Başta insan olmak üzere bütün canlılara ulaşabilmek için, irtibat sağlayabilmek için, işlerini kolaylaştırabilmeleri için, hayatlarını idame edebilmek için, yaşamlarına katkıda bulunabilmek için köprüler kurabilmek, yollar yapabilmek, tadilat ve imarlarla mesafeler kat edebilmek…
Boğaz Köprüsüyle Asya’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’ya, her yere köprüler kurabilmek,
Yollarla, köprülerle ulaşabilmek, uzağı yakın kılabilmek. Üçağaç Köyünün yollarının yapılmamasındaki gerekçesiz bir şekilde yapılmayan yollara, kurulmayan köprülere inat yollarla, köprülerle insanlara, canlılara ulaşabilmek…
“Asıl nimetlerin sahibi olarak benim ihsanda bulunduğum gibi siz de güzellikleri sergileyin.” Yani asıl nimet sahibi olmadığınız halde Bana ait olan nimetleri vermede cimri davranmayın şeklinde buyurmuyor mu Yüce Yaradan…
Yollar yapmak, köprüler inşa etmek, imar etmek öyle önemli ki! Bir yol daha var.
Resimlere değil, gönüllere giden yollardan geçerek, gönüllere köprü kurabilmek.
Ateş düştüğü yeri yakar demeden şehitlerin evlerine giden yolları yapmak ve o yolun yolcusu olabilmek.
Ben tok olayım başkası bana ne tavrından uzak sokakta kalan masum yavrulara dokunan sıcak temaslara köprüler kurabilmek,
Türkiye’mize uzanan el, soğuğu ısıtan samimi bir sıcaklık, aydınlık veren ışığın gönüllerdeki köprüsünü kurabilmek,
Her türlü şiddete ve ihmale giden yolları bir başka şekilde imara ederek yeni yollar inşa edebilmek, köprüler kurabilmek,
Irak’ı irak etmeyen yolları yapabilmek, köprüleri kurabilmek,
Filistin’e, Mısır’a, Doğu Türkistan’a, Türk Cumhuriyetlerine, Balkanlara, Uzak Doğu’ya, kısaca zulmün, açlığın, yokluğun hüküm sürdüğü yerlere yollar yapabilmek, kırgın gönüllere köprüler inşa edebilmek,
Bir de…
Makamların, rakamların yalancı büyüsünden, enaniyetin sınır tanımaz amirliğinden uçuruma giden uyarı işaretlerinin bulunmadığı; yalancı, aldatıcı yüzün ötesinde gönüllere uzanan yolları imar etmek, gönüllerde yaşayarak hep köprüler kurabilmek,
Yıkmak, tahrip kolaydır ama yapmak çok zordur çok…
Allah kendine inanana da inanamayana her türlü rızkı, nimeti verdiğine göre insana ne oluyor ki?
Hele bir de emanet edilen makamlardaki bu sınır tanımaz yolsuzluk ve yollara engel koymak neden?
Mesele kuru kuruya itaat etmek, menfaatler karşısında diz çökerek yalakalıkla şahsiyetsiz bir şekilde saltanat sürmek zilletini fark edebilme feraseti hissetmeyen gününü gün eden bir nesil mi yetiştirmek, yoksa türünün son örneği de olsa hakikati kendine rehber eden bu hayat yolculuğunda vakur bir nesil mi yetiştirebilmektir?
Evet diklenmeyen ama dik duran bir yolculukta sevgi doruğunda muhabbet sıcaklığında köprüler kurularak bedenen ölünse bile yaşamaktır hep gönüllerde, köprü kurarak ölümsüzleşmektir.
Yollar yapmak ve köprüler kurmak öyle anlamlı ve zor ki!
Köprüler yıkmak, yollar tahrip etmek öyle basit ama sonuçları öyle feci ki!
Yoldaki bir taş bile hız kesme ve hedef şaşırmak için yeterli bir örnek ve sebep değil midir?
Diyoruz ya tarih tarih ve büyüklerimiz diye!
Önce Mevlana’dan birkaç kelam sonra da Necip Fazıl Kısakürek’ten.
Önce Mevlana’yı hatırlayalım.
İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar. Onlar; ne üzerlerinde barınan kuşların, …ne gölgelerinde yatan insanların, ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar.
Rahmetli Necip Fazıl da “ Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; Hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!” demiş.
Dert ve aranması gereken köprüyü geçene kadar birilerine dayı diye hitap edilmesi değildir; mesele gönül köprüsüne uzanabilmek ve gönüllerde ölümsüz olabilmek…
Sizin bu yazınızı okuyunca ” gel yıkalım şu Suleymaniye yi desen iki kazma kürek iki ırgat gerek ama gel yeniden yapalım desen bir Süleyman bir Sinan gerek” sözü de gözlerimin önünde beliriverdi