Mütevâzı (tevâzu sahibi) olmayan, mağrur ve mütekebbirdir. Böyleleri ise, ne insanlar ne de Yaradan Allah (c.c) nezdinde makbul değildir, sevilmezler.
Tevâzu, alçak gönüllülük, kibirli olmamak, gösterişsiz olmak demek. Zıddı kibir. Mü’min aşırıya kaçmamak yàni düşkün, sefil görünmemek, dalkavuk sanılacak duruma düşmemek kaydıyla mütevâzıdır.
Toparlayacak olursak, mü’min vakar sahibidir. Yàni ne mütekebbir ne de tevâzusu onu düşük gösterecek derecede olan. Zira vakar (veḳār) ağırbaşlılık, haysiyetli ve şerefli olma mánâları taşır.
Hasseten günümüzde fevkalâde ehemmiyet kazandı bu durum. Zira biraz tevâzu gösterin halk deyişiyle tepenize çıkacak insàn sayısı hiç de az değildir.
Hiç ummadığınız insanlar bile tevâzu dozunu kaçırdığınızda kadr’u kıymetinizi bilmez. O yüzden biraz dik durmakta vakarı kaybetmemekte fayda var. Zaten vakar’ın bir mánâsı da «temkin» değil midir?
Neydi temkin? Temkin, ihtiyatlı, tedbirli olma, ağırbaşlı ve düşünceli davranma, ağırbaşlılık değil mi? Zamane insanlara karşı her ne vaziyet içinde, her ne makamda olursanız olun temkinli davranacaksınız. Yoksa tepenize çıkarlar.
Câhil cüretkâr (pervâsız, küstah) olurmuş. Yüz verince astar istermiş. Tabi bir de câhilleri aratan nádân (katmerli câhil, zırcâhil, dağayısı) insanlar var.
Affınıza mağrûren başıma gelenlerden bir misâl vereyim. Arada böyle kendi hatam yüzünden üzülürüm her insàn gibi. Benim en büyük hatam mütevâzılığın dozunu kaçırmak.
Yazı başlığım tuhaf gelmişti değil mi? Hayır (aslında) hiç de tuhaf değil. Zira anlatacağım ve beni ziyâdesiyle üzen hadiseler tam da bu nedenle gerçekleşti:
Malûmâlileri bendeniz bu köşede (Başkent Postası Gazetesi’nde) yazmaya başladığım 01 Ocak 2021 tarihinden bu yana (elhamdülillah) aksatmadan hergün bir makale yazmaktayım.
İyi de yapmaktayım. Zira düşmanın değil bir gün, internet sayesinde bir saniye ara vermeden cümle İslâm’a saldırdığı, ülkemizin, milletimizin ise bu saldırıların merkezinde olduğu bir devirde günaşırı yazmayı bile şerefime, hamiyetime yediremem.
Böyle bir şey vuku bulursa bilin ki gerçekten mühim bir nedeni vardır. Ya ağır hastayımdır yazacak dermanım yoktur, ya da ölmüşümdür. (Gazetemin yazımı iptal etmesi durumu hariç tabiî. Böyle bir hakları var çünkü. Lâkin sağolsunlar hiç yapmadılar, kolay kolay da yapacaklarını sanmıyorum.)
Lafı uzatmayım. Bendeniz hergün yazıyorum ve malûmâlileri şöhreti dünyayı tutmuş bir yazar da olmadığım için, yazılar okurlara ulaşsın, okunsun diye sosyal medyada, whatsapp gibi ortamlarda paylaşıyorum.
Muhterem okurlarıma bu sözleri söylerken hicap duyuyorum ama ne oluyor böyle olunca? Mütevâzılığın dozu kaçıyor!. Aslında bahsekonu kişiler az fakat sinek ufak ama mide bulandırır misâli can sıkmaya yetiyorlar.
Bu yazıyı hasseten onlar için kaleme aldım. Malûm askeriz, esirlerden yemeği esirgenmez. Bu yazımız da sözde okur taife için bir bahşiş olsun.
Bundan böyle “bugünkü yazım” diye hususî bir mesajla yazı bildirmeyeceğim. Belki ileride, bazı okurlarıma tekrar eskisi gibi haber verebilirim.
Yalnız merhametten değil, tevazudan da maraz doğuyormuş… Bu yazı eski usuldeki (yegan yegan duyurduğum) son yazıdır. 27.04.2021
YORUMLAR