CHP

Eyl 9, 2025 - 11:55
CHP

CHP

Türkiye, aslında pek çok açıdan ilkleri yaşıyor dense sanırım yanlış olmaz. Çünkü her ne kadar teröre de bulaşsa, laikliğe aykırı davranışlardan dolayı hakkında dava da açılmış olsa, yolsuzlukları tüm dünyada ayyuka da çıksa, Türkiye siyasi tarihinde hiçbir parti için kayyum ataması gibi bir garabet daha önce yaşanmamıştı.

Şimdi ne yazık ki böyle bir durum yaşanıyor.

Bilindiği gibi daha önce pek çok belediyeye kayyum ataması yapılmıştı ancak bir siyasi partinin ilçe başkanlığına ilk defa yapılmaktadır.  Bu sadece ilçe başkanlığıyla kalır mı, yoksa parti genel merkezi de bu işten nasibini alarak parti tamamen iktidar tarafından dolaylı değil de doğrudan yönetilmeye kalkışılır mı, bunu önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmeler gösterecektir.

Tam da bu noktada, hemen herkesin kafasında pek çok önemli soru işareti bulunmaktadır. Ama bunların içinde sanıyorum en önemlisi, "Neden bu saldırılar birbiri ardına yapılmaya başlandı?" olmalıdır.

Öyle ya, CHP seçimi kazandığında iktidar yanlısı bürokratlar bile tası tarağı toplayıp kendilerince görevden ayrılmayı bile düşündükleri sırada , erken seçimi dayatıp iktidara baskı yapması gereken parti ,tam tersini yaparak , Saray’a gidip yumuşama mesajıyla  iktidarı sıkıştırmayacağı mesajı vermedi mi? Ayrıca, bununla da yetinmeyerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti olarak, sonuçta  ulus devleti yıkma komisyonu olarak da adlandırılabilecek “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”na katılarak aktif rol bile almadı mı?..

Ve üstelik tüm bu olup bitenlere karşın hala o komisyonda kalmakta ısrarcı olunmuyor mu?

Ancak görülüyor ki bu bile, ana muhalefet partisini iktidarın saldırılarından kurtarmaya yeterli gelmemiştir.

Hatta, iktidar partisi ülkeyi tamamen emperyalist ülkelerin açık pazarı yapıp, ülkenin demografik yapısı bile değiştirilip, tarımdan hayvancılığa hemen her alan bilinerek yok edilip, ormanları yakılıp, madenleri bile yabancı sermayeye peşkeş çekilmişken bile muhalefet kendisine düşeni yapmayıp, görmezden gelerek sadece seyrettiği halde, bu bile siyasal İslamcı iktidarın saldırılarını durdurmaya yetmemiştir...

Çünkü iktidar biliyor ki ana muhalefet partisinin yönetici kadroları her ne kadar neoliberal ekonomi ve siyasetten yana olsalar da, tabanı hâlâ ulus devletinden yana olmakta ve Atatürk'ü olanca gücüyle savunmaktadırlar. Böyle olunca da haliyle, ABD’nin istediği ve ABD Büyükelçisi tarafından pek çok kez de dillendirilen,  BOP ’un Türkiye’de uygulanması anlamına da gelen "İsrail’in bölgede ulus devlet istememesi "  ve iktidar partisinin çeşitli komisyon, uygulama ve anayasa değişikliği taleplerinde de görülen "Osmanlı Millet Sistemi" denilen çok kimlikli, federatif yapının önünde bir engel teşkil etmektedirler…

Ulus kimliğini yok sayarak milli kimliği din üzerinden tanımlayan ve ancak siyasal İslamcı bir parti tarafından gerçekleştirilebilecek bu plan, ana muhalefet partisinin geleneksel yapısı ve tabanının tepkisi nedeniyle tehlikeye girebileceğinden.

Ancak Türksüz anayasa hazırlanmasıyla pek çok kez gündeme gelen TESEV adlı örgütün kurucu üyesi de olan bir başkanla yapılabilecektir…

Hâliyle, böyle birinin kendiliğinden parti iç dinamiklerle bunu yapabilmesi olanaksız olduğuna göre, geriye sadece kayyum yoluyla çözüm kalmaktadır.

İşte kayyum olayının esbabı mucibesi budur.

Ayrıca unutmadan... CHP için "neoliberal" dendiğinde "Hayır olamaz, o Atatürk’ün partisi" gibi sözler söyleyip olmadığını düşünmeniz mümkün. Ancak üzülerek söylemeliyim ki öyle değil.

Aslında bu neoliberalleşme ne zaman başladı biliyor musunuz? 2002 yılı 19-20 Ağustos'ta Kemal Derviş’le yaklaşık 10 saat süren toplantı ve sonrasında yapılan, "Türkiye’de kutsal devlet anlayışından, insan odaklı devlete geçilecek. İçine kapanık Türkiye küresel Türkiye haline getirilecek, karma ekonomi yerine çağdaş piyasa ekonomisi yerleştirilecektir." şeklindeki açıklamayla...

Doğrusunu isterseniz, şu an CHP internet sayfasında da yer alan parti programı da zaten bu sözler doğrultusunda hazırlanmıştır. 350 sayfalık programda sıklıkla etnik kimlik vurgusu yapılırken, ne yazık ki sadece bir cümle içinde "Türk ulus" kavramı geçerken, Türk ulus devleti hiçbir şekilde yer almamaktadır.

Ayrıca ekonomide de, karma ekonominin esamisi bile okunmazken sosyal piyasa ekonomisi ön plana çıkarılmakta olup…

Devlet sadece ekonominin düzenleme ve denetlenmesinden sorumlu tutulmaktadır.

İçinizden  "Tamam, eleştiri güzel de öneri yok mu?" demeniz mümkün. Aslında var. İçinde vatan, ulus gibi kavramların yanı sıra ekonomide de devletçiliğe önem veren ve karma ekonominin de yer aldığı, Atatürk döneminde hazırlanan Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1935 programı sanıyorum bu konuda yol gösterici olacaktır.

Çünkü ülkeyi emperyalist talana açan siyasal İslamcı neoliberal partinin alternatifi asla sol neoliberalizm değil…

Emperyalizmi ülkeden kovup ekonomik ve siyasi bağımsızlığı sağlayacak Ulus devletçiliktir.

Yani CHP ekonomide ve siyasette fabrika ayarlarına dönerek tüm toplumu birleştiren ulus kimliğe, gelişmek ve kalkınmak için de ulusal ekonomiye dayanmak zorundadır…

Gerisi hikâyedir.