Çoklu Baro Düzenlemesi
Değerli okuyucularım, bugünkü konumuz “Barolar”
Baroların görev tanımı:
Açık oturumlarda akademisyen hukukçuların söylediklerinden yola çıkarak, baroların görev tanımlarını sizler ile paylaşıyorum.
Baro, güçlü devlete karşı veya güçlü bireylere karşı, zayıf bireyin hakkını savunmasına aracı olur. Bu anlayış ile din, dil, mezhep, ırk ve ideoloji ayrımı yapmadan baro, zayıf konuma düşen yani mağdur olan birey, kurum veya devletin hakkını savunmak için avukatı belirler. Örnekleri çoğaltarak açıklayalım:
Devlet, bireyin evini yıktı veya arazisini kamulaştırdı. Veya kılık kıyafet mazereti ile okuma hakkını elinden aldı. Birey öyle veya böyle bir yolsuzluğa karıştı. Veya rejim karşıtı bir konuma itildi. Veya devletin arazilerini işgal eden bireylere karşı devlet, mağdur duruma düştü… İşte bu durumda baro, zayıf konuma düşen herkesin hakkını savunmak için yardımcı olur.
Baro, ben avukat vermiyorum. Söz konusu vatandaşı savunmak isteyen avukatı, barodan çıkarırım diyemez, dediği zaman, siyasallaşır. Peki, mevcut baronun siyasallaştığı dönemler olmuş mudur? Evet, olmuştur. Açıklayalım:
Siyasallaşmaya giden süreçte birkaç örnek
27 Mayıs darbesinde Başbakan Adnan Menderes, sanık sandalyesine oturtulmuştur. Adnan Menderes, güçlü konumdan zayıf konuma geçmiştir. Baronun görevi nedir? Baro, güçlü devlete karşı, zayıf bireyin hakkını savunmak anlayışından hareket ederek, Adnan Menderes’e avukat vermesi gerekirdi. Bu şekilde olmadı. Adnan Menderesi savunacak avukata izin vermedi. Yani siyasallaştı… Nasıl siyasallaştı? Anlatalım:
Adnan Menderes’i savunacak avukata, savunamazsın veya savunursan barodan çıkarırız. İşte baronun bu tehdidi siyasallaşmanın bir uygulamasıdır.
Olaya başka bir açıdan bakalım: Baro şunu diyebilir mi? Geçmişte Adnan Menderes birçok haksızlık yapmıştır. Birçok insanın kanına girmiştir. Bugün 27 Mayısçıların karşı konumunda yer almıştır. Suçludur. Bu nedenlerden dolayı Andan Menderes’i savunmak için avukat veremeyiz veya Adnan Menderes’i savunan avukat olursa, barodan atarız gibi gayri demokrasi davranış sergileyebilir mi? Sergileyemez… Çünkü barolar kamu kuruluşudur. Konuyu biraz açalım:
Adnan Menderes her ne kadar 27 Mayıs darbecilerine karşı ve suçlu konumunda ise de:
Adnan Menderes;
1. T.C.Devletinin bir vatandaşıdır.
2. T.C. Devletinin tanıdığı bütün imkânlardan yararlanma özgürlüğüne sahiptir.
3. T.C Devletinde kurulan baroların güçlü devlete karşı vatandaşını savunma uygulamasından istifade etmek istemesi hakkıdır.
1980 darbesinde ise yargı, Kenan Evren’in ayağına kadar giderek brifing vermiş. Yani yargı, siyasallaşmanın örneğini açık bir şekilde ortaya koydu. Ama baroların, bu konudaki tepki söylemlerine şahit olamadık… Bir başka örnek:
28 Şubat döneminde başörtü nedeniyle okuma özgürlüğü elinden alınan vatandaşları savunmak için baro, avukat vermemiştir. Biraz daha ileri gidelim: Baroya kayıtlı başörtülü avukatların savunmaya girmelerine engel olmuştur. Yani baro, baroya kayıtlı avukatların özgürlüklerini savunmak için gayret sarf etmemiştir, taraf olmuştur. Peki, ne yapabilirdi barolar?
Geçen hafta yaptıkları gibi 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinde Ankara’da adalet yürüyüşü yapabilirdi, özgürlük yürüyüşü yapabilirdi. Anıtkabire gidebilirdi… Barolar, söz konusu yürüyüşü geçmişte yapsaydılar geçen hafta Ankara’da demokrasiyi aramalarında samimi olduklarını kabul edecektik.
Yukarıdaki örneklerde bilgi eksikliği var ise yetkililer, bizi aydınlatırsalar seviniriz ve de özür dileriz…
Baro seçimine girmeyen Avukatlar:
Baro seçimine girmeyen avukatlar herhangi bir mazeret beyan edemezler: Neden mi? Açıklayalım:
İyi veya kötü barolarda bir seçim sistemi vardır. Barolarda temsilde adalet oluşturulana kadar ekibini kurarsın seçime katılırsın, meydanı boş bırakmazsın. Daha sonra da bu sistem, temsilde adaleti sağlamıyor diyebilirsin. “Zahmetsiz rahmet olmaz” Hiç zahmet çekmeyeceksin. Nasıl olsa benim dediğim olmayacak deyip seçime katılmayacaksın, meydanı boş bırakacaksın. Kusura bakmayın ama “Armut piş, ağzıma düş” cinsinden bir ortam, emek sarf etmeden olmaz.
Meşruluk anlayışı:
Devlet, baroları davet ediyor.
– Gelin bu işi konuşalım.
– Efendim biz, saraya gitmeyiz. Cumhurbaşkanlığı sistemini tanımıyoruz.
“Efendim biz, saraya gitmeyiz. Cumhurbaşkanlığı sistemini tanımıyoruz.” Bu cümleleri kim kurar? Muhalefet kurar. Yani siyasi muhalefet…
Barolar, siyasi parti değildir. Bir kamu kuruluşudur. Barolar, siyasi muhalifler gibi konuşamaz. Ama siyasi muhalifler gibi düşünebilir. Örneklendirelim: bir bakan veya bir müsteşar veya bir emniyet genel müdürü cumhurbaşkanlık hükümet sistemini tasvip etmeyebilir. Ama problemleri çözmek için cumhurbaşkanının makamına çıkmak zorundadır. Neden çıkmalıdır? Çünkü halkın %52 oyunu almıştır. Yani ikinci bir seçime kadar problemlerin çözümü için cumhurbaşkanı hükümet sistemi ile iletişimi sağlıklı bir şekilde sürdürmek mecburiyeti vardır.
Baro da kamu kuruluşudur. Baro, problem çözmekle görevlidir. Baro, devlet organları ile iletişim kuracak ki problemler çözülsün. Siyasi muhalif partiler gibi, barolar davranamaz… Yani İstanbul’da seçime katılmayan 24.000 avukat ile İstanbul barosunun mevcut yönetiminin davranış biçimi arasında hiç bir fark yoktur. Konuyu biraz açalım:
İstanbul barosunda 24.000 avukat seçime katılmıyor. Bizim dediğimiz isimler seçilmediği için avukatlar baro seçimine katılmayarak bir nevi boykot ediyor. İstanbul baro yönetimi de saraya gitmiyor, cumhurbaşkanlık hükümet sistemini meşru kabul etmiyor. Dolayısıyla hükümet ile hiçbir problem çözmek istemiyor demektir. Bir nevi barolar, saraya gitmeyerek cumhurbaşkanlık hükümet sistemini boykot ediyor. Bu nedenle diyoruz ki baro seçimlerine katılmayan avukatlar ile baro yönetimlerinin boykot anlayışı arasında hiçbir fark yoktur.
Barolar ne yapıyor?
1. Barolar, bir proje de sunmuyor ama baroma dokunmayın diyor.
2. Devlet, barolara proje sunuyor ama barolar, baroma dokunmayın diyor.
3. Cumhurbaşkanı davet ediyor ama “biz saraya gitmeyiz, cumhurbaşkanlık sistemini tanımıyoruz, meşru değildir.” Diyor… Bu durumda barolara bir sorumuz vardır.
Baroların mevcut yönetimine diyoruz ki,
Demokratik bir seçim projesi sunun, barolarda uygulayın, devlete örnek olun… Biz de sizi alkışlayalım…
Sonuç itibarıyla baroların seçim sisteminde çok büyük bir sıkıntı olduğu aşikârdır.
Gelelim baroların çelişkili tutumuna:
Cumhurbaşkanı %52 oy ile seçilmesine meşru değildir diyeceksin, %19 ile seçilen baro yönetimine meşru diyeceksin…
Evet, barolarda hakkaniyet içinde temsil sistemi olmadığı için İstanbul Barosunda 24.000 avukatın katılmamasını düşünürsek barolarda seçim sisteminin yeniden düzenlenmesi gerektiğine dair kamuoyunda bir anlayış oluştu. Yani barolara karşı güven sarsıldı…
Sadece barolarda değil meslek odaların hepsinde, seçim sistemleri yeniden ele alınmalıdır… Bu nedenle barolar, hükümete temsilde adaleti sağlayacak şekilde bir proje sunmalıydı veya devletin, davetine olumlu cevap vermeliydi…
Baroların mevcut yönetimi ve siyasi muhalefet, biz burayı kontrolümüz altına aldık. Ne pahasına olursa olsun biz burayı vermeyiz anlayışının egemen olduğunu görüyoruz. Yani biz “Osmanlı Bankasıyız”. Birisi de çıkar, biz de “Osmanlı Bankasıyız” der…
Kavgayı uzaktan izleyelim. Çünkü cebimize bir kuruş girmiyor veya girmeyecek… Ama baroların seçim sisteminde temsilde adalet sağlanır umuduyla… En azından gelecek sistem, mevcut sistemden daha adil olabilir…
Selam ve saygılarımla…
YORUMLAR