Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Dr. İmbat Muğlu

COVID_19 VE GÜVENLİK

Yeni Koronavirüs Hastalığı (Covid_19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür.[1]  Aralık 2019’dan itibaren Çin’de ortaya çıkan Covid_19 hem çabuk bulaşması hem de kronik rahatsızlığa sahip bireylerde sıklıkla ölümle sonuçlanması açısından küresel bir tehdit haline gelmiştir. Covid_19’un kısa bir sürede dünyayı adeta ablukaya alması ile ortaya çıkan belirsizlik ve tedirginlik havası yerküredeki tüm bireyler düzeyinde fazlasıyla hissedilmektedir. Bu sebeplerden dolayı bu mesele ulusal ölçekten çıkmış küresel ölçekte bir mesele haline dönüşmüştür. Bu makalede Covid_19’un insan sağlığına karşı oluşturduğu tehdidi ve ona karşı alınacak sağlık sistemi üzerinden meseleyi değerlendirmek yerine güvenlik teorisi açısından bakılarak dünya üzerinde nasıl sonuçlar doğuracağına değineceğiz. Yaklaşık bir yıl önce hayatımıza dâhil olan virüsün sadece bulaşıcı bir hastalık olmadığını aynı zamanda ulusal ve uluslararası tüm dengeleri, politikaları temelden sarstığını, toplumları kolaylıkla paniğe, korkuya sevk edebilen birer güvenlik tehdidi haline geldiğine şahitlik etmekteyiz. Pandemiler 1-2 ay içerisinde belli bir bölgeden 8-12 ay içerisinde veya daha az bir zamanda küresel yayılmayı tamamlayan, geniş bir coğrafyada insanların büyük bir bölümünün hastalanmasına neden olan bulaşıcı hastalıklar olarak tanımlanmıştır.[2] 1994 yılında Birleşmiş Milletler tarafından küresel ölçekte “insan sağlığının insan güvenliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiği” değerlendirmesine yer verilmiştir. Bu bilgiler doğrultusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün 2007 yılında hazırlamış olduğu rapora göre pandemiler “dünyada en çok korkulan güvenlik tehdidi” olarak tanımlanmaktadır.[3] Artık dünyanın büyük bir bölümünde güvenliğe karşı tehditler, aslında başka bir ülkenin ordusundan ziyade, ekonomik çöküş, politik baskı, kıtlık, aşırı nüfus artışı, etnik ayrılıklar, savaş, iç çatışmalar, bölgesel ve ulusal anlaşmazlıklar, doğa ve çevrenin tahribatı, terörizm, örgütlü suç, devletlerin kendi halklarına yönelik şiddet eylemleri, salgın hastalıklar, insan ve tehlikeli madde kaçakçılığı, silah – uyuşturucu ticareti, kara para aklama, gelişmekte olan demokrasilerin piyasa istikrarlarını bozmaya yönelik büyük finans dolandırıcılığı gibi bir dizi sorundan kaynaklanmaktadır. Bu tip tehdit ve olgular, günümüzde devletleri eskiye oranla daha fazla tehdit etmekte ve daha fazla ulusal ve uluslararası düzeni etkilemektedir.[4] Diğer taraftan Birleşmiş Milletler hazırladığı raporda insani güvenliğin unsurlarını ya da diğer bir deyişle insani güvenliğe yönelik tehditleri yedi kategoride belirlemiştir. Bunlar; i) Ekonomik güvenliğe yönelik tehditler; kamu tarafından finanse edilen iş güvenlik ağlarının yokluğu, güvencesiz istihdam, üretken ve iyi kazançlı istihdam eksikliği gibi, ii) Gıda güvenliğine yönelik tehditler; yiyecek ve temiz su kaynaklarına ulaşım eksikliği vb., iii) Sağlık güvenliğine yönelik tehditler; bulaşıcı hastalıklar, kanser gibi hastalıklar, temiz su eksikliği, hava kirliliği ve sağlık kuruluşlarına ulaşım eksikliği vb., iv) Çevresel güvenliğe yönelik tehditler; temiz su kaynaklarının azalması, tarıma uygun topraklarda azalma, çevre kirliliği, çevrenin tahrip edilmesi ve kaynakların azaltılması, ormanların azalması, çölleşme, hava kirliliği ve doğal afetler gibi tehlikeler, v) Kişisel güvenliğe yönelik tehditler; intihar, uyuşturucu kullanımı, kadın ve çocuklara şiddet, saldırı, işkence gibi tehditler, vi) Toplum güvenliğine yönelik tehditler; ailelerin parçalanması, geleneksel dillerin ve kültürlerin yok olması, etnik ayrımcılık ve çekişme, soykırım ve etnik temizlik gibi tehditler, vii) Siyasal güvenliğe yönelik tehditler; devlet ve hükümetlerin siyasal baskıları, sistematik insan hakları ihlalleri, toplumun militarize olması/edilmesi olarak sıralanmaktadır.[5] Covid_19’un yalnızca insan sağlığı boyutu üzerinden değerlendirilmesinin yerküremizin yarınları açısından noksan kalacağını belirtmiştik. Örnek ABD ‘pandemilerin yarattığı etkiler bakımından kasırga, deprem veya terör faaliyetlerinden ziyade savaş ve ekonomik krizler ile kıyaslanabilir olduğu’ [6] şeklinde belirtilmiş ve gerçek bir güvenlik tehdidi olarak ele alınmasının gerekliliği gözler önüne serilmiştir. Salgının hızlı yayılması sonucunda büyük can kayıpların verilmesi ile toplumda korku ve panik havası oluşacaktır. Toplum içinde yayılan ölüm korkusu isyan ve ayaklanmaları kaçınılmaz yapacaktır. Devletler ciddi bir güvenlik meselesi olan bu duruma karşı tedbir amaçlı askeri önlemler almaya hatta gerektiğinde müdahaleye etmeye kadar gidecek planları devreye sokacaktır. Covid_19 dünyayı ablukaya alması ile birlikte birçok ülke virüsün yayılmasını engellemek için sınırlarını kapatmış, ulaşım ile birlikte uluslararası ticaret neredeyse durma noktasına gelmiştir. Bu sebepten ötürü ülkelerin ekonomileri büyük oranda zarar görmüştür. Virüsün küresel bazda bu kadar hızlı yayılması ile ona paralel ölümlerinde bu denli yüksek sayılara çıkmasının verdiği panik ve korkuya birde büyük bir ekonomik felaket geleceği söylemleri tüm dünyada büyük bir endişeye sebep olacaktır. Ayrıca ülkelerin tedbir amaçlı sokağa çıkma yasağı, birçok işletmelerin kapatılması, esnek mesai saatinin uygulanması, üretimin azalması, tüketimin artması, alınan tedbirlerin zamansal olarak belirsiz bir ortam yaratması ile birçok işletmenin süresiz faaliyetlerine son vermesi ile buna endeksli olarak işsizlik kervanına yüz binlerin katılması gibi sebeplerden dolayı ekonomik kriz giderek derinleşecektir. Bu ekonomik kriz toplum içinde geleceğe dair kaygı, endişe ve öngörülemeyen sonuçlar doğuracağından bireysel gasp, hırsızlık sonrasında toplumsal eylemler ve direnişlere kadar gidecek sonuçlar doğurabilecektir. Ekonomik sebepler ile birlikte sağlık tesisleri, doktor ve sağlık çalışanların yetersiz kalması ayrıca ilaç ve aşının kısıtlı olması durumunda da toplumsal saldırılar çıkacaktır. Bu ve buna benzer birçok mesele ülkelerin zaman kaybetmeden her türlü güvenlik politikalarını gözden geçirmeli ve güncel planlar yapmalıdır. Durum böyle olunca dünya olağanüstü bir belirsizlik, ekonomik durgunluk ve panik dönemine doğru ilerlerken, ulusların bir araya gelme ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir. Uluslararası ekonomik ölçeklere göre ekonomik güçleri olan devletler ulusal sorumluk yerine uluslararası bir sorumluluk taşımak zorundadır. 1942 yılında Sir Winston Churchill ‘in sözünde ifade ettiği gibi, Covid _19 belki de ‘…Bu bir son değil. Sonun başlangıcı bile değil. Ancak, belki de başlangıcın sonudur…’ dönemindeyiz. Küresel bir salgının içinden geçtiğimiz bu günlerde, insanlık tarihinin son yüzyılda yaşadığı en büyük krizlerden birisini yaşıyoruz. Onun için dünyadaki tüm uluslar birlikte ortak düşmanı olan COVİD_19 ile savaşmalıdır.

 

                                                                                      Dr.İmbat MUĞLU

[1] https://covid19.saglik.gov.tr/TR-66300/covid-19-nedir-.html
[2] Klaus Stöhr and Marja Esveld, ‘Will Vaccines Be Available for the Next Influenza Pandemic?’, Science, vol. 306, No. 5705, 24 Aralık 2004, p. 2195
[3] World Health Organisation, A Safer Future: Global Public Health Security in the 21st Century, World Health Report 2007 (Geneva: World Health Organisation, 2007), p. 45
[4] Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, Yıl:2012, C:4, S:2, s. 69-80
[5] Paris, 2001:90; United Nations Development Program, 1994:24-33; Bajpai, 2000:15-16; Gough, 2001:146; Ergil, 2001:119-120; Mcdonald, 2002:279

 
[6] Implementation Plan for the National Strategy for Pandemic Influenza, p. 2.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER