Mantalitemizin dar labirentlerinde dolaşırken kaybolan benliğimizi arasak mı, yoksa olduğu yerde mi bıraksak? Çabanın, emeğin değerini bilen bir anlayış mı geliştirsek, yoksa vurdumduymaz bir neslin derin dehlizlerinde uyumaya devam mı etsek?
Hangisi daha zor acaba?
Dünya, insanlık nereye gidiyor? Bilim hangi anlayışlara hizmet ediyor? “İlim Çin’de de olsa arayın, bulun” diyen medeniyetimize ne cevap veriyoruz? Bu çağda bunca zulüm varken uyumaya devam mı edeceğiz? Silkinerek ayağa kalkmamız, üzerimizdeki miskinliği atmamız için daha ne olması lazım?
Kadim topluluklara bakıldığında, cesur, özgürlük yanlısı, kendini yenilemekten korkmayan, bilime ve eğitime önem veren, özgürleşen milletlerin ortaya koydukları eserler günümüze ışık tutmaya devam etmektedir. Sümerlerin, Lidyalıların, Çin ve Mısır uygarlıklarının, Helenistik dönem filozoflarının, İslamî toplulukların aydınlanma dönemine ait eserleriyle ve Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans hareketiyle bin yıllardır insanlığa hizmet etmiş, ufuklarına yeni katkılar sunmuşlardır.
Ciddi, kararlı, her türlü zorluğa karşı dirayetli toplulukların bıraktığı medeniyet mirası dünyayı geliştirmiştir. Bedel ödeyenler, dirayet gösterenler; bilimde, sanatta, kültürde çığır açmış topluluklar günümüze kadar ulaşmıştır. Konforundan taviz vermeyen, korkularıyla yüzleşmeye cesaret edemeyen, özgür düşüncenin önünü açmayan bağnaz ve derin uykularında uyuyan topluluklar silinip gitmiştir.
Çağın bize dayattığı anlayışlara karşı ne yapıyoruz? Hangi değerlerle hakkı, adaleti, erdemi geliştiriyoruz? Yeni nesiller yetiştirebiliyor muyuz? İnsanlığa hangi değerleri miras bırakıyoruz? Merhametimize, cesaretimize ne oldu?
Kısa hayatta bir ömrü uykuda geçirenlerle, her daim uyanık kalanların hikayelerini anlatmaktadır tarih. Ya biz hayatı anlamlı kılacağız ya da hayat bizi anlamsız bir şekilde tarihin tozlu sayfalarına gömecektir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde benzer durumdan şikayet eden Mehmet Akif Ersoy: “Yıllarca, asırlarca süren uykudan uyan artık,
Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!” diyerek cesaret aşılamaya çalışmıştır. Başka bir şiirinde ise;
“Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır!” diyerek çuvaldızı kendimize batırmaya çalışmıştır.
Bir avuç Siyonist Yahudi, yıllardan bu yana Filistin topraklarını işgal ederek kitle imha silahları ve orantısız savaş makineleriyle yok etmeye çalışırken İslam dünyası sadece seyretmekle yetiniyor. Bir yıldan bu yana Gazze yerle bir edildi. 50 bin insan öldürülürken, belki üç dört katı sakat bırakıldı. Okullar, ibadethaneler, hastaneler bombalanmaya devam ediyor. İnsanlar susuyor, seyrediyor. “Ey milleti merhume” diyor ya Mehmet Akif; gerçekten insanlık ölmüş, çaresiz, aç ve açıkta bir millet bombalanmaya devam ediyor ve hiçbir şey yapılamıyor.
Dünyanın başka bir ikliminde Muhammed İkbal, İslam dünyasını gaflet uykusundan uyandırmak için çırpınırken aynı feryadı duyuyoruz:
“Hindistan’dan isyan et;
Semerkand’dan, Irak’tan,
Hemedan’dan tuğyan et;
Bir hayat göster, canlan.
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!”
“Konforlu bir ruh haliyle hareket eden milletler tarih boyunca bedel ödemek zorunda kalmıştır.”(Kant)
Konforundan feragat edemeyenler, uyanın artık…
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır…
Selamlarımla…
YORUMLAR