Durun daha bu ne ki...
Üstad Mehmed Şevket Eygi bir makalenin hacmine kimi zaman binlerce yazının konusunu sığdırır, en zor en çetrefilli konuları birkaç ...
Üstad Mehmed Şevket Eygi bir makalenin hacmine kimi zaman binlerce yazının konusunu sığdırır, en zor en çetrefilli konuları birkaç satırda hülasa ederdi. Onun bu hasletini düşmanları dahi takdir ederdi.
Aşağıda merhum üstadın 05.02.2017 tarihli ve «Uçan Otomobiller» başlıklı yazısından birkaç cümleyi okursanız bana hak vereceksiniz.
* Uçan otomobiller birkaç sene içinde piyasaya çıkacakmış. Desenize gökten yeryüzüne motorlar, şanzımanlar, şaftlar, aküler, otomobil pervaneleri, karbüratörler, somunlar, cıvatalar; adam ve kadın kelleleri, kollar, bacaklar, kanlar yağacak.
* Onun şu sırada en büyük derdi, düşüncesi, sıkıntısı evin, otomobilin, aldığı eşyaların taksitlerini ödemek. Peki, üçüncü dünya savaşı çıkınca ne yapacak? Bu konuda bir planı olduğunu sanmıyorum.
* Haram kazananlar, rüşvet alanlar, ribacılar, zinacılar, fitne ve fesat çıkartanlar ateşin çocuklarıdır. Ateş fena yakar.
* Bir kimse ölenlerden ibret alıp da kendisini derleyip toplayıp ıslah etmiyorsa onun iflah olması, necat bulması çok zordur.
* İstanbul artık bundan sonra düzelmez. Beş milyonu geçmemesi gereken nüfus otuzmilyon oldu. Şehir bu kadar kalabalığı kaldırmaz. Rantçılar nüfusu artırmaya devam ediyor. Bunun sonu patlamadır.
* Dünyanın en yaşanabilir şehri, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’mış, bisikletlilerin sayısı otomobillilerden fazlaymış.
* Nedir bu başımıza gelenler, bu çektiklerimiz diyen zata: Sabırsızlık ve acele etmeyin. Daha Sultan Abdülaziz’in ahı çıkmadı. Sırada Sultan Abdülhamid’in, Sultan Vahdettin’in, Halife Abdülmecid efendinin ahları var. Onlarla da bitmez. Daha tonlarca ah ü vah var.
Bu satırları özellikle seçtim. Ve şu sondaki satıra hasseten bir kez daha dikkat çekmek isterim: “Daha tonlarca ah ü vah var.”
Muhterem okurlarım, bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Daha üzerimizde nice ah ü vah var. O ahlar elbette püf deyince uçup gitmez. Bu bozuk düzen devam ettikçe o ahları alınmış merhumlardan özür de dilenmez.
O hâlde döviz kuru falan hikâye. Daha büyük, çok çok büyük felâketlere de hazır olmak durumundayız.
Türkiye ekonomisinin omurgası İstanbul ilidir. Büyük bir felâket ile meselâ beklenen o büyük zelzele ile İstanbul 7 küsur şiddetinde sallanırsa Türkiye de en az 7 şiddetinde zangır zangır sallanır.
Yıkılan binalar altında yalnızca İstanbul’un bir milyon kişisi kalmaz, Türkiye çapında milyonlarca insàn enkaz altında ezilir.
Büyük kargaşa çıkar. İstanbul ölür, kalp ölünce Türkiye’yi de öldürür.
Pekâlâ neden hálâ büyük bir gaflet içinde yaşamaktayız?
Sıradan insanların, câhil cüheylanın gafletini anlarım da; ricâl-i devletin, akil ve âlim kişilerin gafletini doğrusu anlamakta hayli zorlanıyorum.
Yahu Allah aşkına etrafımıza bakalım.
Memleket olarak adeta dinsizler gibi yaşıyoruz. Camiler metruk, hocalar câhil, Müslüman eline Cennet beratı almış kadar rahat.
Amerikada bile artık ayıplanan haller bizde sıradan manzaralar haline gelmiş. Sokak ortasında öpüşen gençler, “birlikte yaşıyoruz” diyen nikâhsız çocukların gafil ana babaları...
Ve sırada bekleyen ah ü vahlar... Aklımızı başımıza tez toplayamazsak istikbâl karanlık değil, zifiri karanlık. 26.12.2021