Edebiyat ve ebediyet
Yakın geçmişimizin büyük şair ve yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar, «Ebediyetin Huzurunda» isimli eserinde “Baqi'n...
Yakın geçmişimizin büyük şair ve yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar, «Ebediyetin Huzurunda» isimli eserinde “Baqi'nin Fatih Cami'inde fakir bir müezzin olan babası, oğlunun Türkçe'yi kendi adına fethedeceğini, sözün ebedi saltanatını kuracağını; Nedim'in anası, Türkçe'nin ikliminde oğlunun bir bahar rüzgarı gibi güleceğini, onun geçtiği yerlerde bülbül şakımasının kesilmeyeceğini, ağzından çıkan her sözün ebediliğin köşeside bir ergvan gibi kanayacağını biliyorlar mıydı?” der..
“Bursa’da Zaman” şiirini okuyan biri de, o nefis mısralarda güzelliklerin ebediyete kadar sürmesini dileyen bir duâya tesadüf ettiğini sanır.
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’ân sesini
Fetih günlerinin saf neşesini
Edebiyat, «edeb» kelimesinin doğurduğu hayırlı bir evlât. Edebsizlik ise türlü şekiller alsa da, asla bir edebiyatı olamaz. Olsa da reddedilir.
Edeb, güzel ahlâk, medeni davranışlara sahib olmak, yerinde ve ölçülü davranmayı sağlayan insànî meleke, hataya düşüp utanılacak şeyler yapmaya mani olan şuur ve nihayet her hususta haddini bilip sınırı aşmama, terbiye, nezâket, zarâfet demektir.
Müslümanların edebiyatta Batı kültürüne üstün olmaları belki de bu yüzden. Bizde roman yoktu yakın zamana kadar. Fakat bu hal, edebiyatımızın nâkısasına yàni eksikliğine değil, bilakis ileriliğine, müteâlliğine şehadet eder. Roman’ın ne olduğunu biliyorsanız böyledir.
Kültürümüzde edebiyat yalnızca duygu, düşünce ve hayâlin sözlü veya yazılı olarak güzel ve tesirli bir şekilde anlatılması sanatı da değildir. Bizde edebiyat aynı zamanda bir ilim dalıdır.
Kuralları vardır. Bizde gerek şiirde (nazımda) olsun, gerekse düz yazılar ve hikâye, roman gibi eserlerde kuralsız yazım yoktur. Sadece yazıda mı? Hayır, hasseten Müslüman Türkler için sohbetin bile bazı mühim kuralları vardır. En mühim kural, sohbete iştirak etmemiş, katılmamış biri hakkında velev ki, kötü yönde olmasın bahis pek açılmaz.
Açılırsa da ancak ya merhum birini hayırla yád etmek için, veya yaşayan birinin konuyla alâkalı bir hatırasını, bir özlü sözünü aktarmak için açılır.
Kuralları olmayan muhabbet; gevezelik veya zevzeklik olarak addedilir. Böylesi lakırdılara mâlâyanî (mánâsız, faydasız, bizi ilgilendirmeyen söz veya iş) denilir ve reddedilir.
Yahya Bey ne güzel demiştir: “Eyleme ehl-i salâha ta’nı / Söyleme cehl ile mâlâyanî.” (Doğru, mert, güzel adamların arkasından konuşma, onları kem sözlerle anma / Böyle yaparsan yalnızca cehaletini ortaya koyarsın. Yàni olan sana olur o güzel insànlara bir zarar veremezsin...)
Kur’ân-ı Kerîm’de mâlâyanî geçmemekle birlikte abes (boş, amaçsız, gereksiz iş) ve benzeri birçok tâbirle mâlâyanî men edilmiş olur.
İslâm Ansiklopedisinde mâlâyanî anlatılırken hadîs-i şerîf’lerde nasıl ele alındığına dair güzel ve uzun bir açıklama var:
“Kişinin mâlâyâniyi terketmesi Müslümanlığının güzelliğindendir” (........) Bu hadis, başta «Kırk Hadis» literatürü (edebiyatı) olmak üzere daha çok ahlâka dair hadîs-i şerîf’lerin toplandığı eserlerde “İslâm’ın merkezî ilkeleri” (medârü’l-İslâm), “ahlâkın temel prensipleri” (usûlü’l-edeb) ve “iyi davranış kurallarının özeti” (cimâu âdâbi’l-hayr) sayılan dört hadîs-i şerîf’ten biri olarak gösterilmiştir.
Hz. Lokman’ın, ahlâk ve erdemde bulunduğu düzeye ulaşmasını doğru sözlü olmasına, emanete riayet etmesine ve mâlâyanîyi terketmesine borçlu olduğunu belirttiğine dair Mâlik b. Enes’in aktardığı rivayet (el-Muvaṭṭaʾ, “Kelâm”, 17), İslâm kültüründe bu davranışların evrensel ahlâk normları olarak tanındığını göstermektedir.”
Görüyorsunuz, edebiyat ve ebediyet birbirine ne kadar da yakın. Mesele İslâm ahlâkıyla mücehhez edeb insànı (beyefendi yahut hanımefendi) olabilmek. Edebiyat bu yönüyle, yeni nesillere güzel ahlâkı (sevdirerek) aktarmada fevkalâde mühim bir mevkide. 06.10.2021