MİLLÎ BENLİKLE MİLLÎ ÜLKÜYE
KİTAP OKUNMUYOR DİYE YAKINAN ÇOK ÜNLÜ AYDIN, MİLLÎ BENLİKTEN 10.YIL NUTKU HEDEFİ MİLLÎ ÜLKÜYE İLERLEMEK İÇİN KÜLTÜR KAYNAKLARIMIZA UYGUN HAREKER ETMİYORLAR.
Millî benliğini bilmeyen milletler başkalarına yem olur demiş Atatürk. Lakin okumuyoruz yakınmasını dilinden düşürmeyen çok ünlü aydın tarihî-edebî eserlerimizdeki kayıtlara uygun hareket edemiyor.
Nihat Sami Banarlı' nın Resimli Türk Edebiyatı Tarihi ilk sayfalarında insan fıtratı hakkında şunlar yazıyor: "Bilimsel gerçeklerin ortaya çıkmadığı eski çağlarda doğal olaylar, ruhanî gücün (Tanrı) insanlara ödül veya cezası; olan bitenler karşısında önemli işler başaranlar, kahramanlık gösterenler de ya o gücün kendisi ya da armağanı sayılırdı. Böyle geniş hayal dünyası yaratan insanlar, önemli her olayı türlü olağanüstülüklerle süsleyerek birbirlerine anlattılar.
Merak uyandırıcı olayları anlatmak, dinlemek ve de nedenlerini öğrenmek eski bir ihtiyaçtır. Bu yüzden ilk şairler kahramanlık şiirleri söylemiştir.
Olaylarda yararlılıklar gösterenleri, din ve savaş kahramanları olarak öven şiirler bol maceralıdır. Çoğu kez olandan ziyade hayali terennüm eden manzum efsanelerdir."
Bu açıklamaya göre insan fıtratının destan kültürü, değerler dizisini de (paradigma) yansıtır. Nedeni belirsiz yani açıklanamayan KARİZMA da (kitleleri etkileme gücü) işte insan fıtratındaki bu ruhanî güç görme, Tanrı yardımı alıyor sanrısıyla kutsama meylinin sonucudur.
Şiir, beste vb. çeşitli sanat eserleri, bilimsel buluşlar ortaya koymuşlarla etkili fikir, felsefe ve eserleriyle rehberlik etmiş yaratıcı insanların da bu becerilerine Allah vergisi denir.
Bilimsel düşünmeyi dünya bakışı edinme ahvaline göre siyasî karizmayı da aynı vergi saymazsak doğru düşünmüş olur muyuz?
Bu köşede 31/07/2024 tarihli Karizmaya Karşı Bilim ve Pratik yazımı yeniden hatırlatırken iktidarın muhaliflerine de şu net gerçeklerle iyice düşünmeyi öneriyorum:
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi'ndeki şu cümle önemli: Türkler destan devri yaşamaktan ve yeni destanlar söylemekten eski destanları derleyip toplamaya, bilhassa özlemeye vakit bulamamışlardır.
Destan Çanakkale'den son 15 Temmuz kalkışmasına kadar yaşadıklarımız da bunu doğrulamıyor mu?
Ayrıca millî kültürümüzün şu hasleti de kayıtlarda: Devlet de başındaki de aliyyülâlâ görülür milletçe. Muhalifler Cumhurbaşkanının sert çıkışlarına sözlük kullanmadan karşılık vermemeli. Yargıya düşmemek için aşağılama veya hakaret içerme anlamını hesap etmeli.
Millet, devletin başını baba görür ve hakareti kendine yapılmış sayar. Millî haslet bu.
2001'den önceki liderlere yapılanları demokrasiye sığınarak örnek göstermek artık eskide kaldı. Kendine yapılanı muhalife fazlasıyla yapmayı millet aşkı gören bakış var karşılarında. Keşke yapmasa da barış-uygarlık için model hizmet rekabeti geliştirse! Millî benlikle 10.Yıl Nutku hedefi millî ülküye ilerleriz böylece.
Unutmamalı ki millet uzun süre iktidar verince, mücadele dolu siyasî hayatıyla da dünyanın dikkatini çekince adeta bayrağımız gibi tanındı Erdoğan kimliği. Yanlış icraatları çoksa da bu gerçek değişmez ki!
Madem bu gerçek var, millî menfaatlerimiz ve kültürümüz adına yabancı dergi kapağında 4 liderden biri denmiş bir itibarı kaba-saba sözlerden sakınarak eleştirmek yakışır aydınım diyene. Eleştiride hakaretamiz söz olması şart mı? Zaten eleştirin de hata yapmayalım demiyor mu?