Merhum üstad Mehmet Şevket Eygi bir yazısında belediyelerde dönen dolapları, belediye gelirleriyle nasıl haram yenildiğini anlatırken şöyle bir hikâyeye yer vermişti:
“Bundan yüz küsur sene önce Galata taraflarında yaşlı bir madam -affedersiniz- kerhanecilik yaparmış. Çok soğuk bir kış gününde abasını sırtına geçirmiş, mangal başında ısınmaya çalışıyormuş, yanında da o mahalleden ve mesleğin eskilerinden yaşlı bir madam varmış. Kerhaneci karı ellerini közlere tutarak şöyle demiş:
− Kırk yıldır burada namusumla kerhanecilik yaparım, böylesine soğuk hiç görmemişim…
Hoca bu hikâyeden yola çıkarak son cümlesini şöyle bağlamıştı: “Bizde de bazıları bu madam gibidir, uzun yıllardan beri namus ve haysiyetleriyle haram yerler.”
Möntrö’yü bahane ederek (gizli saklı değil, ifadelerinde var) gece yarısı muhtıra vermeye kalkan mütekàid amiraller…
Onları savundukça daha bir batan; kerameti kendilerinden menkul “vatanseverler…”
İktidara çamur atmak için, malzeme bulmakta zorlanıp, işi akla ziyan, mecralara çekenler ve bunların entrikalarına sarılan saftirikler…
Patates üreticisi zor durumda kalmasın diye alınan tedbiri, yàni patates soğanın üretciden piyasa değerinin çok üzerinde fiyatla satın alınıp garip gurabaya bedava verilmesini fırsata çevirip “yardım şov” yapan ahlâkî ve psikolojik yardıma muhtaç siyasetçi ve bürokratlar…
Sizce de bir yönüyle o kerhaneci karıya benzemiyorlar mı?
Yine merhumun (yazılarından) -bir başka feryadıyla- sorayım:
“İslâmî kesimde para, imkân mevcut ama yapılması mutlaka gerekli olan birtakım islâmî hizmet ve faaliyetler bir türlü yapılamıyor. Çok önemli, çok hayatî zarurî hizmetlere cami helâları, cami hoparlörleri, cami kaloriferleri, cami klimaları, cami boyaları kadar önem verilmiyor.
Ayaklarımızın altındaki vatan toprağı sessizce, sinsice kazılıyor; bir gün gelecek göçecek, biz de yuvarlanıp gideceğiz. Yahu bu memlekette, ilimli, irfanlı, vicdanlı, basiretli, hamiyetli, şecaatli, cesur, atılgan, çalışkan, işbilir, hizmet eder Müslüman kalmadı mı?”
(İkinci yazı) İmamlar Diyanet İşleri Başkanını iplemiyor mu?
Geçen Cuma namazında yine “ya Sabır” çekip durdum.
Malûmâlileri pandemi kasıp kavuruyor. Covid19’un viral virüsü (mutasyon geçirmiş hali) kapalı ortamda kalma süresini (maskeli bile olsak) hayli kısaltmış. Halk ise, bin türlü alavere dalavere gündemi arasında ne yapacağını şaşırmış. Vasıfsız imam efendiler işin ciddîyetini kavrayamıyor ki, halka rehberlik etsinler…
Zaten bizim imamlar atanmış imamlardır. Seçilmiş değil. Bu yüzden de birçok hastalık ile malüller…
Bunlardan birincisi, bazı imamlarımız konuşma şehvetini bir türlü yenemiyor. Ezan okunuyor hálâ lakırdıyı kesmiyor. Yahu ecdadımız Kur’ân tilavetini bile kesermiş ezan-ı şerifler okunurken, sen abuk sabuk, yararından çok zararı olan sözde vaazını kesmiyorsun…
“Namazı da hutbeyi de kısa tutun, cemaati tenfir (nefret) etttirmeyin, insanları usandırmayın, yaşlılar dermansızlar vardır” ve benzeri Resûlullah emrine ve pandemi nedeniyle bu konuda DİB genelgesi olmasına rağmen iş böyle…
Hutbede, Türkçe kısmını kısaltıyor ama Arapça metinden kısıtlamaya gidemiyor. Hattâ aklınca makam yapıp uzattıkça uzatıyor. Arapçasını öyle ezberletmişler ya, sonuna kadar gitmese şaşırır. 17.04.2021
YORUMLAR