Türkiye’de 1961 Anayasası’nın yarattığı özgürlükçü ortam neticesinde farklı sol akımlar ile birlikte vücut bulan PKK terör örgütü 1974 yılında Ankara’da kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneği ile örgütlenmeye başlamıştır. Derneğin kurucuları arasında yer alan bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan, daha sonra 1978’de Kürdistan İşçi Partisi’ni yani PKK’yı kurdu. PKK ’nın kuruluş felsefesi, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri ile Irak, İran ve Suriye sınırları içinde sözde bir “Birleşik Büyük Kürdistan Devleti”ni kurmaktır. PKK, ilk kurulduğu yıllarda Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yaşayan vatandaşlar üzerinde etnik farklılıkları kullanarak örgütlenme için zemin hazırlamıştır. Irk özelinden yola çıkan PKK o dönemde ülkede varolan bazı hukuki ve toplumsal eşitsizlik ve haksızlıkların sanki sadece Kürtlere uygulanan bir politika olduğunu öne sürerek devlet tarafından Kürtlerin sömürüldüğünü, dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak taraf topladılar. Örgütün kuruluşundan kısa bir süre sonra gerçekleşen 12 Eylül darbesi ülkeyi çok uzun süre çıkamayacağı karanlık bir tünele sokmuş olsa da PKK gibi FETÖ gibi terör örgütlerin büyümesine sebep olmuştur. Yeryüzünün en tehlikeli terör örgütü FETÖ’ nün PKK ile işbirliği tamda bu dönemde başlıyor. FETÖ ve PKK’nın işbirliği tam 40 yıl öncesine dayanmaktadır. Eli kanlı FETÖ’nun lideri terörist başı Fetullah Gülen hakkında 12 Eylül 1980 darbesinin ardından yakalama kararı çıkmasına rağmen yakalanamamış ve ilginç bir biçimde askeriyeyi defalarca kez ziyaret etmişti. Ayrıca terörist başı Gülen’in başyazarlığını yaptığı “SIZINTI” adlı derginin Ekim 1980 tarihli sayısında aynen şu cümleler yer alıyordu.‘‘Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık.. Evet.. Bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiçbir şey anlamadık. Sahnenin bu rengârenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün göz bağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızla yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi temin etti. Bu düşman kıskıvrak yakalama ve bir zaferdir. İçtimaî bünyenin harici bir kısım yalandan temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en müstesna yeri işgal edecektir. Böyle bir girişime bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik’e teşekkürler sunulmuştu.” [1] Yine ilginçtir ki 12 Eylül darbesine ramak kala terörist başı Öcalan soluğu Suriye’de alıyor olması düşündürücü. Örgütün ilk ideolojik ve askeri eğitim merkezi de Suriye’nin koruması ve lojistik desteği ile Bekaa Vadisi’nde kuruldu. 12 Eylül darbesinden sonra Güneydoğu’da yaşanan olaylar sonrası birçok PKK’lı burada açılan merkezde eğitildi. Bugün örgütün sözde lider kadrosunda yer alan Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Murat Karayılan adlı teröristler “Mahsun Korkmaz Akademisi” adı verilen bu merkezde dönüşümlü olarak örgütün ideolojik ve silahlı eğitimlerini yürüttü. Şam’a yerleşen terörist başı eli kanlı katillerini burada kurduğu karargâhta yönetmeye başladı. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın desteği ile Temmuz 1981’de PKK 1. Konferansı’nı, Ağustos 1982’de ise 2. Kongre gerçekleştirdi. Bu kongre sonrasında PKK kamplardaki üyelerini silah kullanmaya hazırlayarak Türkiye’de birçok ilde askeri hedeflere karşı silahlı eylem hazırlığını hızlandırdı. Tarih 15 Ağustos 1984’i gösterdiğinde bebek katili PKK; Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi ile Siirt’in Eruh ilçesine düzenlenen eşzamanlı baskınlarla silahlı çatışma sürecini böylelikle başlattı. PKK terör örgütü 3. kongrede aldığı kararlardan sonra sadece güvenlik güçlerine değil aynı zamanda kamu kurumlarının araçlarına, devlet binalarına yönelik saldırıları arttırdı. Bu dönemde terör örgütü PKK dış güçlerden özellikle başta Suriye olmak üzere Lübnan, Irak, Yunanistan ve Rusya’dan büyük destek görerek Doğu ve Güneydoğu’da köy baskınlarına yönelerek bölge halkı üzerinde devlete karşı alternatif bir otorite kurmaya çalıştı. O dönemde bölge halkına gece örgüt otoritesi, sabahın ilk ışıklarında ise devlet otoritesi sunuluyordu. O bölgenin bir ferdi olarak hep savunduğum gerçek şu ki PKK ve FETÖ işbirliği bu dönemin her anında vardı. Çünkü bizler o acı günleri birebir yaşayarak şahitlik ettik. Sabahın ışıkları ile PKK kayboluyor, herkes yeniden sessizliğe bürünüyordu ki kapıda Jandarma ve büyük bir gürültü. Olan bitenden aslında herkes birçok şey anlarken ama hiç kimse bir şey anlamamıştı. Bir gerilim, bir bağrış, bazen de zulüm vardı, bir şeylerin olması bekleniyordu ama o beklenen şey bu değildi aslında. Beklenen umuttu, ümitti, güvendi, huzurdu… Ama maalesef o dönemde her şey karanlıktaydı. Hep bilmeceler, bilinmeyen denklemler, sonu olmayan tüneller vardı, uzunca labirentler ve sanki bir tünelden diğerine hızla sokuluyor, ışığa bir türlü kavuşamıyorduk. Bunu devlet kanalıyla birilerinin yapacağını kimse aklının ucuna dahi getirmiyordu. Yıllar sonra gördük ki bizi karanlığa terk eden zihniyetin FETÖ ve PKK terör örgütlerinin işbirlikçi maşaların ta kendisiymiş. PKK 1990’lı yılların başında örgüt faaliyetlerini artırarak bir yandan kitle desteğini canlı tutmaya çalışırken diğer yandan da siyasallaşma çabalarını yoğunlaştırdı. Terör örgütünün 1990’a kadarki süreçte yerleşim yerlerine ve güvenlik noktalarına gerçekleştirdiği baskınlarda güvenlik güçlerinin yanı sıra kundaktaki bebekler, çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu çok sayıda sivil hedef alındı. Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Derince köyünde 21 Ekim 1993’te PKK’lı teröristlerin okul bahçesinde kurşuna dizdiği 13’ü çocuk 22 kişi arasında yer alan, 3 yaşında kefene sarılı bedeni kurşunlanmış küçük Serkan’ın fotoğrafını çeken gazeteciler, terörün acımasız yüzünü dünya kamuoyuna da göstermiş oldu. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan da bu katliamdan sonra “bebek katili” olarak hafızalara kazındı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in Suriye’ye bir günlük savaş ilanı sonrasında PKK terör örgütü Bekaa vadisinden Kandil dağlarına taşındı. 17 Ekim 1998’de Öcalan Suriye’den ayrıldı. Üç gün sonra iki ülke yetkilileri Adana’da bir araya geldiler. Burada imzalanan Adana Mutabakatına göre; PKK kampları kapatılıyor, yenilerinin faaliyete geçmesine izin verilmiyor ve pek çok PKK’lı tutuklanıp adalete sevk ediliyordu. Öcalan’ın önce Rusya, ardından İtalya ve son olarak Kenya’ya uzanan yolculuğu Türkiye’den gönderilen bir özel uçakta son buluyordu.1984 yılında başlayan çatışmaların sonucunda 40.000 ‘den fazla can kaybının yaşandığı ekonomik ve toplumsal zarlarının önüne geçebilmek için çözüm süreci çalışmalarına başlandı. Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın 2005’teki Diyarbakır’daki konuşmasıyla işaret verdiği ve 2009 yılına gelindiğinde ise Milli Birlik ve Kardeşlik Projesiyle demokratik açılım olarak ortaya çıkmıştı. Süreç 16 Temmuz 2014 yılında Resmi Gazete’de Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlenmesine Dair Kanun adıyla yayınlanarak kanunlaşmıştır. AK Parti Hükümeti’nin büyük bir risk alarak başlattığı Çözüm Süreci’ni baltalayan güç hiç kuşkusuz terör örgütünün siyasi kanadı HDP ve ülkeyi bölmeye çalışan işbirlikçi terör örgütü FETÖ’dür. Kuruluşundan bugüne kadar başta sivilleri hedef alan terör örgütü PKK, temel insan haklarına karşıda çok büyük bir tehdit teşkil etmektedir. Nitekim PKK, 40 yıla yakın bir sürede gerçekleştirdiği kanlı terör eylemlerinde; bebek, çocuk, erkek ve kadınlar da dâhil olmak üzere binlerce sivili katletmiş, on binlercesini yaralamıştır. Bugün aynı katil sürüleri KCK/YPG/PYD/PJAG gibi isimlerle katliamlara devam etmektedir. Son terörist temizlenene kadar geçit yok, durmak yok…
Dr. İmbat MUĞLU
[1] https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/12-eylul-darbesi-mansetlere-ve-fotograflara-boyle-yansidi/2
YORUMLAR