Rükûda bir hayat: Nimet Ana

Rükûda bir hayat: Nimet Ana On bir ay hazırlık yapıp sabırsızlıkla beklediğimiz mübarek Ramazan ayı kalbimize, evimize, gön&uuml...

Nis 15, 2022 - 23:57
Rükûda bir hayat: Nimet Ana

Rükûda bir hayat: Nimet Ana

On bir ay hazırlık yapıp sabırsızlıkla beklediğimiz mübarek Ramazan ayı kalbimize, evimize, gönüllerimize misafir oldu. Böylece rahmet, mağfiret ve günahlardan azat olunduğuna inandığımız bir iklime kavuştuk. Şimdi o kutlu misafiri uğurlamaya başlıyoruz.

Dünyayı kasıp kavuran ateşlere, bedenleri parçalayan vicdanlara, insanlığı anlamayan katılaşmış kalplere ürperti, merhamet, hüsn-ü zan, yardımseverlik adına önemli bir fırsata kavuşturdu yüce Rabbimiz. Ve kendimiz için yine bir muhasebe zamanı oluştu. Biz kimiz, hangi medeniyete mensubuz, nasıl yaşıyoruz, nereye gidiyoruz? İyiliği emreden mi kötülüğe sürükleyen mi yoksa nemelazımcı mı olacağız? Şüphesiz ki bu üç türe de uygun insan modeli var.

Müslüman bir insan bilineni emredip, nehyedileni de nehyetmeli. Kötülükler kalıcı hasarlardır, vücuda işlediği zaman asla ondan kurtulamayız. İyilikler ise en güzel tamir etme sanatıdır. Onunla düzeltirsiniz, yenilersiniz, kuvvetlendirirsiniz ve her şeyden önce “emrolunduğunuz gibi” yaşamaya çalışırsınız. Bu ve benzeri alışkanlıkların gözden geçirileceği “On bir ayın sultanı” Ramazan-ı Şerif’in tam ortasındayız. Bir tarafta tatlı telaş içinde o iklimi yakalamanın, ona kavuşmanın nimetini tadanlar var; diğer yanda da her günü birbirine eşit olup, “gelen”in farkında bile ol(a)mayanlar.

Birçoğumuzun arzusudur Ramazan’a ermek, erdiğimizde ise sevinç ve şükürle onu karşılamak, ona atfedilen bereketten nasiplenmek, ondaki feyzin farkında olmak. Hayatın içinde, aşkın boyutuna bizi katan bir ameldir Ramazan. Öyleyse sözde kalmayan, kalbe ve amele dönüşen bir yardımsever olmalıyız. Merhametle kuşatılan dilimiz, hayatımızı da merhametle kuşatmalı. Kalbimizdeki merhamet yaşantımıza nüksetmeli.

Kalplerin katılaşması bizleri değerlerden uzak, geçmişten kopup, geleceğe soyut bakabilmeye alıştırdı. Ve karşımıza ciddi bir problem çıktı: Değerlerden kopuk yaşamak! Allah’ın emrettiği gibi yaşamanın en uygun zemini olan bu iklimde “buyur” ettiğimiz Ramazan-ı Şerif’le ibadetlerimizi daha bir özenle yapmalı, kalplerimizi temizleyip, Allah’ın rızasını ve cenneti kazanmalıyız.

Allah ne güzel ‘Nimet’ler yaratmış…

İşte böyle bir iklimde akşamın bir vaktinde, yatsı ezanı okunacakken karşıma o çıktı. İki elinde bastonu ile adeta rükû halinde yürüyordu. Tam da bu esnada o benim dikkatimi çekti, ben de onun fotoğrafını çektim. Yaklaştı ve “Ya Allah” diyerek kaldırıma adımını attı, ardından sessizce caminin alt katına yöneldi. Kimdi, ne haldeydi ve nasıldı? Bu soruların cevabını almak için teravih namazını eda edip cami avlusunda beklemeye koyuldum.

Yine aynı sessizlik halinde, iki elinde bastonuyla geliyordu ve yaklaştım “Anacığım nasılsın? Allah kabul etsin” dedim. “Sağ ol kuzum, iyim” diye karşılık verdi. “Adın nedir, kaç yaşındasın?” “79 yaşındayım, adım Nimet, kuzum” dedi. “Allah ne güzel ‘Nimet’ler yaratmış değil mi? Bak sen bu yaşında buradasın. Yalnız mı geldin, evin uzak mı?” derken bir hanımefendi yaklaştı bize doğru, “Beraber geldik, aşağıdan geliyoruz, biz götüreceğiz” diye ekledi. Hanımefendi belki akrabası belki komşusuydu, bilmiyorum çünkü daha fazla soru sorup da Nimet Anayı yormak istemedim. Ama ondaki imana şahit olduk, Rabbim ahirette şahitliğimizi kabul eder inşallah.

Bizler abdest alırken soğuk suyu, camiye giderken mesafeyi, sabah namazına kalkarken uykuyu bahane ederken; Nimet Ana bir kez daha “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” hadisini hatırlattı.

Öyleyse gelin yeniden İslam’ın ortaya koyduğu ana kaynaklara Kur’a ve Sünnet’e sarılıp, Ramazan-ı Şerif’in kalan kısmını verimli bir şekilde idrak edelim. Uzaklaşalım israftan, haramdan, hak yemekten, rüşvetten, kabadayılıktan, vurdumduymazlıktan, dikte etmekten; yönelelim Hakk’a, sarılalım Allah’ın ipine hem de sımsıkı.  Kötülüğe sürükleyenlerden değil, iyiliği teşvik edenlerden olalım.