Sâbık ve sâkıt (görevinden alınmış, indirilmiş, düşürülmüş) idareciler en tehlikeli insàn tipleridir genelde… Elbette istisnalar kaideyi bozmaz.
Neden böyledir, sebebi nedir suallerinin cevabı da insàn psikolojisinde aranmalıdır. Nefsani isteklerimiz, hırslarımız, gelecek için beklentilerimiz (tamah ve tûl-i emellerimiz) bizi hırçınlaştırır, ahlâkımızı zedeler.
Emel, recâ (ummak, istek) anlamında olmakla beraber tama‘ (tamah) ile arzulananın vadesi noktasında hayli farklıdır. Emel’de gerçekleşmesi istenilen şey uzun vadeli, tamah’ta ise kısa vadelidir. O yüzden ahlâkî olarak da tamah ve tûl-i emel fevkalâde çirkindir.
O kadar ki “nesine tama’ ediyorsun bunun?” bile deriz. Tamah etmek daha çok, aç gözlülük her şeyi istemek, hırsla hemen sahip olma arzusu mánâlarında kullanılır.
Pekâlâ emel uzun vadeli arzular, istekler ise neden bir de tûl-i emel var?
Divân şairlerimizden Nedim, “Civânım bir lugat gördüm lisânü’l-aşk nâmında / Belin tûl-i emel âgūşun adın ârzû yazmış…” (Ey sevgilim, gönlümdeki lügatte aşkın diline, lisánına baktım, sana sarılmak çok büyük bir arzu, vuslatı hayli uzun bir emel olarak yazılmıştı.) demişti.
Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), “Ümmetim hakkında endîşe ettiğim hususların en korkuncu hevâ ve hevese uymak ve tûl-i emel (hırsa dönüşmüş uzun bir gelecek için istekler)dir. Hevâya tâbi olmak insanı hak yoldan sapıtır. Tûl-i emel ise âhireti unutturur” buyurmuşlardı. (Kuşeyrî Risâlesi Terc.).
“Sâbık ve sâkıt idareciler” dedik nerelere geldik… Sadede gelelim. Bu tehlike potansiyeli taşıyan güruha karşı dikkatli olmalı, mütekàidlerle ilişkileri de gözlenmelidir.
Mütekàidler sâbık ve sâkıt idareciler gibi değillerse de onlarda da gençlik, muvazzaflık yıllarına doğru, tersinden bir tûl-i emel mevcuttur. Sâbık ve sâkıt idareciler mütekaidlerin bu tersine tûl-i emelini kullanabilirler.
Haricî düşmanlar, sâbık ve sâkıt idarecilerle mutlaka temasa geçer, onları kullanırlar. Sâbık malûm, eski, sâkıt ise düşürülmüş demek. Sâbıklarda da (bir görevi yapmış sonra istifa veya başka bir suretle ayrılmış kişiler) sâkıtlar kadar değilse bile, tûl-i emel temayülü (potansiyeli) vardır. Mütekàidler (emekliler) hâkezâ.
Meselâ 15 Temmuz’un lider paşası tûl-i emel sahibiydi. Çok hırslıydı. Bu yüzden de daha sâbık olmadan, bu ihtimali düşünüyordu Allah’u âlem. Nasıl yapmalıydı da zirvelerde kalabilmeliydi?
Düşman bu hırsı keşfedip kullanmış olabilir. “Seni cumhurbaşkanı yaparız, zaten siz askerler kadar o makama kimse yakışmıyor paşam” demişler, ayağını yerden kesmişlerdir. Tabi bu kişisel tahminim.
Tûl-i emelin “hafifletici neden” olduğunu sanmıyorum. Zira böyle olursa adaletin şirazesi dağılır. Fakat mahkûmlara işkence de edemeyiz.
Hattâ bendeniz bunlara hakikaten ve her hâlükârda (alâ külli hâl) acıyorum. Keşke hapis yerine doğrudan idam cezası verilseydi.
Paşalara iki nedenle acıyorum. Birincisi, askerler kadar kendisine hapis hayatı acı gelecek başka bir zümre yoktur. Mesleklerin sultanıdır askerlik, yazmıştım… Komutanlar sanki insàn değil fevka’l-beşerdir.
İkincisi, rütbeleri ne kadar yüksek olursa olsun, feraset ve basiretleri zayıftır. Hayatı boyunca emirlerle yaşamış bu insanların kışla ötesi hakkında televizyonlarda gördüklerinden başka bilgileri yoktur. Rüştünü tamamlamamış bir çocuk kandırır gibi kolayca kandırmışlardır.
O zindanlarda sersefil bir kahırla ölmek istiyor ama ölemiyorlardır. Gel de acıma… O yüzden idam şart. İslâm’da zulüm kat’i surette men edilmiş. Ölüm cezası verilebilir ama işkence cezası verilemez. 18.04.2021
YORUMLAR