Şeytan ne Mina’dadır, ne Ankara’da...
Depremler, seller, yangınlar hep tufandır, büyük muisbettir, ilâhî (dikey) plandan birer belâdır üzerimize. Lâk...
Depremler, seller, yangınlar hep tufandır, büyük muisbettir, ilâhî (dikey) plandan birer belâdır üzerimize. Lâkin bugün yaşadığımız şu hayat pahalılığı da bir belâ, bir büyük musibettir!.
Piyasaların çıldırması kimi sarsmadı ki? Kiminin hanesini, iş yerini viran eyledi deprem yahut sel gibi, kiminin bütün gelirini yaktı.
Bunlar da tufan misâli değil midir?
* * *
Kötülükleri, suçları, cinayet ve dehşet haberlerini anlattık, halimizi ıslah edemezsek büyük belâlar sökün eder dedik, tınlayan olmadı. “Ne olacak bu halimiz?” dedik, anlatamadık...
Min gayr’i haddin, (hemen hergün) binbir münasebetsizliği anlatıyoruz.
Memleketimizde ve ana mevzuları karşısında tam bir tesirsizlik duvarına çarpıyor. Ahlâk suçu, idrâk suçu, terbiye suçu, idare suçu, mánâ sahasında cinayet, felâket haberi, habaset haberi, şeamet haberi veriyoruz, tüy bile kıpırdamıyor!.
Sonra hep birlikte ağlaşıyoruz; “pahalılık sonumuzu getirdi, mahvolduk...”
Muhterem okurlarım, insànoğlu iki suretle terbiye olur. Yatay yahut diket yoldan. Birincisi kendi ihtiyarımız, yahut irademizle olanlardır. Düzelmek yolundaki tedbirler, tövbeler, akıl ve vicdan ölçekli düzgün yollar.
İkincisi bizim değil, Allah’ın sahasıdır!. Yàni arştan belâ inmesi...
“Kendi düşen ağlamaz” diye bir atasözümüz var. Mánâsı; düşen ağlamaz değil, “kendi hatanla düştün, ağlama” demektir. Yàni men dakka dukka... Yàni ne ekersen onu biçersin, yàni kim ne eder kendine eder...
Yediden yetmişyediye herkes siyasetçi, herkes ekonomist oldu. Herkes taşlayacak şeytan arıyor, kendince buluyor da. Oysa hacılar bilir, Şeytan ne Mina’dadır, ne Ankara’da... Şeytan yanıbaşındadır ve ona kapıyı açan da bizzat sensin, senin nefsin...
Çalışmadan kolayca para kazanmak için kumar oynayanları kınarsın ama hayatın kumar olmuş, şuurunda değilsin. Bankalar promosyon verecek. En son senin duyman gerekir bir Müslüman olarak, ama önce sen duyarsın.
Faiz haram demezsin, bankada ölmeyim demezsin, karın kızın işyerinde açık saçık çalışıyor ama ses etmezsin. “Ne yapalım bu zamanda mecburuz” dersin. Ben sana bir şey söyleyim mi? Vallahi değmez, eninde sonunda kursağından nasibin kadar lokma geçer, belki o bile geçemez de serumla beslenirsin!
Hem en zengin olsan, en fazla sen yesen ne olur? Ya gut hastalığıyla ya da diyelim ki sağlıklı olarak... neticede illâ ki ölürsün. Diyelim ki 90 sene yaşadın... Sonsuz hayat için ne hazırladın? Paran yetti mi (iki) cennet (ameli) almaya?
* * *
− Siyaset arenasında gladyatörler çarpışıyor.
− Gladyatörler kölelerdi bunlar köle değil ki?
-- Yanılıyorsun dostum, bunlar da köle. Fark, bunlar kralların değil, nefislerinin kölesi.
Namık Kemal ne diyordu ünlü “Hürriyet Kasidesi”nde?
“Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetden / Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten” (Devrin adalet ve emniyetten azade olduğunu görünce şerefle makam ve itibarımızı zedelemeden huzurlu bir şekilde hükûmet kapısından çekildik) demişti.
Şeyinin kılı ağarmış hálâ ter ter tepiniyor başkanlık (riyaset) için. Be adam çekil de gençlere bırak yerini... Ölür de bırakmaz. Bu köle değil de nedir?
Biri hálâ “Erdoğan karşıma çık” diyor, kazanmak hırsıyla ülkesini düşmanlarına şikayet ediyor! Vatan hainliği değil midir bu? ABD’lere gidiyor kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıyor...
Oysa “hayat pahalılığını, enflasyonu şu projeyle engelleyeceğiz, ABD doları en kötü 10 lira olacak” falan diye üfürse bile icazete de, kapışmasına da gerek kalmayacak. Projesi yok ve iktidara talip!.. Hem sanki iktidarda olsa ortalık bin beter tufan olmayacakmış gibi. Yürü be. 20.10.2022