Bedenin Çok Yönlü Varlığı
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

Ne olursa olsun, sayısı kaç olursa olsun kişilikli olmak, menfaatler karşısında eğilmemek, çıkarlar uğruna her kaba göre şekil almamak, her yola girmek değil; doğru yola girmek, hele hele bu vatanın ne anlama geldiğini bilmek, farklı ve özellikli olmak, erdemli bir kişi olmak onurlu bir hayatın olmazsa olmazıdır.
Hiçbir makam, şeref, haysiyet makamından büyük değildir. Makamlar kaybedilebilir ama şahsiyetler asla…
Makamları anlamlı kılan da güzel hasletlerdir. Kim bir dakika sonrasını garanti edebilir, çok sevdiği malını ve sevdiklerini yanında götürebilir ki. Bu emanetleri kişi yanında götüremeyebilir ama emanetler ölümsüzleştirilebilir.
Öyle bir nesil ki “Asım’ın nesli olsun, öyle bir nesil ki önünde dökülen altınlar karşısında hakkı olmadığına kanaat getirerek aldanmasın, öyle bir nesil ki kendi çocuğuna gösterdiği duyarlılığı kadar olmasa da bir çocuğu okşayacak şefkati kalpte öldürmeden hiç değilse kötülük yapmasın. Ne olursa olsun güçler nispetinde karınca misali de olsa görevini yapabilme şuurunu yitirmemek…
İbn-i Sina, tahsil hayatının ilk yıllarında matematik derslerini pek kavrayamıyor ve bu derse bir türlü akıl erdiremeyeceğini düşünüyordu.
Oysa İbn-i Sina on yaşında Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş, ons ekiz yaşına kadar ise devrin bütün ilimlerini en iyi seviyede okuyup öğrenmiş daha sonra ise yüzlerce asrı etkileyecek ilmi buluşların sahibi olmuştu.
Bu büyük alim bir gün kırda gezerken bir kuyu görmüş. Kuyunun ağzındaki mermer bilezik, kovayı çeken ipin sürtünmesinden dolayı yarıklarla dolmuştu.
Daha çocuk yaştaki İbn'i Sina gördüklerinden etkilenmiş ve kendi kendine şöyle düşünmüş; "İp gibi yumuşak bir cisim, nasıl olur da mermer gibi çok sert ve çetin bir taşı böyle keser. Mesele ne olursa olsun yıkılmamaktır, hassasiyetlerde azimli ve inançlı olabilmektir.
Her insan bir âlem olduğuna göre ne keşifler ne güzellikler gizlidir o değişik simalarda. “Açık olanı kapat, kapalı olanı aç.” tavsiyesinde bulunan ölmez değer nükteli Nasrettin Hoca yine neler ifade etmiş acaba? Ya Gönül Kapısının Anahtarı Mevlâna : “Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç. Ceset hasisliğini bırak ve cömertliği iltizam et.” diyerek hangi hasletlere dikkat çekmemiş ki?
İnsana dünyada hayatını devam ettirebilmesi ve değişimi gerçekleştirebilmesi için kendisine üç temel duygu vermiş Yüce Yaradan:
İnsana menfaati ve faydası dokunan şeyleri elde etmesi için şehvet duygusu; İnsana zararı dokunacak şeyleri uzaklaştırması için gazap duygusu; Yararlı ve zararlı şeyleri, iyiyi ve kötüyü ayırabilmesi için akıl.
Bu üç duyguyu yerinde, zamanında ve doğru bir şekilde kullanabilmek!
Ve her zaman olduğu gibi tarih ile ayakta kalabilmek, tarihten esinlenerek konuşabilmek. Bakın Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk Hükümdar’larından II. Murat, İstanbul Fatihi olacak Oğlu Fatih Sultan Mehmet’e adeta bugünü anlatırcasına neleri öğütlüyor: "Bu dünyada üç türlü insan vardır.
Birincisi şudur: Akıl ve fikirleri yerinde, geleceği az çok gören ve düşünen, hiçbir olumsuzluğu olmayan kimselerdir.
İkincisi şudur: Yolların doğru veya eğri olup olmadığını bilmekten uzak kimselerdir. Ama bu duruma kendi istekleri ile değil, çevrenin etkisi ile düşmüşlerdir. Nasihat edildiğinde, kafaları alır ve kabul eder. Söz dinlerler. Çoğu zaman duyup işittiklerine uyarak yaşarlar.
Üçüncüsü ise şudur: Ne kendileri bir şeyden haberdardırlar ne de yapılan ikazlara, nasihatlere kulak asarlar. Sadece kendi istek ve arzularına uyar ve her şeyi bildiklerini sanırlar. Bunlar, diğerlerinden daha tehlikeli ve alçaktırlar.
Ey Oğul; Yüce Allah, eğer seni ilk sırada saydığım özellikteki kişiler arasında yaratmışsa, çok sevinirim. İlkinden değil de ikinciler gibi isen sana yapılan nasihatlere kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba dahil olmayasın. Onlar Allah’a ve insanlara karşı iyi bir durumda değildirler. Hükümdarlar, elinde terazi tutmuş bir kimseye benzerler. Sen, hükümdar olunca teraziyi doğru tutmanı isterim. O zaman, Allah da senin iyiliğini arzular…”
Doğmak hayatın başlaması ise şekilden öte insan olabilmek de mutlu bir hayatın olmazsa olmazıdır. İnsanı ayakta tutacak bir eseri yoksa hayat sonunda ölmek sadece toprak olmaksa hayat nasıl ölümsüz olsun ki?