Dijital Fırtınada "TÜRK AİLESİ"

Eyl 16, 2025 - 11:15
Dijital Fırtınada "TÜRK AİLESİ"

Aile, toplumun en temel yapı taşıdır; bireylerin sadece birlikte yaşadığı bir topluluk değil, değerlerin, kültürün ve normların nesilden nesile aktarıldığı bir kurumdur. Türkiye’de aile, tarih boyunca hem toplumsal dayanışmanın hem de bireylerin güven ve aidiyet hislerinin merkezinde olmuştur. Geleneksel Türk aile yapısı genellikle geniş aile modeline dayanır. Büyük ebeveynler, amcalar, teyzeler ve kuzenlerin bir arada yaşadığı bu yapıda dayanışma ve ortak sorumluluk kültürü ön plandadır. Bayramlar, düğünler veya günlük yaşam ritüelleri, sadece çekirdek aileyi değil, tüm geniş aileyi bir araya getirir ve kuşaklar arası bağları güçlendirir. Kırsal bölgelerde, ramazan sofraları veya düğün hazırlıkları, aile üyelerinin birlikte hareket ettiği, deneyim ve bilgiyi paylaştığı önemli ritüellerdir. Bu tür etkinlikler, aileyi hem sosyal hem de kültürel bir eğitim merkezi hâline getirir.

Geleneksel ailede hiyerarşi ve otorite, düzenin ve kültürel normların sürdürülmesi açısından kritik bir rol oynar. Büyüklerin söz hakkı, aile düzenini korur ve çocuklara değerlerin aktarılmasını sağlar. Ancak şehirleşme ve modern yaşam, aileyi çekirdek modele doğru kaydırmıştır. Anne, baba ve çocuklardan oluşan küçük aileler, bireysel sorumluluk ve bağımsızlık bilincini ön plana çıkarır. Ebeveynlerin rolleri esnekleşmiş; kadınlar artık yalnızca ev ve çocuk bakımı ile sınırlı kalmayıp iş hayatına da aktif katılım göstermektedir. Erkekler ise ekonomik sorumluluğun yanı sıra çocuk yetiştirme ve ev işlerinde de rol alır hâle gelmiştir. Modern şehir ailelerinde çocuklarla kurulan iletişim daha eşitlikçi ve katılımcıdır; ebeveynler, çocuklarının fikirlerini dinler ve kendi kararlarını vermelerine rehberlik eder.

Ancak modern Türk ailesi, sosyal medya ve dijital dünyanın etkisiyle yeni sınavlarla karşı karşıya kalmaktadır. Çocuklar, akıllı telefonlar ve tabletler aracılığıyla sosyal medyaya çok erken yaşta erişim sağlamaktadır. Günümüzde 10-15 yaş arası çocukların çoğu, günde ortalama üç ila dört saatini sosyal medyada geçiriyor. Bu süre, ekran bağımlılığı riskini artırmaktadır. Örneğin, 12 yaşındaki bir çocuk TikTok’ta popüler bir dans trendini izlerken, bunu arkadaşlarıyla denemek isteyebilir. Başta eğlenceli görünen bu eylemler, kısa sürede tehlikeli davranışlara dönüşebilir. Geleneksel geniş aile yapısında bu tür durumlar genellikle birden fazla yetişkin tarafından fark edilip yönlendirilirdi. Modern çekirdek ailelerde ise ebeveynlerin farkındalığı ve bilinçli rehberliği, çocukların güvenliği için kritik hale gelmiştir.

Sosyal medya, sadece eğlence ve iletişim aracı değildir; aynı zamanda psikolojik baskı ve manipülasyon alanıdır. Çocuklar, farkında olmadan yanlış bilgilerle yönlendirilebilir, güzellik ve başarı standartlarını gerçekçi olmayan şekillerde benimseyebilir veya sürekli karşılaştırmaya maruz kalarak özsaygı sorunları yaşayabilir. Örneğin, 14 yaşındaki bir genç Instagram’da gördüğü kusursuz yaşam karşısında kendini yetersiz hissedebilir, kaygı veya depresyon belirtileri gösterebilir. Bu bağlamda ebeveynlerin, çocuklarla duygusal iletişim kurması, onları dinlemesi ve özsaygı bilinci kazandırması büyük önem taşır.

Siber zorbalık, sosyal medyanın en ciddi olumsuz etkilerinden biridir. Çocuklar, çevrimiçi olarak arkadaşları veya tanımadıkları kişiler tarafından tacize uğrayabilir. Mesaj, fotoğraf veya video yoluyla gerçekleştirilen bu taciz, çocukların güven duygusunu zedeler ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler. Örneğin, 13 yaşındaki bir çocuk, okul arkadaşları tarafından paylaşılan uygunsuz içerikler veya alaycı yorumlar nedeniyle sosyal izolasyon hissedebilir. Geleneksel geniş ailede bu tür durumlar çoğunlukla büyükanne ve büyükbaba veya amca ve teyzeler tarafından fark edilir ve müdahale edilirdi. Çekirdek ailelerde ise ebeveynlerin farkındalığı ve bilinçli rehberliği, bu tür durumların önlenmesinde ve çözülmesinde kritik rol oynar.

Sosyal medya, çocukların şiddet içerikli ve radikal gruplara maruz kalma riskini de artırmaktadır. Çevrimiçi platformlar, yanlış ideolojilerin veya tehlikeli etkinliklerin yayılmasına zemin hazırlayabilir. Örneğin, 15 yaşındaki bir genç, sosyal medya üzerinden tanıştığı bir gruba dahil olarak riskli bir etkinliğe katılabilir. Ebeveynlerin sorumluluğu, çocukların çevrimiçi ilişkilerini takip etmek, bilinçlendirmek ve gerektiğinde müdahale etmektir.

Ebeveynlerin bu süreçteki rolü, yalnızca kısıtlayıcı olmaktan öteye geçmelidir. Çocukları engellemek veya yasaklamak tek başına yeterli değildir; aynı zamanda rehberlik ve örnek olma sorumluluğu taşımaktadırlar. Açık iletişim, sosyal medyanın riskleri hakkında çocukları bilgilendirmekle başlar. Örneğin, aile, her akşam çocuklarıyla birlikte sosyal medya içeriklerini gözden geçirip hangi içeriklerin zararlı olabileceğini tartışabilir ve çocukların kendi farkındalıklarını geliştirmelerini sağlayabilir.

Ebeveynler, ekran sürelerini yönetmeli ve dijital alışkanlıkları denetlemelidir. Bu, yalnızca zaman sınırlaması koymak anlamına gelmez; aynı zamanda çocukların içerik seçimlerini yönlendirmek ve güvenli platformları tercih etmelerini sağlamak anlamına gelir. Yaşa uygun filtreleme araçları ve ebeveyn kontrol uygulamaları, çocukların olumsuz içeriklerden uzak durmasına yardımcı olabilir. Ancak bu araçlar, baskıcı bir yöntem yerine rehberlik aracı olarak kullanılmalıdır. Aksi takdirde çocuklar dijital dünyada yalnız kalabilir ve risklere karşı savunmasız hâle gelebilir.

Ebeveynlerin bir diğer görevi, çocuklara dijital etik ve sorumluluk bilinci kazandırmaktır. Sosyal medyada paylaşılan içeriklerin geri dönüşleri ve etkileri hakkında çocukların bilinçlenmesi, sağlıklı bir dijital deneyim yaşamalarını sağlar. Örneğin, bir çocuk, paylaştığı bir fotoğrafın arkadaşları üzerinde nasıl bir etki bırakabileceğini öğrenmelidir. Bu farkındalık, yalnızca çevrimiçi ortamda değil, sosyal ilişkilerde de saygı ve sorumluluk bilinci kazandırır.

Sosyal medyanın olumsuz etkileri, sadece psikolojik veya sosyal değil, fiziksel sağlığı da etkiler. Uzun ekran süreleri, uyku düzensizlikleri, göz yorgunluğu ve hareketsizlik, çocukların genel sağlığını olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle ebeveynler, çocukların ekran kullanımını dengeli bir şekilde yönetmeli ve fiziksel aktiviteleri teşvik etmelidir. Ailece yapılan yürüyüşler veya spor aktiviteleri, hem dijital bağımlılığı azaltır hem de aile bağlarını güçlendirir.

Güncel bir örnek, 2024 yılında İstanbul’da yapılan bir araştırmadır: 10-15 yaş arası çocukların %65’i sosyal medya nedeniyle uyku düzenlerinde ciddi bozulmalar yaşamış, %40’ı arkadaşlarının davranışlarıyla kendilerini karşılaştırarak duygusal stres yaşamıştır. Bu veriler, modern ebeveynlerin dijital farkındalık ve rehberlik konusundaki sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Ebeveynlerin sorumluluklarını etkili bir şekilde yerine getirebilmesi için iletişim becerilerini geliştirmesi gerekir. Çocuklarla düzenli olarak konuşmak, yalnızca sosyal medyanın risklerini anlatmakla sınırlı kalmamalıdır; aynı zamanda çocukların duygularını anlamak, onları dinlemek ve çözüm odaklı yaklaşmak gerekir. Örneğin, bir çocuk arkadaşlarıyla yaşadığı çevrimiçi bir çatışmayı ebeveynine anlatabilir ve ebeveyn, bunu yargılamadan dinleyerek birlikte çözüm yolları geliştirebilir.

Sosyal medya ve dijital dünyanın çocuklar üzerindeki etkisi, olumsuzluklarla sınırlı değildir. Doğru yönetildiğinde, bilgiye erişim, yaratıcılık ve iletişim becerilerini geliştirme imkânı sunar. Bu nedenle ebeveynler bilinçli, rehberlik odaklı ve iletişim temelli bir yaklaşım benimsemelidir. Örneğin, bir çocuk okul projeleri için YouTube ve çevrimiçi eğitim içeriklerinden faydalanabilir; ebeveyn ise süreçte çocukla birlikte içerikleri değerlendirip yönlendirebilir.

Ebeveynlerin bir diğer görevi, dijital dünyada örnek olmaktır. Çocuklar, yetişkinlerin davranışlarını taklit eder; dolayısıyla ebeveynlerin sosyal medya kullanımını bilinçli ve sorumlu bir şekilde düzenlemesi, çocuklara en etkili derslerden biridir. Ailede belirli saatlerde dijital-free zaman uygulamak, ekran bağımlılığına karşı farkındalık kazandırır ve aile içi iletişimi güçlendirir.

Sonuç olarak, sosyal medya modern dünyanın gerçek bir tehdidi olmasının yanı sıra çocukların gelişiminde fırsatlar da sunmaktadır. Bu fırsatlardan yararlanabilmek ve riskleri minimize edebilmek için ebeveynlerin bilinçli ve aktif rol alması şarttır. Çocukların dijital dünyada güvenli, sağlıklı ve dengeli bir şekilde büyümesini sağlamak, modern ebeveynliğin en temel sorumluluğudur.

Modern Türk ailesi, geleneksel değerleri korurken dijital dünyanın gerekliliklerine uyum sağlamak zorundadır. Sosyal medya, dijital oyunlar ve internetin çocuklar üzerindeki etkileri, ebeveynlerin görevlerini yeniden tanımlamıştır. Artık ebeveynlik, yalnızca çocukları korumak değil; onları bilinçlendirmek, yönlendirmek ve dijital farkındalık kazandırmak anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, hem bireysel hem de toplumsal geleceğin şekillenmesinde kritik öneme sahiptir.

Güncel öyküler, ailelerin farkındalığının önemini ortaya koyar. Örneğin, İzmir’de yaşayan 13 yaşındaki bir çocuk, sosyal medyada tanıştığı bir gruptan etkilenerek tehlikeli bir meydan okumaya katılmak istemiştir. Anne ve babası durumu fark ederek çocuğuyla konuşmuş, internet kullanımını yönetmiş ve durumu eğitimsel bir fırsata çevirmiştir. Bu tür örnekler, ebeveynlerin etkin rehberlik ve iletişiminin çocukların güvenliği üzerinde ne kadar etkili olduğunu gösterir.

UNUTMAYALIM !

 Aile, toplumumuzun yapı taşıdır, en kutsal müessesidir. Bu kavramın içini boşaltmak demek, toplumun içini boşaltmak, sosyal çürüme kısacası geçmişin yolumuzu aydınlatan ışığını söndürmek suretiyle, geleceğimizin içini boşaltmak, toplum olarak pusulamızı kaybeymek ve karanlık bir geleceğe yol almaktır.

Bu gerçekten hareketle, her aile de , bireyler üzerlerine düşen görevi yerine getirmek suretiyle aile müessesini ayakta tutmak zorundadır.

Geçmişten aldığımız üstün, etik ve ahlaki değerlerimizi, modern ve gelişmiş bakış açımız ile sağlıklı bir şekilde harmanlayarak hayatımıza entegre edebilirsek, gelenleklerimiz ile yeniliklerimizi çatıştırmadan , akıl, bilim ve değer yargıları üzerine bir yaşam tarzını idame edebilirsek, hiçbir millet de olmayan bir avantaja sahip olduğumuzun farkında olmalıyız.

Bir bıçak mutfakta hayatı bizim için ne kadar kolaylaştırırken, bir başka alan da hayatları karartan bir suç aletine de dönüşebiliyor.

Dijital gereçler de aynı bu şekilde hayatta kurtarıyor, hayatta karartıyor... Günümüz narko-terör , çeteler, suç işlemeye özenme hali , dijital dünyanın kirli tarafları, ancak bir yandan hiç gitmediğiniz uzak bir coğrafyanın, hiç erişemeyeceğiniz bir kitabın sayfalarında ki bilgi ve öykülerin güzelliği de...

Toplum olarak hayatımızı kolaylaştıran unsurların, hayatımızı karartmasını engellemek ve aile kavramını ayakta tutmak zorundayız.

Yüzünüzden tebessümün eksik olmadığı mutlu bir aile yaşantısı diliyorum.