Terörsüz Türkiye: “Ulusal Güvenlikte Yeni Paradigma”
Bir milletin kaderinde bazı anlar vardır; kalemle değil, alın teriyle, kanla, imanla ve kararlılıkla yazılır. Bugün Türkiye’de “Terörsüz Türkiye” süreci yalnızca silahların susması yahut dağların sessizliğe bürünmesi değildir bu süreç belki de yarım asırlık bir karanlık sayfanın kapanışının da işaretidir.
MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim 2024 tarihinde DEM milletvekillerine yönelik attığı adım ve sonrasındaki açıklamalarla başlayan süreç, Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın süreci sahiplenmesiyle çok hızlı bir ilerleyiş gösterdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PKK'nın 11 Temmuz'daki silah yakma törenine atıfta bulunarak, tarihte yeni bir sayfanın açıldığını belirtti. 12 Temmuz 2025'te Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürecin sürdürülmesindeki kararlılığa vurgu yaptı.
Her yeni stratejide olduğu gibi bu yeni süreçte de dikkat edilmesi gereken temel kaideler vardır. Devlet, bu kez meseleyi yalnız güvenlik penceresinden değil, bir medeniyet vizyonu çerçevesinden de okumalıdır. Çünkü terör yalnız bir kurşun, bir bomba değildir; Terör aynı zamanda bir zihnin işgalidir. Düşüncenin, inancın, umudun çürütülmesidir. Bu çürümeyi durdurmak için sadece dağlarda değil, şehirlerde, okullarda, fabrikalarda, ekranlarda, gönüllerde de mücadele edilmesi gerekir.
Siyasi Boyut: Devlet Aklının Bütünleşmesi
Cumhur İttifakı’nın öncülüğünde başlatılan “Terörsüz Türkiye” girişimi, uzun yıllar boyunca gerçekleştirilen bu mücadelenin siyasi boyut ile devlet aklının bütünleşme sürecini göstermektedir. Devletin farklı kurumları artık aynı hedefe, aynı stratejik merkeze bakmaktadır. Terörle mücadelede ilk defa partiler üstü bir zemin oluşmuştur. Bu, sadece bir güvenlik operasyonu değil, yeni bir ulusal strateji inşasıdır.
Terörün kökü, siyaset dışı bir alanda değil; siyasetin yanlış alanlarında yeşermiştir. Bu nedenle demokratik zemin genişledikçe, etnik istismar alanı daralmaktadır. Ancak bu genişleme; taviz, geri adım veya zaaf anlamına gelmemelidir. Terörle mücadele, kararlılıkla yürütülürken, milletin iradesiyle meşruiyet kazanmalıdır.
Sosyokültürel Boyut: Ayrıştırmadan Birliktelik Zırhı
Terör, yalnızca silahla değil, kültürle, kimlikle, aidiyetle beslenir. Bu nedenle “Terörsüz Türkiye” projesinin başarısı, ancak toplumsal bütünlüğün yeniden inşasıyla mümkündür. Birlik olmak romantik bir söylem değil, stratejik bir güçtür. Bu topraklarda Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkes’iyle herkesin paylaştığı bir kader vardır. Terör, işte bu ortak kaderi parçalamak istemiştir.
Kültürel politikalar, artık merkezî güvenlik stratejisinin bir parçası olmalıdır. Kültür, güvenliğin görünmeyen cephesidir. Sanatta, edebiyatta, sinemada ve sosyal medyada oluşturulan milli anlatı, terörün meşruiyet zeminini çökertecek en güçlü silahtır. Bu ülkenin gençleri, “kimliğini” değil, aidiyetini hissetmelidir. Çünkü bir genç, milli aidiyet hissini kaybettiği an, terör örgütlerinin propagandası için açık hedef haline gelir.
Ekonomik Boyut: Refah ve Güvenlik Birlikteliği
Bir bölgede yoksulluk, işsizlik ve umutsuzluk varsa, terör için verimli bir zemin vardır. Ekonomik kalkınma, bu nedenle güvenlik politikalarının tamamlayıcısıdır. Güneydoğu’nun her bir karış toprağı, sadece güvenlik bariyerleriyle değil; sanayi, tarım, eğitim ve yatırım projeleriyle korunmalıdır.
“Terörsüz Türkiye” süreci, devletin ekonomik kaynaklarını yeniden stratejik önceliklerle kullanmasını gerektirir. Uyuşturucu ticareti, kara para ve silah kaçakçılığı, terörün ekonomik damarlarıdır. Bu damarlar kesilmeden, terörle mücadele sadece askeri bir hedef olarak kalır. Bu yüzden mali istihbarat, ulusal güvenlik kadar önemlidir. Devlet, bu alanlarda uluslararası finans mekanizmalarıyla eşgüdüm içinde, terörün finansal damarlarını kesmelidir.
Güvenlik Boyutu: Fırat’ın Doğusundan Küresel Cephelere
“Terörsüz Türkiye”nin kalıcı olabilmesi, yalnız içeride değil, dış cephelerde de kararlılık ister. Sınırlarımızın ötesinde, Suriye’nin kuzeyinde, özellikle Fırat’ın doğusunda terör yapılanmalarına müsamaha gösterilmemelidir. PYD/YPG gibi örgütlerin varlığı, sadece Türkiye’nin değil, bölgesel istikrarın da zehridir.
Bu noktada, Türkiye’nin güvenlik doktrini artık savunma merkezli değil, önleyici strateji anlayışı üzerine kurulmalıdır. Gerektiğinde diplomasiyle, gerektiğinde operasyonel güçle, terörün doğmadan önlenmesi esas alınmalıdır. Çünkü terörle mücadelenin gerçek başarısı, çatışmadan önceki caydırıcılıktadır.
Bir Devlet Medeniyetinin İhya Süreci
“Terörsüz Türkiye” sadece bir güvenlik projesi değil; güçlü bir stratejik restorasyondur. Bu süreç, Anadolu insanının yüz yıl önce kaybettiği huzurun yeniden tesis etme çabasıdır. Devlet, bu kez namlunun ucuyla değil farklı bir strateji ile sahadadır. “Terörsüz Türkiye” fikri de yalnızca devletin değil; milletin ruhuna sinmelidir. Çocuklar sabah okula korkusuzca giderken, anneler dua ederken, asker sınırda nöbet tutarken bu ülkenin kalbi bir atmalıdır. O zaman işte, bu topraklar yalnız sessiz değil; huzurlu bir vatan olacaktır.
Terörün bitmesi doğrultusunda devlet aklı milletin kalbinde kök saldıkça; kültür, kimliğe yeniden anlam kazandırdıkça; ekonomi, adaletle birleşip refah ürettikçe terör, yalnız dağlarda değil, zihinlerde de tarihe gömülecektir.
Ve o gün geldiğinde, bu milletin çocukları artık “Terörsüz Türkiye” demeyecek, sadece “Türkiye” diyecek. Çünkü terörün olmadığı vatan, bir kelimenin değil, bir kaderin adıdır.