Yansınlar Her Yerde
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.
Türkiye, her yaz yalnızca güneşiyle değil, alevleriyle de kavruluyor. Artık sadece ormanlar değil, evlerimiz, iş yerlerimiz ve hayallerimiz de yanıyor. Yangınlar, kırsalda başlayıp şehirlerin eteklerine kadar ilerliyor. Bu sadece bir doğa olayı değil; ihmalkârlığın, değişen iklimin ve denetimsiz yapılaşmanın ortak sonucu.
Evler yanıyor, iş yerleri kül oluyor… Eskiden ormanla sınırlı kalan yangınlar, bugün yerleşim yerlerine kadar ulaşıyor. Antalya’nın Manavgat’ında, Muğla’nın Bodrum’unda, Hatay’ın Arsuz’unda onlarca ev, iş yeri, ahır ve depo küle döndü. Birçok insan yılların emeğini birkaç saatte yitirdi. Evler yanarken sadece duvarlar değil, anılar da yok oldu.
Yangın sadece fiziksel değil, psikolojik bir felakettir de. Kimi evini, kimi işini, kimi sevdiklerini kaybediyor. Sigortası olmayan vatandaşlar yeniden ayağa kalkmakta zorlanıyor. Yangın sonrası kalan yalnızlık ve belirsizlik, duman kadar ağır bir yük bırakıyor geride.
Ekonomik kayıp milyarlarca lira. Yangınların ardından sadece doğa değil, ekonomi de büyük darbe alıyor. Turizm tesisleri tahliye ediliyor, çiftçiler seralarını, hayvanlarını kaybediyor. Küçük işletmeler kapanıyor, günlük yevmiye ile çalışan insanlar işsiz kalıyor. Bir yangın, sadece bir ormanı değil, bir ilçeyi bile ekonomik olarak felç edebiliyor.
İklim krizi ve kentsel riskler. Küresel ısınma ve kuraklık, yangınların sayısını ve şiddetini artırırken, şehirleşme de yangın riskini daha karmaşık hale getiriyor. Ormanların hemen yanına yapılan siteler, yetersiz yangın yolları, plastik cepheli binalar ve düzensiz enerji hatları; hepsi bu felaketi büyütüyor.
Yangın söndürme uçaklarının geç gelmesi konuşuluyor ama asıl sorun yangın çıkmadan önce ne yaptığımız. Risk haritaları oluşturuluyor mu? Yangına karşı kent planları güncelleniyor mu? Evler yangına dayanıklı malzemelerle mi yapılıyor? Ne yazık ki bu soruların yanıtı çoğu yerde “hayır”.
Bu felaket yalnızca devletin değil, herkesin sorumluluğudur. Belediyelerden site yöneticilerine, Herkesin sorumluluğu var, piknikçilerden iş yeri sahiplerine kadar herkesin. Elektrik tesisatlarını denetlemekten tutun da açık alanları temiz tutmaya kadar her bireyin yapabileceği bir şey var.
Kiminin yüreği yanıyor, bu da bir yangındır. Nasıl mı? Sevdiğinden ayrılmış bedenini yangın sarmış, buda bana göre insanın manevi olarak yanmasıdır. Funda’lar, Mustafa’lar, Ali’ler sevginizi, emeğinizi boşa israf ederek yüreklerinizi yakmayın…
Unutmayalım, doğa da yanabilir, ev de bir ev yandığında, o alev sadece çatıyı değil; yılların birikimini, emeğini, umutları da yakar.
Yangınlar kader değildir. Önlenebilir, sınırlandırılabilir ve etkileri azaltılabilir. Ama bunun için bugünden harekete geçmek, bilinçlenmek ve sorumluluk almak gerekir.
Çünkü yanan sadece ağaç değil, evdir. Yanan sadece çatı değil, hayattır. Allah’a ısmarladık hoşça kalın…