Toplu sözleşme süreci, sadece masadaki rakamların pazarlığı değildir. Aynı zamanda geçmişin kazanımlarının, bugünün mücadele şartlarının ve geleceğin hak mücadelesinin konuşulduğu bir zemindir. Bu zeminde gerçekleri eğip bükmeden, ne fazlasını ne de eksiğini söylemeden yol almak gerekir. Özellikle de Avrupa kıyaslamaları yapılırken…
Bugün birçok çevre, Avrupa ülkelerini örnek göstererek Türkiye’de kamu çalışanlarının kötü koşullarda olduğunu iddia ediyor. Oysa tablo böyle değil. Avrupa’da kamu çalışanı olmak kulağa hoş gelebilir ama detaylara indiğinizde tablo oldukça farklı.
Türkiye’de Kadro, Avrupa’da Tavan
Önce kendi ülkemizden başlayalım. AK Parti hükümetlerinin göreve geldiği 2002’den bu yana:
• 900 binden fazla taşeron işçi kadroya alındı.
• 4/B, 4/C gibi güvencesiz çalışan on binlerce kişi memur kadrosuna geçirildi.
• Toplu sözleşme hakkı anayasal teminat altına alındı.
• Aile yardımı, doğum izni, sosyal denge tazminatı gibi sosyal haklar genişletildi.
Bunlar Avrupa’da konuşulmaz bile. Çünkü birçok AB ülkesinde “taşeron kadroya alınsın” gibi bir kamu baskısı yoktur. Aksine, sözleşmeli esnek çalışma modeli Avrupa’da artık kamunun da temel istihdam biçimidir. Kadro hayal değil, sistem dışıdır.
Peki Avrupa’da Alım Gücü Daha mı Yüksek?
Evet, Avrupa’da maaşlar daha yüksek görünüyor. Ancak mesele maaşın büyüklüğü değil, o maaşla ne alındığıdır. Bugün Berlin’de ya da Paris’te çalışan bir kamu memurunun eline brüt olarak 3.200 euro geçebilir. Ancak bu maaşın 1.000-1.200 eurosu vergi ve sigorta kesintilerine gider.
Kalanla ne yapar?
• Ortalama bir dairenin kirası 1.500 euro.
• Gıda, ulaşım ve enerji giderleri aylık 800–1.000 euro.
• Sağlık harcamaları için her ay 400 euroya kadar özel sigorta ödemek zorundadır.
Sonuç? Elinde ya çok az para kalır ya da ayın sonunu getirebilmek için yan gelir arar.
Oysa Türkiye’de bir kamu çalışanı büyükşehirde 50 bin TL civarında maaş alırken, kira, gıda ve enerji gibi giderler toplamda 30–35 bin TL seviyesindedir. Elinde 15–20 bin TL civarında harcanabilir para kalır. Ve sağlık hizmetlerinden katkı payı olmadan faydalanabilir.
Sağlıkta Türkiye Önde
Avrupa’da kamu çalışanı olsanız dahi, diş tedaviniz, göz muayeneniz, özel doktor kontrolleriniz büyük ölçüde özel sigorta kapsamına girer. Her ay maaşınızdan %14–%15 oranında sağlık sigortası kesilir. Ve buna rağmen ücretsiz sağlık hizmeti alamazsınız. Üstelik eş ve çocuklar bu kapsama çoğu zaman dahil değildir.
Türkiye’de ise bir kamu çalışanı; kendisi, eşi ve çocuklarıyla birlikte devletin sunduğu tüm sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanır. Emeklilik sonrası dahi bu sistem devam eder. Bu yönüyle Türkiye, sağlıkta Avrupa’nın sosyal devlet modelini aşmış durumdadır.
Enflasyon Her Yerde Var Ama Bizdeki Gibi Değil
Avrupa da son yıllarda enflasyondan nasibini aldı. Pandemi sonrası tedarik zincirlerindeki kırılmalar ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle birçok ülkede yıllık enflasyon %8–10 seviyelerine ulaştı. Ama bu artışlar kontrollüydü ve sosyal yardımlarla dengelendi.
Türkiye’de ise aynı süreçte enflasyon çok daha hızlı ve sert yaşandı. Ancak burada asıl mesele, enflasyonun hızından çok, fırsatçılık üzerinden büyüyen piyasa ahlaksızlığıdır. Zincir marketler, fiyatlama politikalarını neredeyse birlikte belirliyor. Raflar arasında serbest piyasa değil, organize bir zam düzeni kurulmuş durumda. Bu sadece ekonomik bir sorun değil, ahlaki bir çöküştür.
TL’nin Değer Kaybı ve Fırsatçılar
Döviz kurundaki artış, ithalatı pahalılaştırdı, birçok sektörde maliyetleri yukarı çekti. Ancak döviz artışını fırsata çeviren büyük sermaye grupları, stokçuluk ve karaborsa ile bu süreci kişisel zenginliğe çevirdi.
Yani sadece dövizin yükselmesi değil, bu yükselişi ranta çevirenlerin vicdansızlığı Türkiye’nin asıl sorunudur. Yatırımcının değil, spekülatörün kazandığı bir sistem ekonomik büyüme değil, ekonomik çarpıklıktır.
Sorun Maaş Değil, Vicdan
Bugün Türkiye’de kamu çalışanları, geçmişe göre daha fazla hakka, daha fazla güvenceye ve daha iyi bir sosyal altyapıya sahiptir. Ancak alım gücünü kemiren fırsatçılık, zamların denetimsizliği ve piyasa ahlaksızlığı bu kazanımları eritmektedir.
Avrupa’dan örnek vermek kolay. Ama Avrupa’daki kamu çalışanının ay sonunu nasıl getirdiğini, sağlık hizmetlerine nasıl ulaşamadığını ve yüksek vergilerle nasıl boğulduğunu görmek gerekir.
O yüzden mesele maaş değil. Mesele vicdandır.
Sonuç: Gerçekler Konuşsun
Bugün kamu çalışanlarının tek talebi daha fazla maaş değil; alım gücünün korunması, fırsatçılığın engellenmesi, emeğin hakkının korunmasıdır. Türkiye bu konuda Avrupa’dan çok daha adil, daha insani bir noktadadır.
Eleştiri hak ama hakkı inkâr edersek vicdanımıza yeniliriz. Avrupa masalına sığınmadan, Türkiye gerçeğini görerek, daha iyisi için birlikte mücadele etmeli; ama önce elimizdeki değerlerin kıymetini bilmeliyiz.