Bir Figür İçin Adalet, Milyonlar İçin Sessizlik

Tem 10, 2025 - 22:34
Tem 11, 2025 - 12:32
Bir Figür İçin Adalet, Milyonlar İçin Sessizlik

 

Bir Figür İçin Adalet, Milyonlar İçin Sessizlik

"Bir Figür İçin Adalet, Milyonlar İçin Sessizlik: Toplumun Adalet Algısında Derin Yarıklar”.

Merhaba,

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan gelişmeler, “Demokrasi kimler için işliyor?” sorusunu yeniden gündeme taşıyor. Özellikle yargı süreçleri devam eden bazı kamuya mal olmuş kişiler için gösterilen kitlesel destekler, toplumda hukuk ve adalet kavramlarının işleyişi konusunda soru işaretleri doğuruyor.

Henüz yargı süreci tamamlanmamış bir davada, kitlesel yürüyüşler ve açıklamalarla “suçsuzdur” yönünde kamuoyu oluşturulması dikkat çekicidir. Bu durum yalnızca yargının bağımsızlığına dair tartışmaları gündeme getirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun adalet algısını da derinden etkiler. Dahası, demokrasi anlayışımız üzerine ciddi soru işaretleri doğurur.

Bir yandan “yargı kararını beklemek gerekir” denilirken, bazı durumlarda bu ilkenin kolayca göz ardı edilebildiğine tanık oluyoruz.

Bu durum, hukuk ve demokrasinin herkes için eşit işlemediği yönünde bir algının pekişmesine neden oluyor.

Siyasi veya toplumsal itibarı olan kişiler için gösterilen duyarlılık ve refleks, benzer şekilde hak arayan vatandaşlar için çoğu zaman neden gösterilmiyor?

Peki bu tablo içinde halkın adalet talebi nerede duruyor?

Gecekondusu yıkılan ve çaresiz kalan bir yurttaş, üreticinin aylarca emek vererek yetiştirdiği ürünlerin yok pahasına elinden alınan çiftçiler, emeğinin karşılığını alamayan bir işçi, ya da yıllardır sonuçlanmamış bir davada çözüm bekleyen vatandaşlar için  benzer bir toplumsal duyarlılık neden ortaya çıkmıyor?

Örneğin, geçmişte büyükşehir belediyelerinden işten çıkarılan binlerce emekçi için siyasi partiler aynı refleksi neden göstermiyor?

Öte yandan, bu sürecin parçası olmuş siyasi isimler söz konusu olduğunda adalet arayışı çok daha güçlü şekilde gündeme taşınabiliyor. Bu da, adaletin kimler için talep edildiği sorusunu beraberinde getiriyor.

2017 yılında düzenlenen ve geniş katılımla gerçekleşen 25 gün boyunca bir “adalet yürüyüşü”, kamuoyunun dikkatini çekmişti. O günlerde adalet arayışı etrafında şekillenen güçlü toplumsal destek, bugün benzer mağduriyetleri yaşayan geniş halk kesimleri için neden gösterilmiyor?

Tüm bu sorular, bizi şu temel noktaya getiriyor:

Siyasi yapılar, kendi mensupları söz konusu olduğunda hukuk devleti ilkesini savunmakta kararlı davranırken; vatandaşların adalet arayışına karşı neden daha mesafeli kalabiliyor? Bu tablo, demokrasi anlayışımızın tutarlılığı konusunda ciddi sorgulamalara yol açıyor.

Oysa demokrasinin yalnızca sandıkla sınırlı bir sistem olmadığını, adalet, eşitlik, hukuk güvenliği ve hesap verebilirlik gibi temel ilkeleri de içermesi gerektiğini unutmamalıyız.
 

Yargıya yönelik güven sorununun tartışılması doğal ama "yargıya güvenmiyoruz” ya da “bu yargı bizim yargımız değil” gibi söylemler – hukukun üstünlüğü ilkesine olan yaklaşımın ne kadar ilkesel olup olmadığını tartışmaya açıyor.

Toplumda adalet arayan sıradan bir vatandaşın benzer serzenişleri çoğu zaman duyulmazken, söz konusu siyasi aktörler olduğunda kamuoyunun refleksi değişebiliyor. Bu da adaletin herkes için aynı biçimde işlemediği yönündeki algıyı güçlendiriyor.

Demokrasi; yalnızca güçlülerin değil, en zayıf olanın da kendini adil hissedebildiği bir sistemdir. Siyasi partiler ve kanaat önderleri, yalnızca kendi figürlerini değil, sokakta hakkını arayan, yargıdan umudunu yitirmiş milyonları da aynı kararlılıkla, aynı samimiyetle aynı ciddiyetle savunması gerekir.

Aksi halde, demokrasi bir temsil sistemi değil, yalnızca belirli aktörlerin sahne aldığı bir gösteriye dönüşür. Ve o gösteride, ne alkış gerçek olur ne de itiraz.

Selam ve saygılarımla