İŞLER AYNA, ÇAL ÇAL OYNA...
Erzurumlu Naim Hoca, iyi gitmeyen bir iş için bu sözü söylerdi. Allah rahmet eylesin. O, bir halk adamıydı; iyi bir hatipti. İslamiyeti en iyi yaşayan ve yaşatmaya öncülük eden bir din adamıydı.
Evet...
Naim Hoca yaşasaydı, bugünkü düzene söyleyeceği tek cümle bu olurdu: “İşler ayna, çal çal oyna...”
TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2026 bütçesi görüşülüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, CHP sözcüsü ve eski DPT Müsteşarı Faik Öztrak ile İYİ Parti sözcüsü ve eski DPT Müsteşar Yardımcısı Erhan Usta’yı dinledi. Her iki isim de bütçedeki aksaklıkları tek tek sıraladı.
Bakan Şimşek ise yalnızca dinlemekle yetindi; çünkü ortada eleştirilecek veya yanıtlanacak bir durum yoktu.
Ülkemizde iki temel sorun var; yani realiteye uymayan iki nokta:
1-) Zengin Aşırı Zenginleşti
Toplumun genelinden tamamen koptu. Ülkede oluşan fiyat düzeyi bu nedenle gerçekçi değil.
Pahalı restoranlar dolu, lüks alışveriş merkezleri dolu, pahalı arabalar dolu, pahalı rezidanslar dolu…
Bu aşırı fiyatları ödeyebilen yeni bir zengin kesim oluştu.
Ne fiyata bakıyorlar ne de faize...
Evler satılıyor ama kiralık oranı düşmüyor.
Demek ki o evleri, evi olmayanlar değil, yine evi olanlar alıyor.
Daire fiyatları 150–200 milyon lirayı buluyor.
Zenginin ödediği vale ücretine, fakir bir aile akşam yemeğini çıkarabiliyor.
Zenginin bıraktığı bahşiş, yoksulun bir aylık gıda harcamasına eşit.
Siyah lüks arabaların cirit attığı bir ülkeyiz. Nitekim lüks araç satışları hız kesmeden artıyor.
Güya Mehmet Şimşek kemer sıktırıyormuş...
2-) Fakirin Oyu
Diğer önemli sorun ise fakirin oyudur.
İngiltere’de Robin Hood, zenginden alıp fakire vererek kahraman olmuştu. Bizde tam tersi; 30–40 Hazine garantili müteahhide oluk oluk para akıyor.
Ama bunu sorgulayanlar “hain” ilan ediliyor.
Bizde fakirden alıp zengine vermek itibar görüyor.
Kırsal ya da kenar mahalle tanımına bir de ileri yaş grubunu eklediğimizde tablo netleşiyor.
Eğitimli kesim umutsuzluğa düşerken, bu kesimler daha az etkileniyor.
Fakirden alınıp zengine verilmesi umurlarında değil; belki de daha büyük bir dava uğruna bunları görmezden geliyorlar.
Normal şartlarda böyle bir tabloyla, yüzde 1–2 oy alması beklenen bir iktidar, 23 yılı devirdi.
2015–2016’ya kadar bir denge vardı belki, ama sonrası?
ENFLASYON VE PAHALILIK
Herkesin söylediği gibi, ülkemizde enflasyon sorunu var.
Ama ben, ısrarla “pahalılık” sorununun çok daha büyük olduğunu söylüyorum.
Örneğin Türk-İş’in açıkladığı “açlık sınırı”...
Dört kişilik bir ailenin aylık zorunlu gıda harcaması hesaplanıyor.
Yaklaşık dört yıl önce 300 dolara alınan aynı gıda sepeti, bugün 680 dolara çıkmış durumda.
Sürekli TL bazındaki artışa “enflasyon” diyoruz.
Oysa biz fiyatların dolar bazındaki artışına bakıyoruz; işte bu pahalılık.
300 dolar olan sepet 680 dolara çıktıysa, ortada büyük bir pahalılık vardır.
Enflasyon dursa bile pahalılık artık kaderimiz olmuş durumda.
Nereye Varıyoruz?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2023 seçimlerinden sonra göreve geldiğinde, elinde adeta bir “ödemeler krizi” buldu.
Yurtdışında okuyan çocuğunuza bile harçlık gönderemiyordunuz.
Evet, ödemeler krizini aştık ve rezerv biriktiriyoruz.
Ama bu, son derece zor bir süreç.
Mart ayında yine “İmamoğlu operasyonu” benzeri risklerin önümüze konulması da olası.
Artık Merkez Bankası faiz indirse bile piyasa indirmiyor.
Riskler katlanarak büyüyor.
İşin bir de fatura kısmı var.
Enflasyona ve pahalılığa neden olan şımarık zengin kesime dokunulmadı.
Varlıklı kesim korunurken, dar gelirli kemer sıkmak zorunda bırakıldı.
Oysa pahalılığın nedeni dar gelirli değil!
Dün açıklanan enflasyon verileri bir kez daha gösterdi ki durum ciddi.
Dolar bazında artış göstermiş fiyatlara rağmen, kurun çok üzerinde bir fiyat artışı yaşanıyor.
Sadece bu veri bile yeterli.
“Acaba şimdi ne olacak?” diye soranlara cevabım net:
Ülkemiz dengesizlik üzerine denge kurmaya çalışıyor.
Ama bu mümkün değil.
Fakirler siyaseti belirlerken, zenginler fiyatları belirlemeye devam ettikçe, rasyonel bir zemine oturamayacağız.
Acı çekmeye devam...
2026 Bütçesinde Sağlık
CHP 27. Dönem Ankara Milletvekili Dr. Servet Ünsal, 2026 bütçesini şu sözlerle değerlendirdi:
“2026 bütçesinde sağlığa ayrılan pay yetersizdir. Kamu-özel iş birliğiyle yapılan şehir hastanelerinde, parasını devletin ödediği halde hâlâ alınmayan cihazlar var. Bu hastanelerde eksiklikler devam ediyor ama kimse dokunamıyor. Liste uzayıp gidiyor. Halk sağlığı bu kadar mı ucuz?”
Yetkililer artık silkelenmeli.
Vatandaş uçurumun eşiğinde...