TÜRKİYE’DE MAAŞ DENGESİZLİĞİ HAT SAFHADA

Ara 12, 2025 - 21:53
TÜRKİYE’DE MAAŞ DENGESİZLİĞİ HAT SAFHADA

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelen ve çoğu AK Parti milletvekilinin tepkisi üzerine askıya alınan teklif, temennim odur ki bir daha gündeme gelmez.

Peki, Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelip akıbeti rafa kaldırılan teklif neydi? Koltuk ve kariyer sahibi kamu personeline seyyanen, ortalama 30 bin lira zam yapılması öngörülüyordu. Öneri geri çekildi ve rafa kalktı.

Bu teklifi ilk duyduğumda aklıma şu geldi: TÜİK, Nisan 2022’de madde sepeti fiyat listesini yayından kaldırdı. O tarihten sonra TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri üzerindeki soru işaretleri arttı.

Eskiden İTO ve TÜİK fiyat seviyeleri aylık bazda sapmalar gösterse de toplam fark genellikle yüzde 3-5 bandını aşmıyordu. Madde sepeti fiyat listesi yayından kaldırıldıktan sonra ise fiyat farkı yüzde 35’e ulaştı. Grafikte TÜİK-İTO 1995 geçinme endeksi fiyat farkını görüyoruz.

Ben de şöyle düşündüm: “Ey koltuk ve kariyer sahibi bürokratlar, ey kariyer sahibi kamu personeli… Bu ölçüm farkı kadar bir artışla sizi susturmaya çalışacaklar. Bunu kabul etmeyin. Kamuda yüzde 35’lik fiyat farkı tüm personelin hakkıdır, emeklilerin de hakkıdır. Bu hakkı 30 bin lira seyyanen zam alıp heba etmeyin; herkesin hakkını savunun.”

Not: Asgari ücrette Türk-İş’in “açlık sınırı” dikkate alındığı için asgari ücret seviyesi enflasyonun üzerinde artırılmıştır. Hatta asgari ücret, İTO fiyatlarının bile üzerinde artırılmıştır.

Önce bir tespiti daha yapalım: Mevcut iktidarın yapıcı ve kalıcı sorun çözme yeteneği zayıftır. Zihin dünyası geçici ve yamalı çözümlere odaklanıyor.

Örneğin EYT tartışılırken aylarca, adeta yalvarırcasına yazdım: Gelin emeklilik sistemini baştan aşağı yenileyelim ve kalıcı çözüme kavuşturalım. Kimse kulak vermedi. Şimdi ise “erken emekliler yüzünden sistem çöküyor” deniyor.

Emeklilik sistemimiz çok ağır bir eşitsizlik üretiyor. Ne ödenen prim süresi sağlıklı biçimde dikkate alınıyor ne de emekli olunca kaç yıl maaş alınacağı. 4/a’lı ile 4/b’li farklı prim günleriyle emekli olabiliyor. Örneğin Bağ-Kur’lu daha çok gün prim ödeyip daha düşük maaş alabilirken, bir işçi daha az süre ödeyip daha yüksek maaş alabiliyor.

Üstelik çalıştıkça emekli maaşı düşebilen bir düzen ortaya çıktı. Saymakla bitmeyecek sorunlar var.

Bir örnek vereyim: Aylık 20 bin lira emekli maaşı alan bir kişi 12 yılda toplam 2 milyon 880 bin lira alır. Çalışmaya devam edip ayda 10 bin lira prim ödediğinde ise emeklilik kasasına 12 yılda 1 milyon 440 bin lira daha katkı sağlar. Asıl kritik nokta şudur: 53 yaşında emekli olan bir kişi ortalama 27 yıl maaş alırken, 66 yaşında emekli olan biri ortalama 16 yıl maaş alır. Sadece bu fark bile, emekli maaşlarının neden düşük kaldığını ve mevcut sistemle düşük gelire mahkumiyetin neden kronikleştiğini gösterir.

Bu konu uzar; burada emeklilik sistemiyle ilgili noktayı şöyle bağlayalım: Mevcut sistem adalet üretmiyor ve sürdürülebilir bir yapı sunmuyor.

Gelelim yeniden maaş meselesine.

Şu anda (Eylül 2025 itibarıyla) özel sektör statüsünde çalışan 17 milyon 265 bin kişi aylık 51.796 TL brüt maaş almaktadır. Bunun neti yaklaşık 36.365 TL’dir. Özetle, asgari ücret 22.104 TL iken özel sektörde ortalama net ücret 36.365 TL seviyesindedir.

Brüt rakamdan devam edelim: SGK’ya bildirilen ortalama brüt ücret 51.796 TL’dir; ancak bu ortalamanın içinde özel sektör statüsünde çalışan 2 milyon 65 bin kamu personeli de bulunmaktadır. Bu grup dışarıda tutulduğunda, özel sektörde ortalama brüt ücret 51.796 TL’den 48.614 TL’ye düşmektedir. Çünkü kamuda, özel sektör statüsünde çalışanların ortalama brüt maaşı 73.417 TL’dir.

Bilinmesini isterim: Kamuda ücretler, özel sektöre göre yaklaşık yüzde 50 daha yüksektir.

Bazı sektörlerde kamu-özel farkı çok daha uç noktadadır. Örneğin ormancılık alanında 38.852 kişi çalışıyor ve bunun 27.783’ü kamu kesiminde. Bu sektörde kamuda brüt ücret 100.960 TL iken özel sektörde 30.107 TL’dir.

Benzer tablo gıda imalatında da görülüyor: Kamuda 99.623 TL, özel sektörde 47.323 TL. Elektrik teçhizatı imalatında ise kamuda 164.224 TL, özel sektörde 63.438 TL.

SGK ayrıca belediyelerde çalışan, memur statüsünde olmayan personeli de ayrı başlıkta yayımlıyor. Bu gruplarda da kamu ücretleri çoğu zaman özel sektörün 2-3 katına kadar çıkıyor.

Belediyeler ise ayrı bir sorun alanı olarak öne çıkıyor: Çalışması gereken personel sayısının yaklaşık iki katı kadar istihdamın olduğu yerlerde, ücretlerin de özel sektörün iki katından fazla olması kaynak kullanımını zayıflatıyor. Bu durum, hizmet kalitesine de doğrudan yansıyor.

Kamuda maaş dengesizliği kamu yönetiminin geneline yayılmış durumda.

Şu anda (Eylül 2025) kamuda toplam 5 milyon 325 bin 724 kişi çalışıyor. Bu çalışanların yaklaşık 3,4 milyonu memur statüsünde; kalan kısmı ise işçi statüsünde istihdam ediliyor. İşçi statüsüne sözleşmeli personel ve geçici işçiler de dahil edilebiliyor. 1,2 milyon sürekli işçinin 672 bini belediyelere ait BİT’lerde çalışmaktadır.

Şimdi şu soruyu soralım: 2008 yılında ülke nüfusu 71 milyon 517 bin kişiyken kamu personeli 2 milyon 918 bindi. Yani kamu istihdamının nüfusa oranı yüzde 4,1’di. Bugün ülke nüfusu 85 milyon 981 bin. Kamu personeli nüfusla orantılı artsaydı, bugün yaklaşık 3,5 milyon olması gerekirdi. Oysa sayı 5,326 milyona ulaştı.

Bu tablo, kamuda yaklaşık 1,8 milyon “fazladan istihdam” olduğuna işaret ediyor.

Kamuda hem sayısal bir dengesizlik hem de ücret dengesizliği var. Özel sektörle kamu arasındaki farkın yanında, kamunun kendi içinde de işçi-memur maaş dengesizliği belirginleşmiş durumda.

SONUÇ

Mevcut yapı, hem çalışanlar hem de emekliler açısından çok ağır bir dengesizlik üretiyor. Kamu-özel ücret dengesizliğinin yanında çalışan-emekli gelir dengesizliği de dayanılması zor bir noktaya gelmiş durumda. Ayrıca kamu içinde de maaş dengesizliği görünür biçimde artmıştır.

Bir yanda sayısal dengesizlik, diğer yanda gelir dengesizliği vardır. Bu ölçüde dengesiz bir yapıdan adil bir gelir dağılımı üretmesini beklemek gerçekçi değildir. Sistemin yeniden denge üretecek bir yapıya oturtulması gerekir. Bu açıdan kamu yönetimi reformu hayati önem taşır. Bu yönde daha önce Ömer Dinçer döneminde bazı girişimler olmuş, ancak reformun büyük kısmı hayata geçmemiştir.

Merkezi ve yerel yönetimi kapsayan kapsamlı bir reformun, emeklilik sistemi düzenlemeleriyle birlikte sil baştan ele alınması gerekiyor. Bu reformu hayata geçirmeyecek bir siyasal iradenin başarı şansının zayıf olacağı da ortadadır.

Dengesiz bir yönetim tarzında denge aramak, sonuç üretmeyen bir çabadır.