Utanma Ahlakı
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.
UTANMA AHLAKI
İnsanın olay ve olgulara nasıl tepki vereceği konusunda duyguların önemli işlevi vardır. Bazı duygular fıtratta vardı. Bir başlık atılarak öğretilmezdi. Örtük öğrenme şekliyle öğrenilirdi, hissedilirdi. Aile bu öğrenme şeklinin en önemli okuluydu. Toplumda bu güzel haslette olanları onaylardı. Onaylanma fıtratta var olan bu duyguyu pekiştirirdi.
Önce bireyler sonra bu bireylerin kurduğu aileler ve çocukları ve oluşan toplum utanma değerinin kaybolması yönünde hissizleşmeye doğru gitti. Hala bazı değerlere sahip aileleler de cevresel kaynakların çoğalması, etkileşimin daha hızlı ve kolay olması gibi etkenlerin gücüne karşı kendi değerlerini aktarmakta zorlanır oldu.
Nelerden utanılacağı nelerden utanılmayacağı konusu giderek birbirini karıştı.
Utanmanın ahlakla ilişkisi varken şimdilerde özgüvenle ilişki kurulmaktadır. Hâlbuki utanma, ahlâk gelişimin temelidir. İnsana has olup diğer canlılardan ayırıcı bir özelliktir.
Bir duygu olarak utanma duygusunun Toplumsal, psikolojik ve ahlaki yönü bulunmaktadır.
Psikolojik olarak utanma insanın kendi davranış veya görünümünün toplumun değerleriyle uyuşmadığının farkındalığıyla hissedilen duygudur.
İnsan kendi değerleriyle de çatıştığı durumlar olur. Bu utanmanın vicdan ile olan içsel hesaplaşmasıdır.
Bu durumlarda hala hissedilen utanma duygusu bir erdem olarak insani bir nitelik taşır. Zıddı ise, yüzsüzlük ve duyarsızlıktır.
Özellikle İslâm ahlâkı kuranda utanma konusuna hz. Adem- Havva ve hz. Meryem örneğiyle vermektedir.
Kurandaki örnek karakterlere baktığımız zaman hem bedensel hem ahlaki olarak utanma duygusunu temel kişilik özelliği olduğunu görürüz.
Örneğin; Adem ve Havva bedenlerinin görünmesinden ötürü ahlaki olarak utanmışlardır. Ahlaki olarak utandıkları için örtünme refleksiyle kapanmanın çaresini aramışlardır. "Mahrem yerlerinin açılmasından, başkaları tarafından görülmesinden duyulan hisse tabii utanma” denir. (1)
Hz. Meryem örneği ise toplumsal boyutu vardır. Kişi kendi toplumunun kurallarına uyduğunda toplumda kabul görür ve o topluma göre ahlaki kimlik kazanır. Hz. Meryem’in yaşadığı kaygı hali şüphesiz hayasından kaynaklıydı iffetsizliğinden değil. Kendinden emin olmasına rağmen toplumun ona nasıl bakacağını düşünmesi bile onu utandırmıştı.
“Zira daha önce kavmi onu erdemli, iffetli bir kız olarak tanımıştı; şimdi ise onların gözünde gayri meşru bir çocuk doğuran biri olarak tanınabilirdi. Dolayısıyla büyük bir üzüntüye kapılarak, “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!” dedi.(3)
Şimdilerde ise utanmayı bırak iffetsizliklerini normal yaşam biçimiymiş gibi söylemekten çekinmiyorlar.
Utanma, toplumsal düzeni koruma ve toplumsal ilişkileri şekillendirmede önemli rolü vardır. Utanma duygusunun fıtridir geliştirilebilir. Ama toplumdan topluma farklılık gösteren kültürel yönü o toplumun normlarıyla ilişkilidir.
Ancak nelerden utanılacağı nelerden utanılmayacağı sadece kültüre bırakılmayacak kadar ahlakla ilişkilidir. Kur'an bu bağlamda da ona inananlara rehberlik eder.
İslam toplumunda ahlakın ilkelerini yine kur'an belirlemiştir. Kurandaki mahremiyet ilkeleriyle karakter geliştirmek, fıtratta var olan utanma duygusunu pekiştirir.
Maalesef, toplumdaki bazı unsurların müdahalesi bu erdemli duygunun kaybına neden olmaktadır. "Günümüzde, bedensel utanmanın kaybına paralel olarak ahlâkî utanmanın kaybı da ortaya çıkmaktadır. “( 2)
Bedenlerin teşhir edilmesine kadar giden ölçüsüzlük. Argo, (müstehcen konuşma) şekliyle sözün iffetini korumama. Tüm bunlar günümüzde çağdaşlık, modernlik, özgürlük, medeni-cesaret, özgüven gibi söylemlerin utanma duygusunu değer kaybına uğratıldığı aşikârdır.
“Hayâ” etmenin imanla ilişkilendirildiği değerli bir inanca ve kültüre sahibiz. Batı toplumlarının psikolojik öğretileri hali hazırda bedensel ve ahlaki açıdan utanma duygusunu koruyan insanları, hastalık boyutundaki utangaçlık ve çekingenlikle karıştırmaktadır. Tümden bir genellemeye giderek en insani ve zararsın haya halini, sosyal kaygı ve özgüvensizlik olarak nitelendirmektedir.
Ahlak bireyseldir. Bireyler toplumu oluşturduğunda ahlaklı toplum oluşur. Utanma duygusunun varlığı insanı yanlış yapmaktan korur.
Utanma duygusunun dejenere olması giderek bireyselleşen toplumda norm dışı davranışların yaygınlaşmasıyla normalleşmesi söz konusudur. Sonuç olarak normsuzluğun yani kuralsızlığın yeni toplumsal normlar üreterek toplumun yeni normalleri olarak tehlikeli bir hal almaktadır.
Utanmazların alkışlandığı bir çağda kendi benliğine. Yaratıcıya, topluma olan saygıdan utanma duygusunu korumak insana yakışan bir erdem ve haslettir. Özgüvensizlikle karıştırmak isteyenlere bu hatırlatılmalıdır.
Son olarak “Kur’an, utanma duygusunun yaşanacağı ortamlardan biri olarak âhiret hayatını gösterir. Fakat âhirette yaşanacak utanmanın hiçbir eğitici yanı, kişiliği onarıcı tarafı bulunmamaktadır.”(2)
“Hayâ Ancak Hayır Kazandırır. Hayâ ve edep, girdiği yeri süsler.” (s.a.v)
Selam ve saygılarımla.
(1) Nevzat Tarhan, Duyguların Dili, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006, s. 166.
(2) “Hayâ”/Utanma Olgusu Abdurrahman Kasapoğlu
(3) Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 597