İHANETİN GÖLGESİNDE BİRLEŞTİREN LİDER: KEMAL KILIÇDAROĞLU

Ekim 22, 2025 - 22:07
Ekim 22, 2025 - 22:12
İHANETİN GÖLGESİNDE BİRLEŞTİREN LİDER: KEMAL KILIÇDAROĞLU

           Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasal serüveni, Türkiye siyasetinin son on yılına damgasını vurdu. Onun liderliği, partisel rekabetin ötesinde toplumsal fay hatlarını kapatma, farklı kimlikleri tek zeminde buluşturma ve siyaseti uzlaşı aracı hâline getirme iddiası ile anılacaktır. Bu iddianın somut göstergesi, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki karşılıklı mücadelenin sonuçlarıdır: ikinci turda Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy oranı ile (yaklaşık %47,8) Cumhuriyet tarihinin en yüksek muhalefet mobilizasyonlarından biri ortaya çıkmıştır.

           Kılıçdaroğlu’nun siyasetini tanımlayan en önemli özelliklerden biri, Alevi-Sünni kamplaşmasını siyaset dışına itme çabası ve kapsayıcı bir dil üretme gayretidir. Bu yönüyle, farklı mezheplerden, etnik ve ideolojik gruplardan oy alabilme kapasitesi, onun siyasi kimliğinin merkezinde yer almıştır. 2023 seçimlerinde Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelen muhalefet partilerinin parlamento başarısı (CHP 169 milletvekili; İYİ Parti 43 milletvekili) da, ittifak siyasetinin fiilen birleştirici sonuçlar verdiğinin kanıtıdır.

           Millet İttifakı’nın inşası, Kılıçdaroğlu’nun siyasal vizyonunun en somut ürünüdür. Farklı ideolojik geçmişlerden gelen partilerin ortak tutum geliştirmesi, yalnızca bir kampanya taktiği değil, uzun vadeli demokratik uzlaşı kültürüne dair siyasal bir hamledir. İttifak sayesinde İYİ Parti gibi aktörlerin Meclis’e girmesi ve ülke siyasetinde belirgin bir ağırlık kazanması, ittifakın hem sayısal hem de stratejik başarısıdır. İYİ Parti’nin 2023’te aldığı %9,69 oy ve 43 milletvekili sayısı bunun göstergesidir. 

           Ancak her büyük siyasal hamlenin iç dinamikleri vardır; Kılıçdaroğlu’nun en büyük ironilerinden biri de budur: Onun siyasi desteğiyle yükselen bazı isimler ve kadrolar, zaman içinde farklı tavırlar almış; kimi eleştiriler geliştirmiş ya da mesafe koymuştur. Ekrem İmamoğlu gibi İstanbul gibi kritik bir sahnede öne çıkan belediye başkanları, Özgür Özel gibi parti içi sorumluluklar üstlenen milletvekilleri de, siyasi kariyerlerinde Kılıçdaroğlu’ndan somut destek alarak konumlarını güçlendirmişlerdir. Bu ilişkinin niteliği ve taraflar arasındaki vefasızlık iddiaları, partinin içinden ve dışından farklı biçimlerde yorumlanmaktadır; kimi çevreler bu davranışı “sırtından vurma” olarak nitelendirirken, kimileri bunun siyasal rekabetin doğal sonucu olduğunu savunur. (Kamuya açık biyografiler ve parti kayıtları, söz konusu isimlerin CHP içindeki rolleri ve seçimsellik süreçlerindeki yerlerini teyit etmektedir.)

           Bu tespit, kişisel saldırı değildir; akademik düzeyde bir değerlendirmedir: liderlik ile kadro ilişkisi arasındaki gerilim Türkiye’de tekrarlayan bir paradokstur. Bir liderin elinden tutarak yetiştirdiği aktörlerin daha sonra merkezden özerk bir hat izlemesi, siyasetin bir sonucu olabileceği gibi, liderlik vasfının eksik değerlendirilmesinin de işareti olabilir. Ne var ki pratikte sonuç aynıdır: birleştiren figürün yalnız bırakılması, toplumsal güveni sarsar ve siyaset kurumlarına ilişkin algıyı zedeler.

           Kılıçdaroğlu’nun uğradığı haksızlık iddiaları da, yalnızca dış muhalefetin değil, kendi partisi içindeki rekabetin ürünüdür. Parti içi eleştiriler, liderin stratejik tercihleri ve ittifak kararları üzerinden yoğunlaşmış; bu tartışmalar kamuoyunda “içerden vurulan lider” metaforunu güçlendirmiştir. Bu noktada iki hususa dikkat çekmek gerekir: birincisi, siyasal etik bağlamında vefa ve liyakat tartışması uzun vadeli olarak parti imajını etkiler; ikincisi, halk nezdinde Kılıçdaroğlu’nun birleştirici rolü, seçim sonuçlarından bağımsız olarak anlamını korumaktadır.

           Eleştiri kadar takdir de gereklidir. Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetinde kutuplaşmayı azaltmaya, farklı kesimlerin ortaklaşacağı bir siyaset dili kurmaya yönelik bir çaba göstermiştir. Bu çabanın, seçim kazanımıyla sınırlı olmayan bir mirası vardır: demokratik uzlaşı kültürüne yapılan bağlılık. Bunun ölçüsü salt sandık sonuçları değil, toplumun kırılgan fay hatlarında tesis edilen nispi sükûnet ve birlikte yaşama iradesidir.

           Sonuç olarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasal kimliği, Türkiye’nin yakın dönem siyasetinin önemli bir maddesi olarak kalacaktır. O, toplumsal barış ve uzlaşı iddiasıyla ortaya çıkmış, Millet İttifakı gibi somut siyasal yapılar kurarak çok sayıda siyasi aktörün parlamentoya ve belediyelere ulaşmasını sağlayan bir liderdir. Bu süreçte, elinden tutup yetiştirdiği isimlerle olan ilişkisinde yaşanan kopuşlar ve eleştiriler—kısmen kişisel, kısmen siyasal—ona yönelik haksızlık iddialarını güçlendirmiştir. Akademik açıdan bakıldığında ise bu tablo, lider-kadro ilişkilerinin, vefa ve siyasi etik tartışmalarının Türkiye siyasetinde ne denli belirleyici olduğunu göstermektedir. Net rakamlar ortadadır: 2023’teki seçim mobilizasyonu ve Millet İttifakı’nın parlamentodaki dağılımı, Kılıçdaroğlu’nun birleştirici kapasitesinin ölçülebilir işaretleridir; buna rağmen liderlikten beklenen vefa davranışı siyaseten sorgulanmaya devam etmektedir.

Tarihsel Örnekler

           Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasete damgasını vuran liderliği, yalnızca seçim kazanıp kaybetmekle ölçülmez; destek verdiği kadroların yükselişi, toplumsal barış için ortaya koyduğu çabalar ve seçmenler nezdinde yarattığı güvenle ölçülmelidir.

Ekrem İmamoğlu ve Ön Seçim Rakamları

           CHP'nin 2025 cumhurbaşkanı adayını belirlediği ön seçim, Kılıçdaroğlu’nun yapıcı liderlik kapasitesini açıkça gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tek aday olduğu bu süreçte:

  • Parti üyesi olan yaklaşık 1,53–1,70 milyon CHP üyesinden 1,6 milyona yakın üye, İmamoğlu için oy kullandı.
  • Üye olmayanlarla “dayanışma sandıkları” aracılığıyla toplamda 13,8 milyon oy daha verildi.
  • Böylece toplam katılım yaklaşık 14,8–15,5 milyon kişiye ulaştı.

           Bu rakamlar, Kılıçdaroğlu’nun sadece seçim başarısı değil; kitleleri harekete geçirme, umut yaratma ve siyasi tasavvuru genişletme gücünün somut göstergesidir.

“Elinden Tutan Kadrolar” ve İhanet İddiaları

           Ekrem İmamoğlu’nun yükselişi, CHP içinde yalnızca bir isim değil; Kılıçdaroğlu’nun uzun yıllardır destek verdiği bir projedir. İmamoğlu’nun İstanbul’da öne çıkışı, CHP’nin yerel yönetim başarısı için kritik kabul edilirken; aynı şekilde Özgür Özel’in parti genel başkanlığı gibi siyasi süreçlerde Kılıçdaroğlu’nun etkisi büyüktür.

           Ancak bu destek ve yükseliş sürecinde, bazı kadroların konumları korumak ya da kendi hatlarını çizmek uğruna merkezin lideriyle mesafe koyduğu gözlemlenmiştir. “Sırtını vurma” olarak nitelenen bu tutum, halk nezdinde lider-kadro ilişkisinde güven sarsıntısı oluşturmuştur.

CHP İçindeki Destek Görüntüleri

           Kurultaylar ve parti içi genel seçimlerde, Kılıçdaroğlu’na somut destek açıkça ifade edilmiştir. Örneğin:

  • CHP’de 38. Olağan Kurultay öncesi, 130 milletvekili içinden 95’i, Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğini açıkça desteklediklerini ilan etmiştir.
  • CHP ön seçimi gibi önemli demokratik süreçlerde, liderin stratejisi doğrultusunda hareket eden birçok belediye başkanı, milletvekili ve il yöneticisi, İmamoğlu’nun adaylığına destek vermiştir, dayanışma sandıklarında yer almıştır.

İYİ Parti ile İşbirliği ve Militan Dayanışma

           Millet İttifakı çatısı altında İYİ Parti’nin parlamento temsil gücü de artmıştır: 2023 seçimlerinde İYİ Parti yüzde 9,69 oy alarak 43 milletvekili çıkarmış, bu durum ittifak siyasetinin önemini ve Kılıçdaroğlu’nun uzlaşı kapasitesini doğrulamıştır. 

Sonuç ve Değerlendirme

           Sonuç olarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye siyasetine katkıları sayısal verilerle desteklenebilecek düzeydedir: Halkın milyonları, seçmen dışı dayanışma oyları, parti üyelerinin yüksek katılımı, ittifak partilerinin temsil gücünün artması… Bu veriler, liderin yalnızca vizyonunun değil, stratejisinin de halk tarafından algılandığını gösterir.

           Ancak bu başarı hikâyesinin gölgesinde, destek verdiği kadroların bir kısmında yaşanan mesafe alma hareketleri ve “sırtından vurma” iddiaları bulunmaktadır. Bu kişisel ve siyasal düzeyde güvene zarar veren tutumlar, lider-kadro ilişkisini zora sokmaktadır. Kimileri bu durumu ihanet olarak adlandıracak kadar sert tanımlamaların sınırına gelmiştir. Siyasette etiği ve vefayı ayakta tutmak, başarı kadar önemlidir.

           Yine de şunu belirtmek gerekir ki: 15 milyonun üzerinde dayanışma oyunun alınması, 95 milletvekilinin liderine destek açıklaması gibi tarihi anlar, Kılıçdaroğlu’nun birleştirici kimliğinin kanıtıdır. Onun kuşağı, destek sağladığı belediye başkanları ve milletvekilleri – ister mesafeli davranmış olsunlar – onun yarattığı siyasal zemin olmaksızın bu noktalara gelemezdi.

           İkinci bir sonuç olarak: siyaset yalnızca liderlik yeteneğiyle değil, yapılan iş, toplumla kurulan ilişki ve güvenle ölçülür. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu alanlarda kazandığı; ihanet gibi etik sorunlarla karşılaşsa da—unutulmamalıdır ki liderlerin tarihsel değerleri, yalnızca başarı tablolarıyla değil, yaşanan zorlukları ve sadakati koruyabilmeleriyle inşa edilir.