ÖĞRETMENİN TOPLUMSAL ROLÜNE BAKIŞ

Kasım 5, 2025 - 22:05
ÖĞRETMENİN TOPLUMSAL ROLÜNE BAKIŞ

Topluluk halinde yaşayan canlılardan biri olan insan yönlendirilmeye muhtaç olarak büyümekte diğer canlıların aksine  içgüdülerine yer vermede daha temkinli davranmaktadır. Toplum mühendisliği olarak adlandırdığımız kitleleri manipüle etme, yönlendirme ve istendik davranışlar sergileme durumlarını ortaya çıkarma aşamasında yine bu toplumun içinde yetişmiş zaman zaman belki de her zaman hedef olmuş öğretmenlerimizin toplumsal rolü incelemeye değer gözükmektedir.

      Babam beni gökten yere indirdi. Hocam beni yerden göğe yükseltti. İskender’in bu sözü O’nun  Yunanistan’dan Hindistan’a kadar olan milyonlarca kilometre karelik alanı 9 yıl gibi kısa bir sürede ele geçirebilmesinin alt yapısını açıklamaktadır.

       Öğretmenliğin kutsallığı ile ilgili pek çok şey okuyup dinlemişizdir. İnsanlık tarihinin seyrine yön veren öğretmenleri saymaya kalksak sayfalar dolusu yer tutar. İslam alemi Aristo için din, ırk, inanç ayırımı gözetmeden Muallimi evvel demiş ve öğretilerini öğrenmek için ciddi çalışmalar yapmış. Aristo’nun eserlerini tercüme ederek Beyt-ül Hikme’nin baş eserleri arasında saymıştır.

      Toplumların aydın sınıfını sayarken mutlaka öğretmenleri dahil etmeleri tarihten bugüne değişmeyen unsurlardan biridir. Ancak bu durum etki açısından  eskisi kadar etkili değildir. İletişim araçlarının gelişip çeşitlenmesi  piyasa araçlarının ve sunumlarının akıl almaz bir hızla gelişmesi tüketici alışkanlıklarının değişmesi neticesinde erdemli bilgili örnek vatandaş profilini  değil tam tersi durumları öne çıkaranlar toplumların yönlendirilmesinde baskın olmaktadır.  Bu durumda ise Öğretmenlerimizin  mesleki ve toplumsal rollerinin tartışılması kaçınılmaz olmaktadır.

         Öncelikle rol model olarak öğretmenin kişilik gelişimini tamamlamış, aldığı eğitimin hayatına yansımasına izin vermiş, yaşadığı coğrafyanın kültürel,dini, milli hususiyetlerini öğrenmiş ve özümsemiş olması gerekmektedir. Ülkemiz açısından düşünecek olursak öğretmenlerimiz yaklaşık olarak nüfusumuzun binde 18 sini oluşturmaktadır ki bu dünyadaki bir çok ülkenin nüfusunun üçte birine denktir. Eğitimcinin eğitimini ve bakanlığımızın adının Milli Öğretim değil  Milli Eğitim Bakanlığı olduğu gerçeğini idrak edip gereğini yapmaya başladığımızda Ülkemizde ki pek çok sorun kendiliğinden çözülecektir. Öğretimde ki kemiyet hastalığı keyfiyeti yok ettiğinden beri öğretmenlerimiz de normal bir memur olarak çalışmaya başlamışlardır. Zira Milli Eğitim Bakanlığı gelişmeyi, büyümeyi, muasır medeniyet seviyesine çıkmayı sayılarla ifade etmeye başlamış Öğretmenlerinin özgür düşünce ve kendini ifade etme becerilerini derslik sayısındaki artış kadar dikkate almamıştır. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı demek Öğretmen demektir. Hazırladığınız tüm materyalleri, müfredatı  ve tamamlayıcı bütün unsurları kullanan, kullanacak olan sadece ve sadece Öğretmenlerdir. Öğretmenleri çıkarttığımız zaman ruhsuz, boş binalardan başka bir şey elimizde kalmaz. Öğretmenin ruh ve fikir verebilmesi için maddeten ve manen özgür, bağımsız olması gerekmektedir. Toplumun ferdi olarak Öğretmenin siyasal, kültürel, ekonomik, sosyal olaylardan etkilenmemesi düşünülemez. Ancak eğitimci, bağnazlıktan uzak bir şekilde olumlu yönde davranış değiştirme olarak tanımlanan eğitim sürecinin en önemli unsuru olduğunu unutmadan içinde yaşadığı topluma katkı vermek zorundadır. Yasalar ve yönetmelikler Öğretmeni devletin her hangi birimindeki diğer memurlardan ayırıp, özgürlük çemberini genişletmez ise toplum sığ düşüncelerden ve fikir korkularından kurtulamaz. Bu sebepten dolayı Nurettin TOPÇU:

      Eğer zekalar, sömürecek malikane olarak, kalplerden başka saha bulamamışlarsa ve ilim insanlığı bir insan halinde tutup kaldıracak yerde dostları birbirine düşman yapacak bir karakter kazanmışsa…Eğer çocuklar, büyüklerden daha kurnaz, yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı haline gelmişlerse…Orada muallim vazifesini yapamamıştır.Orada muallim yok demektir.Ve o diyarda muallimlik iflas etmiştir. Diyerek Öğretmenlerin etki alanını ve etkisizlik neticesinde oluşabilecek durumu bizlere özetlemiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise öğretmenlere hitabında, Cumhuriyetin fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür yeni nesiller beklediğini belirtmiştir.Hür olamayanın hürriyet veremeyeceği ise açıktır.Özellikle cahilliğin bencilliğin özgüven patlaması yaptığı günümüzde öğretmenlik toplumsal yaşantımızın temeline alınması gereken bir meslektir.

    Öğretmenlerimizin vazifelerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için öncelikle aldıkları eğitimin ve eğitim ortamlarının kalitesinin yükselmesi elzemdir.Dünya dan bihaber yaşadığı coğrafyayı tanımayan toplumunun dini ve kültürel özelliklerini bilmeyen sabır ve merhamet sahibi olmayan ekonomik olarak bağımlı ve kısıtlı yaşam süren ve mesleki kaygıları doğrularının önünde olan bir öğretmenin geleceğin dünyasına dokunması zor neredeyse imkansızdır. Sosyal medya ve diğer iletişim araçları öğretmenlerimizin yerini doldurmaya başlamıştır.velilerimiz ise sosyal medyanın ve oralarda adına pedagog, psikolog,eğitim koçu,yaşam koçu  vs..  denilen kim, ne,neci  olduğu belli olmayan insanların söylediği ordan burdan derleme üç beş süslü söze aldanıp yılların eğitimcilerini bir kenara itmeye başladıkları şu son on, onbeş yıldır eğitim ortamlarımızdan  ettikleri şikayetlerin ana kaynağı olduklarını kabul etme vakti çoktan gelmiştir. Şunu unutmamamız gerekmektedir niteliksizlik çok hızla bulaşan bir hastalıktır.bir müddet sonra nitelikliler kendilerini pasif hissetmeye ve kabuklarına çekilmeye başlarlar bunun neticesinde ise toplum ihtiraslı mühterislerin eline geçer her şey istatistiksel olarak iyi gidiyor gibi gözükür oysa ceviz kurdu misali büyür ama büyümesi kendi sonunu hazırlar.uzun yıllardır Amerika da en güçlü sendikalardan biri olan öğretmenler sendikası özellikle Chicago Teachers Union  (CTU ) yaptığı grevler ile toplumun bilinçlenmesine eğitimin kalitesinin artmasına neoliberalizmin etkisinin azaltılmasına ciddi katkı sağlamıştır. Chicago özelinde ki bu durum kendi sorunlarını çözmekten aciz bir topluluğun gelecek nesillerin sorunlarını çözmede ki başarı ya da başarısızlığını göstermesi açısından önemli bir göstergedir.

       World PrisonBrief (WPB)’nin istatistiklerine göre 31 Ağustos 2021 itibariyle Türkiye’de cezaevi popülasyonu (tutuklular dahil) 291 bin 198 kişi olarak belirtilmiştir. Türkiye, bu popülasyon ile dünya sıralamasında 2009 yılında 9. iken 2021 yılında 6. sırada yer almıştır. Eğer eğitim sisteminde  öğretmenleri derse girip çıkan üç beş evrakı hazırlayıp imzalayan memur konumundan çıkaramazsak yukardaki verilerin önümüzde ki yıllarda olumsuz manada artacağını unutmayalım ve Richard Feynman ın şu sözü ile bitirelim .Öğrencilerin mükemmel bir öğretmene ihtiyacı yoktur.Onları heyecanlandıracak mutlu bir öğretmene ihtiyaçları vardır.