Papa'nın "Baba" Dediği Diz Çöktüren İrade: Tanrının Kırbacı Atilla

Ara 2, 2025 - 15:23
Papa'nın "Baba" Dediği Diz Çöktüren İrade: Tanrının Kırbacı Atilla

Tarih…
Kaderin çizgisi sanılır, oysa milletlerin yürüyüşünü yarınlara taşıyan görünmez bir pusuladır. Tarih bazen akıp giden bir nehir gibi sakin, bazen de çağların bağrını yaran bir şimşek gibi gürler. Bizim kutlu tarihimizin heybesi de bu gürlemenin izleriyle doludur; öyle anlar vardır ki üzerinden bin yıl geçse de unutulmaz. Unutulmadığı gibi, o anların gölgesinde kalanlar hâlâ unutamamanın acısıyla geçmişten intikam alma gayesinde çırpınır.

Gelin…
Türk’ün hatıra heybesinin kapağını aralayalım. Avrupa Hun Devleti’nin otağına uzanalım. O heybeden bir kırbaç çıkaralım: Tanrı’nın Kırbacı Atilla’yı… O şakırtı yalnızca rüzgârı yarmıyordu; dönemin Haçlılarını titreten bir çığlık gibi Avrupa saraylarının kubbelerinde yankılanıyordu. O kırbacın sesini duyanlar, kendi tarihlerini bile yazmaktan korkmuşlardı.

Ve Atilla…
Atalar kıblegâhından çağırdığımız o büyük hükümdar… Roma’yı dizlerinin üzerine çöktüren iradenin timsali… Papa’nın karşısında dimdik duran, Papalığı vergiye bağlayan kudretin adı… Tapınakçıların gölgesinde büyüyen Avrupa’nın, bir Türk hakanı karşısında ne kadar küçük kalabildiğini gösteren tarihî bir ayna… Bir milletin kudretinin sadece kılıcında değil, adaletinde ve vakarında saklı olduğunu bütün dünyaya anlatan bir hatırlatma…

Tarihin sahnesi M.S. 452 yılına geldiğinde Avrupa’nın kaderi bir kez daha Türk ordusunun nalları ile sarsılmıştı. Atilla, ordularıyla Kuzey İtalya’ya inmiş; Aquileia’yı yerle bir etmiş, Padova’dan Verona’ya kadar bütün şehirler Hun atlarının tozu altında titremişti. Roma’nın surları artık bir duvar değil, bir çaresizlik işaretine dönüşmüştü. İşte bu korkunun ortasında Papa I. Leo, dönemin Roma konsülleri Avienus ve Trygetius’la birlikte Atilla’nın otağına gitmek zorunda kalmış; tarihin kaydettiği bu büyük yüzleşmede Roma’nın ruhani lideri, bir Türk hükümdarının huzurunda başını eğmişti. 

Latin kroniklerinde “supplex” yani “yalvaran” sözcüğüyle geçen bu sahne, yalnızca bir barış görüşmesi değildi: Avrupa'nın o dönemki en yüksek otoritesi, Türk’ün kudretini kabul etmek zorunda kalıyordu. 

Rivayetlerde meleklerden bahsedilir, gökten inen ilahî bir elden söz edilir; oysa ilahî olan Atilla’nın kudretiydi. Roma’nın vergiyi ödemeyi kabul etmesi, şehrin yağmalanmaktan kurtarılması değil, Türk'ün adaletinin ve vakarının tarihe mühürlediği bir kararın adıydı. Bu sahne, İznik’te bugün yapılan ayinlerin ardındaki tarihin asıl sahibini hatırlatmak için bile yeterlidir: Türk tarihinin karşısında kimlerin diz çöktüğünü unutanlara, tarihin hafızası her çağda yeniden şahitlik eder.

Tarih, işte bu yüzdendir ki, ders alınmazsa yeniden yazılmaya meyillidir. Zamanın çarkı dönerken kimi emekleyenler geçmişi unutarak kutsal mekânlarda yeni ayinler peşinde koşar; unuttuklarını sanırlar ama unutmakla kurtulamazlar. Dün Atilla’nın huzurunda diz çökenlerin mirasçıları bugün İznik’te tören yaparken, belki kendi tarihlerinin acısını unutmak isterler; belki de Türk’ün köklü hafızasının artık sustuğunu zannederler. Oysa bilmezler ki bu milletin hafızası, ne bir asrın, ne bir çağın sığlığına sığar. 
Biz unutmamayı bilen bir milletiz; unutanı değil, unutturmaya çalışanı tarihin terazisi tartar.
Atilla’nın geçmişten günümüze uzanan iradesi hala tarihin seyrini değiştirecek güçtedir. Biz yeter ki o iradeyi unutmayalım eğer ki bu irade tekrar hatırlanır ve gereken şahsiyetlere gereken hatırlatma yapılır ise tarih rüzgârının yönü tekrar değişir ve unutulmamalıdır ki Türk’ün kutlu tarihi  hâlâ dünyanın pusulasıdır. 

Tavsiyemiz şudur ki yönünüzü unutmayın geçmişin pusulasına sıkı sıkı sarılın ki hedefinizin Kızılelma olduğunu asla unutmayın.