Türkiye’de Tarım–Orman–Gıda Yönetimi Alanın Büyüklüğü, Riskin Ağırlığı ve Yeni Bir Bakanlık İhtiyacı
Türkiye bugün aynı anda üç büyük dalgayla yüz yüze: gıda arz güvenliği, iklim krizi ve doğa temelli afetler. Bu üç başlık, tek tek ele alınabilecek gündemler değil; birbiriyle iç içe geçen ve birbirini büyüten bir zincir. Tarımı konuşurken suyu konuşmadan, ormanı konuşurken iklimi konuşmadan, gıdayı konuşurken kırsalı konuşmadan sağlıklı bir devlet aklı kurulamaz.
Tam da bu nedenle, Türkiye’de “Tarım ve Orman Bakanlığı” çatısı altında toplanan devasa alanın, artık yönetilebilirlik ve odak açısından yeniden ele alınması gerekiyor. Tarım ve Gıda Bakanlığı bir tarafta; Orman ve İklim Bakanlığı diğer tarafta, iki ayrı bakanlık olarak yeniden şekillendirilmelidir.
1) “Ne kadar alana hükmediyor?” sorusunun cevabı: Devletin en büyük sahası
Bu başlığı değerlendirirken bir noktayı netleştirelim: Bakanlık “mülkiyet” olarak her şeye sahip değildir; ancak düzenleme, kontrol, planlama, destekleme ve denetleme gücüyle, ülkenin en geniş coğrafi ve ekonomik alanlarından birinde fiilen belirleyicidir.
Bugün Türkiye’nin “alan” büyüklüğüne bakınca tablo çarpıcı:
• Türkiye’nin toplam orman alanı (2024): 23.363.084 hektar. Bu, ülke yüzölçümünün yaklaşık %30’u demektir.
• Türkiye’nin tarım alanları (TÜİK serisi, 2024): 38.640 bin hektar düzeyinde raporlanmaktadır.
Bu iki rakam bile tek başına şunu anlatır: Tarım–orman–gıda yönetimi, “birkaç genel müdürlüğün” işi değil; Türkiye coğrafyasının ve üretim hayatının ana omurgasıdır.
Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görev alanı sadece tarla–ormanla sınırlı değildir; gıda güvenliği, hayvancılık, su ürünleri, kırsal kalkınma, toprak–su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik gibi kritik başlıkları da kapsar.
Bu yüzden tek çatı altında “her şeye yetişme” yaklaşımı, sahada öncelik karmaşası doğurur.
2) Orman artık “sadece ağaç” değil: İklimin stratejik unsuru
Orman; karbon yutağıdır, su rejiminin sigortasıdır, toprağın kalkanıdır, biyolojik çeşitliliğin evidir. İklim krizinin sertleştiği bir çağda orman, artık çevre başlığı değil; doğrudan milli güvenlik, ekonomik güvenlik ve afet güvenliği başlığıdır.
Bugün mega yangınlar, uzun kuraklık dönemleri, ani sel ve taşkınlar, aşırı sıcak dalgaları… Bunların hepsi “iklim” başlığında birleşiyor. Orman yönetimini iklimden ayıran her kurgu, sahada yangınla mücadeleyi de ormanı gençleştirmeyi de kırsal dayanıklılığı da zayıflatır.
Bu nedenle Orman ve İklim Bakanlığı, yalnızca bir isim değişikliği değil; devletin odağını ve kurum mimarisini doğru yere koyan stratejik bir adımdır.
3) “Ekonomi sıkıntılı, yeni bakanlık kurulamaz” itirazına net cevap, Bu, bina değil irade meselesidir.
Evet, Türkiye ekonomik zorluklar yaşıyor. Ama burada konuştuğumuz şey yeni bir “lüks yapılanma” değil; mevcut kapasitenin doğru ayrıştırılmasıdır.
Zaten Orman Genel Müdürlüğü’nün taşrada ve merkezde güçlü bir kurumsal ağı var; bölge müdürlükleri ve birimler teşkilat olarak oturmuş durumda.
Yani “sıfırdan bina, sıfırdan teşkilat” gibi bir tablo yok. Mesele şudur:
• Mevcut personel ve bütçe kalemleri, iki bakanlık arasında yeniden dağıtılır.
• Orman yangınlarıyla mücadele, ağaçlandırma, ekosistem hizmetleri, iklim uyum/azaltım politikaları tek elde odaklı yönetilir.
• Tarım ve gıda tarafı; üretim planlaması, gıda güvenliği, çiftçi destekleri, hayvancılık, su ürünleri gibi alanlarda daha derinleşmiş bir kapasiteyle yürür.
Kısacası: Bu bir “maliyet büyütme” değil, verim büyütme hamlesidir.
4) Cumhurbaşkanlığı iradesi ve “yeniden inşa” perspektifi
Türkiye’nin menfaatine olan işlerde, doğru kurumsal adımların atılması için siyasi irade gerekir. Devlet aklı; günü kurtaran değil, geleceği kuran akıldır. Bugün orman–iklim hattında atılacak doğru adım, yarın sadece yangınla mücadelede değil; turizm gelirlerinde, kırsal refahta, su güvenliğinde, hatta sağlık harcamalarında bile olumlu sonuç üretir. Bu durumun benzerini deprem bölgesinde de yaşadık. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Deprem sonrası yaptığı açıklamalarda tarih verdiğinde birçok kesim buna inanmadı. Gelinen son noktada ise Cumhurbaşkanımızın hem verdiği tarih, hem de ortaya koyduğu irade doğrudan deprem bölgesine, depremzedelere yansıdı.
Bu durum da yeniden yapılandırmanın; ülkenin stratejik çıkarlarına uygun şekilde, Cumhurbaşkanımızın “ülkemizin menfaatine olan her şeyi hayata geçirme” çizgisiyle uyumlu bir reform olduğu kanaatindeyim.
5) Siyasetin dönüşümü: Kahvehane–köy çizmesinden, lüks salonlara sıkışan görüntü
Burada acı bir gerçek var: Bugün siyaset, sahadan çekildikçe dilini kaybediyor. Halkın derdi, harman yerinde, ahırda, tarlada, serada, ormanda anlaşılır. Çiftçinin elindeki nasır, üreticinin borç defteri, traktörün mazot hesabı… Bunları görmeden kurulan cümle, ister istemez havada kalır. Yazımın üst kısımlarında deprem ve sonrasından bahsettim. Halka dokunan, halkla hemhal olan Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum’un mücadelesi her kesimde olduğu gibi muhalefet kanadında da takdir ediliyor.
Eskiden siyasetçinin ayağında çamur olurdu. Bugün ise çoğu zaman siyasetçiyi lüks düğünlerde, lokal sosyetesinde, “görünürlük” sahnesinde görüyoruz. Üstelik bu görüntü, senin de altını çizdiğin gibi, AK Parti’nin kuruluş kodlarıyla uyuşmuyor:
AK Parti’nin hikâyesi; milletin içine girmek, derdi yerinde dinlemek, çözümü sahada üretmek hikâyesiydi.
Halktan olmak, lüks sofralarda fotoğraf vermek değildir. Halktan olmak;
• çiftçinin yanında durmak,
• üreticinin maliyetini duymak,
• orman işçisinin riskini görmek,
• köy yolunun, suyun, yangın şeridinin ne demek olduğunu bilmektir.
Siyaset yeniden çizmeyi giymeli. Yeniden köye inmeli. Yeniden harman yerinde sözü sınamalı.
6) Öneri: Orman ve İklim Bakanlığı nasıl kurgulanmalı?
Bu reformun gerçekçi ve uygulanabilir bir yol haritası vardır:
1. Kurumsal ayrıştırma
• Orman Genel Müdürlüğü ana omurga,
• iklim uyum/azaltım, karbon yutakları, doğa temelli çözümler bu bakanlıkta toplanır.
2. Yangınla mücadelede “bütünleşik komuta”
• Önleme–erken uyarı–müdahale–rehabilitasyon zinciri tek elden.
3. Kırsal dayanıklılık ve ekosistem ekonomisi
• ekoturizm, odun dışı ürünler, bal ormanları, ormancılık işçisinin sosyal güvenliği gibi başlıklarda bütünlük.
4. Tarım ve Gıda Bakanlığı’nın güçlendirilmesi
• üretim planlaması, gıda arz güvenliği, denetim, destekleme ve kırsal kalkınma daha odaklı.
Son olarak Türkiye, artık “aynı çatı altında her şeyi yürütme” döneminden çıkmak zorunda. Çünkü iklim krizinin dili sert; yangınların, kuraklığın, selin takvimi beklemiyor. Kurum mimarisi doğru kurulmazsa, sahada bedeli insan ödüyor; çiftçi ödüyor, orman işçisi ödüyor; ülke ödüyor.
Bu yüzden; Tarım ve Gıda Bakanlığı + Orman ve İklim Bakanlığı ayrımı, bir bürokrasi hevesi değil, Türkiye’nin geleceğe hazırlanma hamlesidir.