Her şeyi satın alabilirsiniz ama mutluluğu asla!
Evli bir çift aile dostları arkadaşlarına akşam oturmasına gitmek üzere hazırlanmaya başlıyor. Evden çıkmak uzun bir süre almaya başlıyor. Evin hanımı bir türlü hazırlanıp çıkamadığı için erkek homurdanmaya başlıyor. Yolda trafik keşmekeşi daha da sinirlerin gerilmesine neden oluyor. Çevresindeki sürücülere kızarak bağırıp çağırıyor. Evin olduğu caddede park yeri bulmada sıkıntı yaşarken kendilerini geciktirdiği için eşine saydırmaya devam ediyor.
Arkadaşlarıyla yaptıkları sohbete bu münakaşanın olumsuz etkisi devam ederken gerginlik daha da artıyor. Dönüşte yine tartışmaya devam ederek eve dönüyorlar. Pijamalarını giyerek köşelerine çekilerek telefonlarının büyülü dünyasına dalıyorlar. Bu arada erkek instagram’a göz atığında bir mutlu aile fotoğraflarını görüyor. İki tane gülümseyen yüz, arkalarında bir tiyatro afişi fotoğrafın altında: “Harika bir bahar akşamı, enfes bir gösteri ve aşkım” cümlenin sonunda bir kalp emojisi var. Haliyle morali bozuluyor. “Millet güzel güzel eğlenirken biz evde pinekliyoruz” diyerek hayıflanıyor.
Çoğu sosyal medya kullanıcıları bu platformları başkalarını paylaşımlarıyla özendirmeye çalışıyor. Sanal ortamda gerçek olmayan sahte mutluluk pozlarıyla. Mutlu gözükmek için başkalarının özenmesine ve paylaşımlar yapmasını da teşvik etmiş oluyor. Stanford Üniversitesinde konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar; bu durumlar için bir kavram geliştirmişler; “Ördek Sendromu.” Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları bir makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca hiç belli olmaz. Sosyal medyada paylaşılan mutluluk pozları ve sanal ortamlarında suyun altında kalan ayaklar gibi görülemediğinden gerçek zannediliyor.
Kendileriyle yapılan ropörtajlarda dünyanın en başarılı insanlarının sosyal medyayı kullanmayı tercih etmediklerini öğreniyoruz. Apple’nin kurucusu Steve Jobs son elli yılın en önemli dehalarından biriydi. 2011 yılında öldüğünde sosyal medya kullanımı oldukça fazla olmasına rağmen Steve Jobs hiçbir zaman sosyal medya hesabı kullanmadı. 14 yaşına kadar çocuklarına telefon kullanmayı da yasakladı.
Facebook’un kurucusu Mark Zukerberg’ inde kurmuş olduğu sosyal medyayı kullanmadığını biliyoruz. Sadece patronlar değil, sosyal medya üst düzey yöneticileri de nadir kullanıyor. The Guardian’da yayımlanan bir yazıya göre, sosyal medya kullanımını cazip hale getirenlerin büyük bir kısmı sosyal medyayı ya kullanmıyor, ya da bırakmaya çalışıyor. Hızla sosyal medyadan kopmuş silikon vadisi sakinleri ailelerini de uzaklaştırmak için çareler arıyor. Çocukları için okul seçerken telefon kullanımı yasak ve sosyal medya kullanımına izin vermeyen okulları tercih ediyor, kullandıkları telefonlara sosyal medya kullanım kısıtlamaları getiriyorlar.
Facebook kurucularından biri olan Coin Packers bir konferansta itirafta bulunarak sosyal medya kullanımının zamanımızı ve dikkatimizi maksimum seviyede tüketecek şekilde tasarlandığını ve her defasında bir paylaşım ve gelen yorumdan kaynaklı ufacık bir dopamin’in bağımlılık etkisinin kullanıldığını ifade etmiştir.
Sosyal medya yöneticileri kullanıcıların tekrar tekrar gelmelerini ve platformda uzun zaman geçirmelerini amaçladıkları bilinmektedir. Telefon ve sosyal medya bağımlılıkları günümüzde yaygın şikayetler arasında yer alırken telefonu kaç kez açtığınızı, hangi uygulamayı kaç kez tıkladığınızı ve ne kadar zaman harcadığınızı hesaplayan uygulamalarda hayatımıza giriyor. Yapılan araştırmalara Sosyal medya uygulamalarının ortalama bir kullanıcının günde 3 saatini aldığını bildirmektedir.
İnsanların %87’sinin sabah ilk uyandığında ilk iş telefonuna baktığını ve akşam yatmadan öncede son iş yine telefona bakmak olduğu yönünde istatistikler paylaşılıyor. Dikkat dağınıklığı, odaklanmamak ve muhtemel olarak IQ düşüklüğüne yol açtığına ilişkin görüşleri de gittikçe daha çok kabul görüyor.
Yapılan araştırmalarda dünyadaki insanların %40’ının her gün internete erişim sağladığı tespit ediliyor. On yıl önce bu oran sadece %1 civarında idi. Türkiye sosyal medya uygulamalarını kullanma yönünden dünya ülkeleri arasında ilk on ülke arasında yer alırken, İnstagram kullanmada ilk beş’e giriyor. Ülkemizde kitap okuma oranlarının düşük olma sebepleri incelendiğinde en önemli etkileyen unsurlardan bir tanesinin sosyal medya olduğu görülecektir.
Araştırmacılara göre sosyal medya platformunun yaygın kullanımı ile ilgili bir hastalığın da ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Bu hastalığın adı “Fomo”. Ben bu hastalığa yakalanmadım diyorsanız sabah uyanır uyanmaz sosyal medya hesaplarınıza bakmadan güne başlayamıyorsanız, gündemden bir dakika bile uzak kaldığınızda kendinizi kötü hissedebiliyorsanız ve sürekli ne olup bittiğini öğrenmek için çaba harcıyor, merak ediyorsanız fomo hastalığına yakalanmışsınız demektir.
Gençler arasında popüler olma isteği oldukça yaygındır. İnsanı yalnızlaştıran, arkadaşlarından, çevresinden, ailesinden uzaklaştıran bir yanı vardır sosyal medyanın. Ekran başında fazla vakit geçirmek hareketsiz yaşamla birlikte kilo alınmayı ve ardından “obeziteyi” de arttırmaktadır. Ayrıca aynı ortamı paylaşan gençler arasında bile sohbet etme yerine yazışmayı tercih ettikleri bilinmektedir. Bu durum gençlerin konuşma becerilerini yavaşlatmakta ve iletişimde sorunlar oluşmasına neden olabilmektedir. Sosyal ilişkilerin zedelenmesine sebep olan ve eksiklik duygusunun gelişmesini tetikleyen bir durum oluşturabilir. Dışlanmışlık ve yetersizlik duygularının oluşmasıyla yalnızlık bunalımına sebebiyet verdiğine ilişkin görüşler mevcut.
En kötüsü de sosyal medya aptallaştırabiliyor. Bir kısım bilim insanının yüz gönüllü kişi üzerinde bir araştırmaya göre; sosyal medyanın bilgiyi işleme ve anlama yeteneklerini nasıl etkilediğine dair yaptıkları ölçümlerde şaşırtıcı sonuçlar elde etmişler. Sosyal medya kullanıcılarının karışık sorulara karşılık daha iyi cevaplar seçmelerine karşılık, mantıklı düşünme ve akıl yürütme yeteneklerinde tam tersi negatif bir etkiye sahip oldukları görülmüş.
Pittsburg Üniversitesinin’ de yaptığı bir araştırmaya göre, sosyal medya ile olan ilişkilerinin depresyon eğilimlerine yönelik yaptığı çalışmada bu platformun kullanıcılarının dörtte birinin yüksek oranda depresif belirtiler sergilediği bunun da “Narsizmi” tetiklediği sonucuna varmışlardır. Ayrıca daha da kötüsü sosyal medyada harcanan zaman miktarı ve depresif olma olasılığı arasında doğrudan bir ilişki olduğu belirlenmiştir.
Çözüm çok basit. Gerçek mutluluğu sanal ortamlarda ve sosyal mecralarda aramak yerine sevdiklerimize, değer verdiklerimize karşı daha tahamüllü davranmayı denemeli, sevgiyi çoğaltmalıyız. Sosyal medyadan uzak durmak için kendimize farklı hobiler bulmalı ve yeni beceriler kazanmalıyız. Yalnızlaşmak, asosyal bir hayat yaşamak istemiyorsak sosyal medyadaki sahte dostluklar yerine daha sahici dostluklar kurabilir ve arkadaşlar edinilebilmeyi denemeliyiz.
YORUMLAR