Otoriter rejimler genellikle ani ve sancılı bir darbeyle devrilirler. Darbe sonrası dönemde ciddi bir güç boşluğu oluşur. Devlet kurumları liderin kişisel otoritesine bağımlı olduğu için rejimin çöküşüyle birlikte bu kurumlar da işlevsiz hale gelir. Güç elde etmek isteyen gruplar arasında çatışmalar yaşanır. Çoğu zaman yağma, kaos, kargaşa hayatı çok zorlaştırır. Devlet yapısının yeniden kurulması normalleşmesi bazen uzun zaman alırken, toplumu yönetmekte ciddi bir otorite krizi ortaya çıkar. Baskı politikaları, toplumda derin travmalar ve kutuplaşmalar yaratırken, farklı toplumsal gruplar arasında intikam duyguları ve hesaplaşma eğilimleri ortaya çıkar.
Darbe sonrası dönemde yaraların sarılması zaman alırken, toplumsal ilişkiler birçok faktörü bünyesinde barındıran denkleme benziyor. Muhalefet gruplarını bir araya getirmek, memnun etmek çok kolay olmuyor. Bu sancılı dönemde dış güçlerin kışkırtmaları olayları daha da içinden çıkılmaz hale getirebiliyor. Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi.
Suriye yıllarca savaş ve çatışmalara sahne olmuş, ekonomik çöküş yaşamıştır. Kıt olan ülke kaynakları halkta sefaleti derinleştirirken, eğitimde, sağlıkta ciddi darboğazların yaşanmasına sebep olmaktadır. Muhalif grupların, aşiretlerin, etnik dini ve kültürel yapıların kendilerine yeni yapı içerisinde yer bulma endişesi, rahatsızlık oluşturmaya devam etmektedir. Ekonomik kaynakların kötüye kullanılması, rejimin çöküşü sonrası dönemde ekonomik krizin daha da derinleşmesine yol açabilir. Suriye’de de çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet, yaygın bir şiddete yol açabilecek potansiyeli bünyesinde barındırmaya devam ediyor. Bu tehlike sadece Suriye’yi değil, tüm bölge ülkelerinde istikrarsızlığa ve endişeye sebebiyet veriyor.
Peki, Suriye’de 13 yıldan bu yana savaş devam ederken ne oldu da bir anda rejim teslim alındı? Bu sürece giden yolların taşları nasıl döşendi?
Hiç şüphesiz ki süreç, İsrail’e yönelik 7 Ekim saldırısının başlamasıyla tetiklendi. Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, sebebi bilinmeyen bir şekilde 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail geneline yönelik geniş çaplı saldırı başlattı. Saldırıda, çoğu İsrailli sivil olmak üzere toplam 1200 kişi hayatını kaybetti, 250’si rehin alınarak Gazze’ye götürüldü. Saldırının ani oluşu üzerinde derin şüphelerin oluşmasına neden oldu. Vakit kaybetmeden İsrail karşı saldırı başlattı. Dünya kamuoyu bu saldırılara karşı İsrail’in kendini savunmasını haklı buldu. Ama daha sonrasında İsrail hiç ara vermeden, yaklaşık on beş aydan beri orantısız güç kullanarak yaptığı saldırılarla Gazze’yi adeta yerle bir etti. Asimetrik saldırılar sonucunda yaklaşık 50 bin civarında Filistinli hayatını kaybetti. İsrail adeta beklediği bir Hamas hamlesiyle bölgede bütün taşların yerinden oynamasına sebebiyet verecek hamleler geliştirmeye başladı. Bir yandan Gazze’ye saldıran İsrail, Gazze’ye destek veren İran ve Lübnan Hizbullah’ına yönelik saldırılar ve suikastler düzelemeye başladı.
19 Mayıs 2024 tarihinde İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan ve beraberindeki heyet seyahat ettiği helikopter düştü. Şaibeli kazada ki 8 kişiden kurtulan olmadı.
Ölen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yerine seçilen Mesut Pezeşkiyan, yemin törenine Gazze Siyasi Büro Şefi İsmail Heniye’yi de davet etmişti. Davete katılan İsmail Haniye, 31 Temmuz 2024’te sabahın erken saatlerinde İran’ın Tahran kentinde kaldığı misafir evinde bir bombalı suikast sonucu öldürüldü.
İsmail Heniye’nin yerine Gazze Siyasi Büro şefi olan Yahya Sinvar 16 Ekim 2024’te İsrail tarafından başlatılan bir saldırıda öldürüldü.
27 Eylül 2024 tarihinde İsrail Hava Kuvvetleri, Beyrut’un Dahiye banliyösünde Hizbullah’ın merkez karargahını hedef aldı. İsrail Hava Kuvvetleri Hasan Nasrallah’ı Dahiye’de yerin altında bulunan karargahına Amerikan yapımı 5.000 poundluk Bunker Buster bombaları kullanılarak suikast düzenledi. Hasan Nasrallah’ın karargahı yerle bir edilerek öldürdü. Birleşmiş Milletler ve dünya devletlerinin tepkilerine aldırmayan İsrail, eylemlerine devam ediyor. ABD’de Trump’un seçimleri kazanmasıyla birlikte daha da saldırılarına devam edeceğe benziyor.
İsrail 7 Ekim saldırılarından sonra tehdit olarak gördüğü İran, Lübnan, Suriye ve Yemen’e de füzelerle saldırmaya devam etti. Özellikle İran’ın bölgede desteklerini bir bir ortadan kaldırarak kolunu kanadını kırmaya çalıştı. Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesi İran’ın gücünü büyük oranda zayıflattı. Ardından İran’ın bölgedeki diğer destekçisi Suriye’ye de 27 Kasım 2024 tarihinde HTŞ tarafından kapsamlı bir saldırı başlatıldı.
27 Kasım sabahı Suriyeli muhaliflerden oluşan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) koalisyonu Esad’ı devirmek amacıyla harekete geçti. 29 Kasım gecesi Halep’in merkezi de dâhil olmak üzere büyük bir kısmın ele geçirildi. Saldırıda Suriye hükümet kuvvetlerinin direnç göstermeden çekilmeye başlaması, HTŞ koordinasyonundaki muhalifleri daha da heyecanlandırdı. Muhalif birlikler, 8 Aralık’ta Şam’a girerken, Beşşar Esad rejimi Suriye muhalefet saldırıları sonucunda çözülmeye başladı. Şam’ın düşmesiyle birlikte, 1971’den itibaren Baas Partisi kontrolündeki Esad ailesinin Suriye’deki yönetimine son verildi. Esad, Moskova’ya kaçtı ve Rusya hükümeti tarafından kendisine siyasi sığınma hakkı verildi.
Sonuç olarak İsrail bölgenin kazanan tarafı olmaya devam ediyor. Orta doğuda Rusya’nın ve İran’ın etkileri kırılarak İsrail’in etrafındaki dikenli teller bir bir ortadan kaldırılmış oluyor. İsrail bölgede saldırıda sınır tanımıyor. Suriye de rejim değiştikten sonra bir yandan Suriye hava kuvvetlerini bombalamaya devam ederken, diğer yandan Golan tepelerine yeni bir saldırı başlattı. AB ve ABD İsrail’e destek verirken, Trump’unTürkiye’den övgüyle bahsetmesi ve Suriye politikasında belirleyici olarak Türkiye’yi ön plana çıkarması bazı tartışmalara yol açtı.
Bekleyip göreceğiz…
Bu süreç devam ediyor. Bir sonraki yazıda da darbe sonrası Suriye’yi bekleyen tehditler ve tehlikelere değineceğiz.
YORUMLAR