Allah ile Kul Arasına Girme…
Nasreddin Hoca’dan Allah ile kul arasına girme” adlı fıkrayı duymayanlar için hatırlatayım:
Şu bacadan düşen altın meselesinden mi, başka bir alacak, verecek yüzünden mi, her ne ise, Nasreddin Hoca, Yahudi’nin biriyle arası şeker renk olur. Şirret herif, yakasından tutup Hoca’yı mahkemeye sürüklemek ister. Hoca:
– Bre bezirgân, ben haktan, hak yerinden kaçmam ama şu kılık, kıyafetimle koca Kadı’nın önüne nasıl çıkarım?
Yahudi, üstündeki kürkü çıkarıp Hoca’ya giydirir ama Hoca bu defa da:
– İyi ama el var, ar var. Bu kürkünden, börkünden yaya, yapıldak nasıl giderim?
Yahudi altındaki katırı da tutar, Hoca’nın altına çeker. Uzatmayalım, varırlar mahkemeye. Yahudi, Kadı’nın ayaklarına kapanır:
– Ey kimsenin hakkını kimseye yedirmeyen, ben bu Hoca’dan davacıyım. Göz göre göre şu kadar altınımın üstüne oturmak istiyor. Buna Allah razı olur mu?
Kadı: “Ne dersin?” der gibi Hoca’nın yüzüne bakınca, Hoca, cebinden bir kese çıkarıp şıkırdatarak:
– Efendi hazretleri, sakın, inanma, kanma; bu Yahudi bildiğin gibi değil, her gördüğünden göz kirası ister; nerdeyse şu üstümdeki kürke bile sahip çıkacak!”
Yahudi, Nasreddin Hocanın konuşmasından birdenbire telaşlanarak:
– Sahip çıkacak da ne demek! Üstündeki kürk benim, başındaki börk de benim.
Hoca, sureti haktan görünerek Kadı’ya:
– Görüyorsunuz ya, efendi hazretleri, üstümdeki kürke de başımdaki börke de sahip çıktı. Hani Allah’tan korkmasa, “altındaki katır bile benimdir,” diyecek!
Hocanın konuşmasından Yahudi’yi büsbütün ateş alır:
– Katır da benim efendim, börke da benim!
Kadı efendi birdenbire celallenerek:
– Bre herif, sen adamın üstündekine de sahip çıkıyorsun, altındakine de. Daha kaldı ki, altınlarına mı sahip çıkamayacaksın; yıkıl şuradan,
Hoca, Kadı’ya hey ağzına sağlık, tazı olalı bir kuş tuttun bugün!” diyecek olur ama gayri orasını bilemem. Bir bilgim, ettiğim varsa, Hoca, kırk gün kırk gece Yahudi’yi uykusuz bıraktıktan sonra, nesi var, nesi yok, götürür: “al katırını herif, der; bu sana bir ders olsun da bir daha Allah ile kul arasına girme!”.
Bu fıkrada komşusu, Nasreddin hocaya yardım mı etmek ister yoksa alaya mı almak ister bilinmez ama Hoca, komşusuna büyük bir ders vermek istediği için hedefi farklı gösterir.
Sözü nereye getireceğimi hepiniz anlamışsınızdır. Malum geçtiğimiz günlerde olduğu gibi bugünlerde de bazı kişilerin sözleri yanlış anlaşılıyor ve sanki dine hakaret ediyormuş gibi değerlendirilerek tepki veriliyor. Ama bu tepkiler, sözler üzerinden tartışmak yerine kişiler hedef alınıyor.
Bundan nemalanmak isteyen bazı gruplarda olayı daha da abartarak farklı boyutlara taşıyor. Toplumun huzurunu kaçırıyor. Bildiğimiz gibi her koyun kendi bacağından asılır.
Halbuki her birimiz Allah’ın kuluyuz ve bir kişiyi duygu ve düşüncesinden dolayı yargılamak bize düşmez. Yargı günü diye bir şey var bu hepimizce malûm. Ve o günün sahibi Allah’tır. Yani ben de Nasreddin Hoca’ya katılıyorum. Allah ile kul arasına girilmez diyorum. Tartıyı ortaya Allah koyar. Ve bir hardal tanesi kadar bile zayi edilmez ne iyilik ne kötülük…
Allah ile kul arasına girme…
Tartıyı sadece Allah ortaya koyar, birilerinin cezasını kesmek bizim haddimize değil. Eğer gerçekten inanıyorsak haddimizi aşmamalıyız…
Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün… Yüzleri kapkara kesilecek olanlara: “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak azabı tadın. (Al-i İmran suresi 3/106) Her kim ne amel işliyorsa kendinedir.
Günahını sevabını ölçmek bize düşmez. Allah her şeyi görür, duyar, bilir. Hüküm yalnız Allah’ındır.
Söz konusu ayetler grubunda da dininden dönenlere dahi ahirette ağır cezalar öngörülmekte, dünyada ve maddi ortamda herhangi bir cezadan söz edilmemektedir.
Sınırlarımızı bilmekte fayda vardır…
Selam ve saygılarımla
YORUMLAR