Medya, Biraz da Halkın Avukatlığını Yapın!
Her gün saat 05’e kadar televizyonda veya yutup kanallarında açık oturumları dinlerim. Hem yandaş hem de tetikçi medyanın Konuşmacılarından çok şeyler öğreniyorum.
İzlemiş olduğum açık oturumda edindiğim bilgileri, hiç ara vermeden 24 saat okumakla veya araştırmakla öğrenemem. Bu nedenle hem yandaş hem de tetikçi medya temsilcilerine teşekkür ederim. Bu yönüyle memnuniyetimi ifade ederken üzüldüğüm konu, Proje üretmeden Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin, gerisi önemli değildir. Konuyu biraz açalım:
Siyaset, Erdoğan’ın gönderilmesi üzerine odaklanmıştır. Projelerinizi ekranlarda tartışmadan, halka somut öneriler sunmadan, güven vermeden Erdoğan’ı göndermek ne kadar doğrudur?
Abdülhamit’i de İttihat Terakki Cemiyeti, göndermek üzerine odaklanmıştı. Sonunda bir darbe ile Abdülhamit’i Selanik’teki bir saraya misafir etmişler ama altı ay içinde İmparatorluk, emperyalist ülkeler tarafından bölündü. Talat Paşa, Alman gemisiyle Almanya’ya giderken şunu demişti: “Masonların oyununa geldik.”
Joe Biden’in ve Emmanuel Macron, derdimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır ifadeleri, Abdul Hamit Dönemini hatırlattı bize…
Medyanın bazı mensupları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gitmesi üzerine, medyanın bazı mensupları da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gitmemesi üzerine tartışmaları yoğunlaştırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan neden gitmelidir veya Cumhurbaşkanı Erdoğan neden kalmalıdır? sorularına cevap aranmıyor.
Tetikçi medya, mensubu olduğu siyasetin projeleri ile ilgili somut çözüm önerilerini anlatması gerekir. İşte bu nedenle muhalefet, iktidar olmalıdır… Yandaş medya da mensup olduğu siyasetin icraatını ve uyguladığı projelerini anlatması gerekir. İşte bu nedenle iktidar devam etmelidir… Ya da: Halkın sorunlarına çözüm arayalım, halkın sorunlarını devlete iletelim anlayışı ile hareket edelim, demeleri gerekir.
Hem yandaş medya hem de tetikçi medya taraf oldukları siyasilerden ihale almak peşindedir. İnsanlarımızın borcu vardır, çek ve senedin ödeme zamanı gelmiştir, çocuğa okul harçlığı verilecektir, işçi, işinden ayrılmıştır, kira ödenecektir gibi konular hem yandaş hem de tetikçi medyanın umurunda değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gitsin de gerisi kolaydır anlayışı hakimdir. Burada Erdoğan düşmanlığı algısını yaygınlaştırmak gayreti vardır. Derdim, illaki Erdoğan gitmesin değildir. Proje üretmeden Erdoğan’ın gitmesini istemek, yanlış bir yöntem olduğunu arz etmek istiyorum. Örnekler ile konuşalım:
Açık oturumların birinde bir medya mensubu Selçuk Bayraktar’ın çalışmalarını anlatıyor. İnsansız hava araçlarının terör örgütlerine verdiği zayiattan Suriye’de gösterdiği başarılardan bahsediyor. Karşı medya mensubu ise;
– Efendim Türkiye, saman ithal edecek konuma düştü, yalan mı? İnsansız hava araçları ile gurur duyuyorum ama saman da ithal edildi, yalan mı?
– Evet, saman fiyatlarını düşürmek için iki defa da toplam 5000 ton saman ithal edildi…
– AK Parti hükümeti yani Cumhurbaşkanlığı hükümeti et ithal etti, peynir ithal etti, yalan mı? Selçuk Bayraktar, Erdoğan’ın damadı olmasaydı bu noktaya gelebilir miydi? Yalan mı?
– İnsansız hava araçlarını konuşuyoruz. Samanı veya peyniri başka bir programda konuşalım. Selçuk Bayraktarı hedef alırsanız insansız hava araçlarını itibarsızlaştırırsınız. Söz konusu araçları itibarsızlaştırırsanız terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürersiniz. Sizin bu konuşmalarınıza emperyalist ülkeler sevinir. PKK üzerine bir operasyon yapıldığı zaman Fransa’nın sesi çıkıyor, Batının sesi çıkıyor. Geçmişte kurulan uçak fabrikalarının nasıl kapatıldığını düşünelim. Geçmişten ders almalıyız. Ama peyniri de konuşalım. Samanı da konuşalım, işsizliği de konuşalım. Söz konusu her konu için bağımsız bir program yapalım. İnsansız hava araçlarının PKK terör örgütlerine verdiği zayiatı konuşurken peyniri, samanı konuşmak demek insansız hava araçlarını itibarsızlaştırmak demektir.
İnsansız hava araçlarının önemini konuşurken peyniri de samanı da konuşalım diyenlerin devlet düşmanıdır şekline yorumlamak bir ihanettir. İster yandaş medya mensupları olsun ister tetikçi medya mensupları olsun, milliyetçilikleri konusunda hiç biç bir şüphem yoktur. Ancak dertlerini anlatma konusunda üslup farklılıkları, toplumu rencide ediyor… Bir başka örnek ile devam edelim:
Açık oturumda Covid 19 virüs konusunda Cumhurbaşkanın televizyondaki konuşmaları gündeme getirildi. “Otobüslerde ve dolmuşlarda ayakta yolcu alınmayacak. Herkes maske takacak…” İstanbul Belediye Başkanı Cumhurbaşkanın konuşmasına karşılık “Yasak benden, çözüm senden olmaz.” ([1]) cümlesi ile Ekrem İmamoğlu’nun adı gündeme gelince hemen biri savunmaya geçti…
– Efendim, Cumhurbaşkanı, toplantı yapıyor, konferanslar düzenliyor, camiler açık, otobüslere yasak konulması doğru mudur?
Dünya Kamuoyuna Mesaj Verilecek Mekânlar:
Salon toplantıları veya konferanslar:
Doğu Akdeniz, Suriye, Azerbaycan gibi konuların önemi anlatılması gerekir. Devleti idare edenler, Covid 19 Virüse karşı tedbir alarak salon toplantıları vasıtasıyla gerekli mesajları vermek zorundadır. Örnek:
TBB Hukuk Fakültesi mezuniyet töreninde salonda toplam 100 kişi alındı. Bu kişiler arasında birer metre mesafe konulmuş, herkes maske takmış. Cumhurbaşkanı mezuniyet töreni vesilesiyle emperyalist ülkelere Doğu Akdeniz ve Libya konusunda mesajını verdi. Bu gibi mesajların verileceği yerler törenlerdir. Devleti yönetenler, Dünya kamuoyuna mesaj verebilmesi için bu gibi salon toplantılarını yapmak zorundadır ama fiziki mesafeyi korumak şartıyla…
Hükümet, devleti yönetir. Devleti yönetenler, Dünya kamuoyuna karşı devletin avukatlığını yapar. Belediyeler, hizmet götürür. Belediyeler, merkezi hükümet ile cümle kurma yarışına girmez. Belediyeler, devletin emrindedir. Aradaki farkı iyi anlamamız gerekir… Ayaklar “baş”, baş “ayak” olduğu zaman Suriye veya Libya gibi oluruz.
Camilerin açık olması:
Camiler, dört ay kapalı idi veya cemaat alınmadı. Toplumun %90’ı dört ay Cuma namazı kılmadı. Kurban Bayramından sonra insanlar, Cuma namazı kılmaya başladı. Maske takarak ve fiziki mesafeye özen gösterilerek halkın camiye gitmesine devlet izin vermiştir. Yani camiye Covid 19 virüsü nedeniyle kural konmuştur dolayısıyla camideki kuralı imam uygular, otobüslerdeki kuralı da belediye başkanı uygular. Otobüsler ile caminin durumunu karşılaştırmak iyi niyet olarak algılamak mümkün değildir…
1071 Zaferinin Kutlamaları
Türklerin Anadolu’ya giriş kapısı ve “Anadolu’nun tapusu” olarak nitelendirilen Ahlat’ta da “1071 Sultan Alparslan Ahlat Otağının kurulduğu ve birbirinden renkli etkinliklerin yapılması T.C. Devletinin dünya kamuoyuna ve emperyalist devletlere mesaj verme konusunda çok önemli bir yerdir.
Rivayete göre iki milyon insanın toplanabileceği bir alandır. Tören alanına fiziki mesafeye özen gösterilerek 2100 kişi alındı. Törene katılan herkes maskesini taktı. Yani temsili bir törendi. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda olduğu gibi Cumhurbaşkanı bu törende de emperyalist ülkelere gerekli mesajı verdi. Bu törende tedbir alınmasaydı, maske takılmasaydı eleştirilerin haklılığı vardı.
Ayasofya İle İlgili Tören
Ayasofya’ya davetli kişiler, caminin içinde fiziki mesafeye özen gösterdi, maske taktı. Caminin içinde yer bulamayanlar ise sokakta Cuma namazını kıldı. Bunlardan biri de Muharrem İnce idi… Ayasofya’nın açılışı ile problemlerin çözülmeyeceğini Hükümet de biliyor, Erdoğan’da biliyor, sade vatandaş da biliyor…
Ayasofya’nın önemi:
1. Milli bir konudur.
2. Ayasofya ile; Libya, Akdeniz ve Suriye’deki gelişmelere bir mesajın verilmesi için çok hem de çok önemli bir mekândır. Bir medya mensubu:
– Efendim, Kutu’l Amare, Malagirt ve Ayasofya için tören düzenlemek Cumhuriyetin kazanımlarına alternatif törenlerdir. Malazgirt zaferi de önemlidir ama cumhuriyet kazanımları da önemlidir. Fakat hükümet cumhuriyet kazanımlarını öteliyor gibi bir izlenim vardır.
– Kutu’l Amare, Ayasofya ve 1071 Malazgirt konuları ile ilgili törenleri istemeyenler emperyalist ülkelerdir, terör örgütleridir, FETÖ’dur. Niyet okumayı bırakalım artık…
Sonuç:
Yandaş medya mensupları ile tetikçi medya mensuplarının tartışmaları neticesinde halkın sıkıntıları her akşam öteleniyor… Halkın sıkıntıları nelerdir? Anlatalım:
1. İşsizlere nasıl iş bulunacak?
2. Kirayı ödeyebilmek için nasıl bir çözüm yolu bulunacak?
3. Hiçbir geliri olmayan vatandaş çocuğunu üniversitede nasıl okutacak?
4. Çiftçi ürettiği ürünleri, nasıl pazarlayacak?
5. Siyasi partilerin taşra yöneticileri, halkın dertleriyle niye ilgilenmiyor?
6. İşletme yerlerini kapatan küçük esnafların durumunu nasıl düzelteceğiz?
Evet bugüne kadar yukarıdaki konuların hiçbiri ekranlarda konuşulmadı. Halkın dertleri dile getirilmedi.
Yandaş medya ve tetikçi medya çözüm üretmeyen siyasilere destek oluyor. Halkın dertlerini konuşmamak için yandaş ve tetikçi medya yarışıyor…. Anladık paraya ihtiyacınız vardır ama biraz da halkın sıkıntılarını anlatın. Biraz da halkın avukatlığını yapın. Halkın problemlerini çözme konusunda siyasileri teşvik edin…
Halkın, ihale verme imkânı yoktur.
Selam ve saygılarımla
[1] Sözcü İnternet Haber Sitesi Özlem GÜVEMLİ10:06- 11 Eylül 2020
YORUMLAR