Atatürk, Ayasofya’yı Neden Müze Yaptı?
Ayasofya, müzeden camiye çevrildi. Bazıları kiliseden camiye çevrildi diyerek şov yaptı. Ama Cumhurbaşkanı, Ayasofya müzeden camiye çevrildi diyerek son noktayı koydu.
Ayasofya tartışması bitirilmek istenmiyor. Her iki yandaş medya, ara vermeden işi kurcalıyor. Hele işin içine “Din ve Atatürk” kavramlarını sokunca tartışma zirve yaptı…
Zıt gibi takdim edilen Mahallelerin birinde bazı kişiler, Atatürk’ü karşılarına alarak Ayasofya’nın camiye çevrilme tezine meşruluk arıyor. Aslında böyle bir meşruluk aramaya gerek yoktur. Sadece yapılması gereken iş, Din ve Atatürk gibi ortak değerler, tartışmanın dışında tutulursa problem çözülecek.
Din ve Atatürk kavramları üzerinden tartışma yapılmaz. Çünkü Din ve Atatürk kavramlarını tartışmanın içine sokarsanız önemli olan devlet, din ve Atatürk gibi ortak değerlerimiz yıpranır. Düşmanlarımız bayram yapar. Bazılarına göre “din” sadece bize aittir ancak biz savunuruz diyor. Böylece evrensel olan “İslam dinini” daraltıyor ve T.C. vatandaşlarının bir kısmına aitmiş gibi düşünüyor veya bir kabile dini seviyesine indiriyor.
Şimdi biraz da diğer mahallenin penceresinden bakalım: Evet, mahallenin sakinleri bizden başka Atatürkçü olamaz, Atatürk’ü savunamaz, karşı mahalle ise Atatürk’ü hiç konuşamaz diyor. Hatta karşı mahalleden biri Atatürk’ü anlattığı zaman rahatsız olanlar bile vardır. Bazı yorumcular bu şekilde düşündüğü için Atatürk’ün dünya çapındaki komutan anlayışını, Türk toplumunun bir kısmının lideri imiş gibi kabul ediyor veya bir kabile lideri konumuna indirgiyor.
Dolayısıyla Atatürk’ün geçmişte yaptığı bürokrasideki icraatları hiçbir şekilde tartışılmaz diyor. Yani Atatürk’ü tabulaştırıyor. Asıl yanlışlık, Atatürk’ün bürokrasideki uygulamalarını, Atatürk ilkelerinin tartışılamazlığı gibi kabul ediyor.
Televizyonlarda söz konusu iki istismarcı anlayışın temsilcileri, toplumu zıtlaştırıyor ve kamplara bölüyor… Kabahati da siyasilerin üzerine atıyor. Şimdi gelelim asıl konuya. Atatürk, Ayasofya konusunda ne dedi? Kaynaklara bakarak konuşalım:
Eğitimci ve araştırmacı yazar Mehmet Doğan’ın, İsmet Bozdağ, 12 Ağustos 1980 yılında Celal Bayar ile yaptığı röportajda Atatürk’ün Ayasofya konusundaki düşüncelerini yorum yapmadan naklediyorum:
“1934 yılının başıdır. Atatürk cumhurbaşkanı, İsmet İnönü başvekil, Celal Bayar ise iktisat vekilidir. Celal Bayar, bakanlığının çalışmaları ile ilgili bilgi vermek üzere köşke çıkar. Gerekli bilgileri verdikten sonra Atatürk, Celâl Bayar’a;
– Sana bir görev vermek istiyorum. Bu görevden başvekilin haberi olmayacak. Avrupa’daki gelişmeleri iyi görmüyorum. Bir savaş patlarsa mevzi kalmaz, bize kadar bulaşır. Biz dâhil Balkanlarda küçük devletler var. Her biri düşmana kolayca yem olabilir. Ama bir araya gelirlerse, askeri kuvvetlerini bir araya getirirler, hem caydırıcı olabilir hem de başarılı savaşlar verilebilir. Bu sebeple bunları bir paktın içinde toplayabilmek zorunludur. Balkanlar’ın en çetin devleti Yunanistan’dır. Yunanlılar, yenilgileri unutmadılar. Büyük Yunanistan idealinden vazgeçmediler. Onları, Türklerin içinde bulunacağı bir askeri ve siyasi pakta razı etmek oldukça güç bir iştir. Bu işi sana veriyorum. Dışişleri Bakanı senin için Atina’dan ticaret anlaşması için randevu alacak. Başvekil ile de görüşmeni sağlamaya çalışacak. Sen bu iki randevuyu kullanarak paktın zeminini yoklayacaksın. Görev budur.
Celal Bayar zor bir görev üstlendiğini fark etmiş. Çünkü düşmanı, dostluk anlaşması için ikna etmeye çalışacak ama çok zor olduğunun farkında… Atatürk’e,
– Ekonomik taviz verebilir miyim?”
– Elbette. Bunu beraber müzakere ederiz.”
Celâl Bayar;
Dışişleri Bakanlığı randevuları aldı ve Atina’ya gittim. Ticaret Bakanlığına Yunanistan’a çok avantaj sağlayan bir ticaret anlaşması teklif ettim. Teklifimi heyecanla kabul etti. Başvekil ile iki kardeş gibi kucaklaştık. Laf arasında herkesin kârlı çıkacağı, Balkanları kapsayan bir anlaşma teklif ettim. Yunan başvekil benden daha istekli göründü. Yunan Ticaret Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakanın hazır bulunduğu toplantıda en kısa zamanda geniş kapsamlı müzakerelerin başlatılmasına karar verdik. Bu hazırlıklar Yunan basınına sızdı. Basında ve Yunan meclisinde bu girişim hiç de iyi karşılanmadı. Yunan hükümeti müzakereleri erteledi. Atatürk, bu sefer beni Belgrad’a gönderdi. Dönüşte Atina’ya uğramamı ve havayı yoklamamı söyledi. Öyle yaptım. Atina’da beni kabul eden Yunan başvekil üzgün görünüyordu. Bana diplomatik olarak Yunan halkının Anadolu macerasını unutmadığını, kamuoyunu memnun edecek bir olay olsa belki bundan yararlanıp bir şeyler yapılabilir, dedi.
Dönüşte durumu Atatürk’e anlattım. Uzun uzun düşündü ve “Bizimkiler Ayasofya’yı tamir edecek para bulamıyor. Mezbelelik. Ayasofya’yı müze yapsak, hem harabiyetten kurtarsak, hem Yunanlılara bir jest yapsak, Balkan Paktını kurtarabilir miyiz?
– Sanırım.
– Öyleyse yapalım.
Ayasofya Camii böylece müze haline dönüştü. Ne yazık ki, bunca taviz verilerek kurulan Balkan Paktı, İkinci Dünya Savaşı başında Romanya ve Yugoslavya ‘nın çekilmesiyle dağıldı. Böylece Ayasofya’ nın müze yapılmasının sebebi de ortadan kalkmış oldu.
Celal Bayar, cumhurbaşkanlığı zamanında Ayasofya’yı tekrar camiye çevirmek istediğini ancak o tarihlerde vuku bulan olaylar sebebiyle fırsat bulamadığını söyler.” ([1])
Yukarıda Atatürk ile Celal Bayar’ın konuşmasını özetleyeyim:
1. Atatürk, baskı neticesinde Ayasofya’yı müze yapmadı,
2. Atatürk, Balkan Paktının kurulmasını kolaylaştırmak ve Yunanistan’a jest olsun diye Ayasofya’yı müze yaptı,
3. Ayasofya’yı harabe halinden kurtarmak için müze yaptı,
Sonuç:
1. Balkan paktı kurulmadı,
2. Ayasofya da harabe halinden kurtulmadı…
Bu demektir ki Ayasofya’nın müze olarak kalmasını gerektiren sebepler, ortadan kalkmıştır.
Avrupa ne der ne demez?
Avrupa’nın ve Vatikan’ın tehdit varı sözlerine karşı egemenlik haklarımızı kullanma gibi bir zorunluluk doğdu. Bu durumda Avrupa, ne der ne demez? Diyemeyiz. Egemenlik haklarımıza kimse müdahale edemez…
Atatürk ilkelerinin tartışılmazlığı
Atatürk’ün bürokrasideki uygulamalarını, Atatürk ilkelerinin tartışılamazlığı gibi kabul ederek bir içtihatta bulunmak, Atatürk’ü anlayamamaktır veya bilerek anlamamaktır. Veya Atatürk’ü istismar etmektir, din istismarcıları gibi…
Sonuç:
Söz konusu iki istismarcı zihniyetin temsilcileri, milletin birliğine ve bütünlüğüne zarar veriyor.
Selam ve saygılarımla…
([1])İsmet Bozdağ, Tarih Yarındır, 2008”
YORUMLAR