Sevgili ATAM, Çin’de ortaya çıkan ve kısa bir süre sonra tüm dünyayı ablukaya alarak ölüm tehdidi yaymaya devam eden yeni tip Koronavirüs hastalığı Türkiye’yi de sarmış durumda… Dünya’da hal, vaziyet bu iken, bundan tam bir asır önce dualarla, tekbirlerle, salavat-ı şeriflerle açılışını yaptığınız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve dünya da bir ilki gerçekleştirerek çocuklara armağan ettiğiniz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın “100. Yıldönümü” virüs salgını nedeniyle bu yıl kutlamaları saat 21.00’de, ülke genelinde balkonlardan ve pencerelerden İstiklal Marşı’mızı tek ağızdan okuyarak gerçekleştirdik. Kutlamalar bununla sınırlı kalmadı tabiî ki, apartmanlar ay yıldızlı al bayrağımız ve sizin posterlerinizle süsledindi. Ülkenin geleceğini emanet ettiğiniz ve 23 Nisan Bayramı’nı armağan ettiğiniz milyonlarca çocuk en güzel kıyafetlerini giyip 23 Nisan şarkıları söyledi, şiir okudu ve video hazırladı. Bu videoların her birinde Cumhuriyet’in sarsılmaz bekçileri, yarınlarımızın teminatı çocuklarımız sizlere minnettarlıklarını, sevgilerini, saygılarını, teşekkürlerini iletirken bir yanda da koronavirüs tedbirlerinden dolayı bu yıl Anıtkabir’de istirahat ahınıza ziyarete gelemedikleri için hüzünlerini anlattılar. Hele öyle bir video var ki ATAM, tüylerimi diken diken eden, yüreğimi sızlatan, gözyaşlarına boğulmama sebep olan. 23 Nisan’ı huzurunuzda büyük bir coşkuyla, gururla kutlamayı bekleyen çocuklarımızın maalesef büyük bir hüsran yaşayarak ziyaretlerinize gelemeyişlerini şöyle ifade etmekteler. İlk çocuğun ‘Gelemem ATAM’ diye başladığı, ikinci çocuğun, ‘Bu sene gelemem’ diye devam eden, arkasında bir başka çocuğun, ‘Bende gelemem, hediyenin yüzüncü yılında yanına gelemem ATAM’ dedikten sonra hepsinin birlikte ‘Bil ki izindeyiz ATAM’ söylemi ile devam eden ve ‘Sen yoksun ya böyle, ıssız Ankara, sensiz Ankara’ diye biten bir haykırış, bir özlem videosu. Daha nice bu ve buna benzer videolar var ATAM. O kadar çok etkilendim ki ATAM, çocuklarımızın bu özlemini size anlatayım diye giydim takım elbisemi, atladım arabaya vardım işte huzurunuza. Aslanlı yoldan önce beni her biri aslan parçası olan Mehmetçiklerimiz selamlayarak karşıladılar. Sonra yürüdüm 262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yolda, 24 Türk Oğuz boyunu simgeleyen 24 Aslan eşliğinde. Şimdi Aslanlı Yolun hemen sonunda bulunan 15 bin kişi kapasiteli tören meydanında tek başınayım. Oysa her 23 Nisan’da dolar taşardı bu alan. Olsun gam yok, tasa yok yine gelecek o güzel günler ve ayrıca ben şimdi milyonlar adına buradayım ATAM. Biliyorum, “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir” demiştin ama ben yine de duramadım. ATAM ben şuan huzurunda her ne kadar sivil takım elbise ile dursam da aslında ecdat Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan ve sizin de BAŞKOMUTAN’lık yaptığınız Şanlı Ordumuzun 1998 den beri bir neferiyim. Şöyle çevreye etraflıca bakıyorum 750 bin metrekarelik ANITKABİR alanında sadece ben, saygı nöbetini tutan Mehmetçik ve siz varsınız Başkomutanım. Ondan mütevellit rahat rahat konuşabilir miyim ATAM. Sanki ‘Rahat ol, konuş asker ’ dediğini duyar gibiyim. Hemen esas duruştan rahat ol vaziyetine geçtim. Ve başladım geçen yüzyılda yaşananları bir bir anlatmaya. Komutanım; sizden sonra çok şey değişti; kurallar, prensipler, amaçlar, hedefler ve insanlar. Türkiye Cumhuriyeti darbe, muhtıra, postmodern darbe ve darbe girişimlerine maruz kaldı. Demokrasinin ilk darbesi 27 Mayıs 1960 İhtilali ile başladı, 22 Şubat 1962 Ayaklanması, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi, 28 Şubat 1997 Post-Modern Darbe, 27 Nisan 2007 e-muhtıra ve son olarak 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi ile devam etti. Şan ve şerefle dolu olan ülke tarihimize ne yazık ki yapılan darbelerin her biri birer utanç tablosu oldular. ATAM bizlere hep çalışmayı, ileri gitmeyi öğütledin ve “Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur” dedin ama ne yazık ki biz iletişim çağının kolaylıklarını yanlış anlamış olmalıyız ki; çünkü her birimiz sosyal medya kahramanlığına soyunarak, cephede savaşmayı bıraktık, bilgisayar başında klavye ile birbirimize saldırıp, memleketi oradan kurtarmaya çalışıyoruz. Bununla birlikte sadakat, liyakat unutuldu, makama güç verenler yerine, makamdan güç alanlar çoğaldı şimdilerde… Balıkların suya küstüğü, çiçeklerin filiz vermeye korktuğu bir dünyada yaşıyoruz artık… Sadece bunlar mı? Misal bizlere; “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!” dedin ama bu sözleri gerçekten anlamayan o kadar çok kişi var ki çoğu sadece ‘İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal’ dediğiniz Mustafa Kemal’i anladığını düşündü, ama onu da yanlış anlamış olmalı ki ya her yıl 10 Kasım’da ya da dost meclisinde iki özlü söz söyleyerek seni anımsadıklarını düşünüyorlar. Cumhuriyet’imizin onuncu yılında “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti; milli birlik ve beraberlik içinde güçlükleri yenmesini bilmiştir” demiştin. Kızma ne olur, çatma kaşlarını ATAM, maalesef birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu bu dönemde; herkes birbirini ötekileştirmeye, dışlamaya çalışıyor. Siyasette başta olmak üzere yaşamın her alanında herkes sadece kendi gibi düşünenlere tahammül ediyor, onlara anlayış gösteriyor, onlarla yol yürüyorlar. Tüm bunların yanında umudumuzu hala yitirmedik ATAM. Yine Onuncu Yıl Nutku’nda bahsetmiş olduğun ‘’Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, millî ideale, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.’’ ATAM işte tam burada şunu belirtmek isterim ki tüm ömrünüzü adayarak kurmuş olduğunuz Türkiye’m küresel salgına karşı çok şükür en iyi mücadeleyi veren ve sağlık ekipmanları konusunda da dünyanın en önde gelen ülkesi konumunda. Dünya’ya örnek olan Türkiye, aynı zamanda milli imkânlarla üretilen tıbbi yardım paketlerini de ihtiyacı olan ülkelere gönderiyor. Bu ülkelerin başında Trablusgarp Savaşı’nda karşı cephenizde olan İtalya’ya, Balkan Savaşları’nda karşı cephenizde olan Bulgaristan, Sırbistan’a ve aynı zamanda ecdadın yadigârı olan Kuzey Makedonya, Kosova, Karadağ, Arnavutluk, Bosna-Hersek’e, Çanakkale Savaşı ve Suriye-Filistin Cephesi’nde karşı cephenizde olan İngiltere’ye, Doğu (Kafkas) Cephesi’nde karşı cephenizde olan Rusya’ya, Birinci Dünya Savaşı’nda hem ittifak hem de itilaf devletlerin tamamına yakınına ABD dâhil ve Paşam sizin emir komuta ettiğiniz kahramanlık destanlarının yazıldığı Kurtuluş Savaşı’nda karşı cephede ki devletlerin birçoğu ile bunların dışında kalan Çin, Almanya, İspanya, İrlanda, İran, Tunus, Somali, Filistin, Güney Amerika ülkesi Kolombiya, Gürcistan, Afrika ülkelerinden Gine, Lesotho Krallığı, Özbekistan, Sri Lanka, Moğolistan, Uganda, Macaristan, Can Azerbaycan ve Yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde aralarında bulunduğu 60 yakın ülkeye uçaklar dolusu malzeme gönderdik. Bunun dışında köprüler, yollar, havalimanları, hastaneler, okullar, camiler, parklar ve daha nice güzel eserler her gün yüce milletimizin hizmetine sunuluyor. Kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Birçok konularda sesimizi dünyaya duyurabildik. Millileştirme ve yerlileştirme ile birlikte dışa bağımlılığı azalttık. İHA ve SİHA’mız ile birlikte silah sistemimizin %70, mühimmatlarımızın %100 milli ve yerli. Sanayi, teknoloji ve endüstri kuruluşlarımızı her geçen gün gelişmekteler. Kalkınma yolunda da çok ciddi hamleler ve adımlar attık. Bize emanet ettiğiniz bu eşsiz topraklarda ayakta kalmak ve daima güçlü olmak gerektiğini öğrendik ATAM. Ne olursa olsun yolundan ayrılmamaya, söz veriyoruz. Bunca yaşananlara rağmen hala ayakta kalabilecek gücümüz, yarınlara adadığımız umudumuz, gerçekleşmesini istediğimiz ve günün birinde gerçekleşeceğine inandığımız düşlerimiz varsa, bu sana olan sevgimizdendir.
Sen rahat uyu ATAM! Türkiye’m emin ellerde.
YORUMLAR