Tarihin ölmediğini, insanlığı yalnız bırakmadığını, tarihin içerisinde ne kadar vefalı ve dost insanların yıllara inat yaşadığını ve yalnız değilsiniz hitapları ile bir dayanak olduğunu bir kez daha anlamak ne güzel!
Makamların ve rakamların insanı ne kadar Firavunlaştırarak başkalaştırdığını, haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanların, ben tok olayım başkası bana ne tarzındaki bencil yaklaşımların, giderek robotlar gibi monotonlaşan ve yaşanılan olaylar karşısında şekil itibari ile insan; ama davranış ve duygular itibarı ile ruhsuzlaşan, kendi talepleri içerisinde yalnız kalıp maalesef başkalaşan insan!
Yitirilen değerler karşısında güven bunalımlarının yaşandığı, üstelik ibadetlerin insanları bazı kötülüklerden alıkoymayan ve Allah’tan; Yaratanından bile utanmayan yüzlerin çok yüzlü olduğu bukalemunluğun ağır bastığı bir yolculukta, insanlık çok kötü bir hastalık zincirine yakalanmış, üstelik mikroplar değişik hastalıklara davetiye çıkararak adeta vücudun her tarafına yayılarak beden kangrenlerle mosmor olmuş.
Devasa okyanus bile kirlenmiş, kar beyazını bile kıskandıran temizlik ve saflıktaki insanın kimyası, her şeyi bozulmuş, şifa için bile artık ümit edilmesi zor.
İnsan bu derdi, yalnızlığı kim ile paylaşayım diye mahzunane düşünürken, birden;“ Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.” diyen Merhum Mehmet Akif Ersoy’un ölüm tarihi bile yaşayan insanlığa bir merhem, kurtuluş oldu.
Hele hele tarihin bu güzel sayfalarında değişik güzellikleri ve özellikleri ile doğruluk, samimiyet ile acımasız bir şekilde ölçüsüz yapılan saldırılardaki hedef olma karşısında “iman cahillerde, silah korkaklarda, para cimrilerde, kararlar zayıflarda olursa bu iş yürümez.” diyen Sadıkları, Fırat kenarında kurda bile yem olan kuzudan kendini mesul gören Adilleri…
Ve daha her bir gün ve tarihte ki yüzlerce bedenen ölse de unutulmayanları görmek bir umut ve mutluluk oldu.
İnsanın bir adresi ararken zorlanması, sıkıntı çekmesi, bir de bulamaması, üstelik elindekini kaybetmesi ne zor değil mi?
Kahramanlık, samimiyet, mücadele, duygu, insani değerlerin adresinde tek başına kalarak divane olmak duygusunu ancak yaşayanlar bilir.
Bunalmamak ve şahsiyetli olmak çok zor be!
Çok yüzlülükten şikâyetin zorluğunda “İkiyüzlüleri sever oldum, çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım. “diyen Merhum Elazizli Albay sanki bugünü ve sonrasını tarif etmişti.
Adam boş ver diyemem ki diye düşünüyorken “Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım: Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Hayat için elzem hayatı istihkar. Hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın. Göz, yumulmakla kör olmaz. Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; Yüreğin hisli mi işkencedesin, talihe bak. Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; Yüreğin hisli mi işkencedesin, talihe bak.” Buyuran Kahraman Akif Ersoy’un sözleri birden kulaktan gönüllere girdi.
Adam olmak zordu, hiçbir beklentiye girmeden, bıkmadan, usanmadan, üstelik tavizsiz ve geleceği de görerek… Öyle ya adam olabilmek, şekilden öte adam gibi adam!
“Adam mısın? Ebediyen cihanda hürsün, gez. Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bize zincir vuracakmış şaşarım. Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir, Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak. Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir. Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir. Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikat olsun tek.”
Yine Merhum Mehmet Akif Ersoy’un yaşayan sözler tiryak olmuştu anlayan gönüllere. Ha bir de “Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez boynum.” Sözü ile bir ölçüyü tarif etmişti Vatan Şairi…
Evet, Albay Hacı Hulusi Bey “…kimseye güven kalmadı” diyerek DİKKAT! Duyurmuşlardı.
Liseli yıllarda şu Aciz ve Garibe ait o sözü bir kez daha nefse hatırlatmakta, tekrarda fayda var. “Hiç kimse yalnız birkaç yıl yaşamakla ihtiyarlamaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin yok olmasıdır. Yıllar cildi buruşturabilir, fakat heyecanların, fikirlerin feda edilmesi ruhu buruşturur. Üzüntü, kuşku, korku, maneviyatsızlık, kendine güvensizlik ve yeis; bütün bunlar başları eğen ve ilerleyen ruhu tekrar gerisin geriye götüren çok uzun yıllardır.”
Merhum Akif, numune-i misaldir, tercümanı haldır, insanlık mektebinin maarifi ve hakikatidir. “… Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim. İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.” Sözü ifade-i meramdır. Ölümü bile çok şeyler söyledi nefsime Merhum Mehmet Akif Ersoy.
Öyle ya insan kandırmalarla, aldatmalarla, cilalı aldatıcı yüzle, başkalarının marifetiyle, maddi şeylerle değil; kuru soğana bile muhtaç edilse bile haysiyetiyle bir şeylere sahip olmalı. Bir gün gelir fani olan mal, mülk, makam, belki her şey biter ama insan ölse bile insanlık bitmez, beden ölür, ruh, hissiyat ölmez, yaşar hep Akifler, Hulusiler. Ebubekirler. Ömerler, Osmanlar, Aliler… Şartlara, yıllara, asırlara inat…
YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR