Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Mü’min ve münafık

Hanefi mezhebinin itikad imamı Matüridî’ye göre iman; “Kalp ile tasdik”tir. Diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen kimse mü’min değildir.

“İnanç, henüz gönüllerinize yerleşmedi” (Hucurat suresi/14) àyetiyle imanın kalp ile ilgili olduğuna işaret edilir. Ve münafıklara işaret vardır, münafık lafla iman ettiğini söyler ancak iman kalbine yerleşmediği için bunu menfaatinin devamı için söylemiş, Müslümanların yanında değilken kâfirliğini devam ettirmiştir.

Ayrıca, “İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış…” (Mücadele suresi/22) ayetinde de iman kelimesi kalbe izafe edilmiştir. Bu durumda imanın gerçek rüknü “kalp ile tasdik”tir. İman, tasdik etme, onaylamadır.

Malûmâlileri, halk arasında bir şey anlatan birine “doğru söylüyorsun” anlamında “amenna” (inandık, buna söyleyecek bir şey yok) denilir.

İman tasdik olunca, aksi de tekzip yani inkâr ve yalanlama olacaktır. Tekzib, (dini, Kur’ân’ı, Peygamberi) “inkâr” niyetiyle ifade ediliyorsa, bunun anlamı “küfür”dür.

Matüridî, Kitab üt-Tevhid adlı eserinde “İmanın kalp ile tasdik veya mahiyet olduğu meselesi” başlığı altında, sadece bilmenin iman için yetersizliğini anlatır. O’na göre bir şeyin mahiyetini bilmek, onu tasdik etmek anlamına gelmez. Bu sebeple kalpteki iman bilmekten başka bir şeydir. Yàni, kalpteki iman ile bilmenin mahiyetleri ayrıdır.

Ancak bilgi, kalple tasdikin meydana gelmesinde önemli rol oynar. Zira cehalet de bazen inkârcılığın sebebi olabilmektedir.

Ebu Cehil Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan söylemediğini biliyor ancak zındıklıkta ısrar ederek iman etmiyordu. Bunun sebebi ise çok komiktir:

Ebû Cehil, kendi kabilelerine mensup olmayan birinin (efendimizin-sav) peygamberliğini hazmedemediği için iman etmiyordu. Neden Peygamber onların kabilesinden olmamıştı?

Yàni işin başında Allah’ın seçimini beğenmiyor, isyan ediyorlar, hadlerinni aşıyorlardı. Allah’a isyan haddini aşmakla başlar. Şeytan da böyle şeytan olmuştu.

Ve mü’min takdire razıdır. Mü’min halis bir imana sahip olmaya ömrü boyunca gayret edendir. “Tamamdır, ben oldum” demez, daima yaptıklarını eksik görür. Terakki de zaten böyle düşünenler içindir.

Münafık ise her daim kendini üstün görür. Yanıbaşındaki hemcinslerini, hattâ bütün insanlığı kendinden aşağı görür. Böylece Şeytan’ın en derin hile çukurlarından birine düşmüş olur. Nedir o? Kibirdir, kibir…

Şeytan kibri yüzünden şeytan oldu, kibri insana sevdiren de odur. Mü’min mütevazıdır, haddini bilir, Allah indinde değer kazanmak mü’min için yeterlidir. Zaten böyle olunca Allah da onu insanlara sevdirir, mevkiini yükseltir, itibarını arttırır.

Akıllı odur ki Allah’ın takdirine rıza gösterir. Bu tembellik değildir. Mü’min çalışır, çabalar ve lâkin sonuçta olana rıza gösterir, hırsa kapılıp fıska düşmez.

Hırs insana yalnızca ilimde lazımdır. Onda da sair ülemaya bühtan yahut “onlar da kimmiş, ben onları geçerim” denilmez, “inşá’allah ben de onların seviyesine gelir, hattâ geçerim” diye duâ ederek mesaiye hız verilir.

İmanın gönüllerde yerleşmesi bir ağacın giderek kök salıp büyümesine benzer. Ağacı kurutmamak için nasıl sulamak gerekiyorsa imanı da ibadetlerle, taatlarla beslemek, bolca zikir yapıp Allah’ın ipine sarılmak gerekir.

Allah cümlemizi halis iman sahibi mü’min kullarından eylesin, imanımızda sâbit kılsın ve canımızı mü’min olarak alsın. Teveffeni müslimen ve el hıkni bis’salihin. Amin. 18.01.2024

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER