Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Dîbâce

Dîbâce, Farsça dіbâ (eskiden çok makbul tutulan, genellikle desenli, ağır dokuma ipekli kumaş) kökünden geliyor. Kelime önceleri yazma eserlerin genellikle tezhip ve yaldızlarla süslü ilk sayfaları için kullanılmıştı.

Önsöz, başlangıç, eski deyişle mukaddime demek. Eşrefoğlu Rûmî’nin “bu dîbâce-i kitâbı böyle uzatmaktan murad ne idi?” deyişine bakılırsa kısa olması makbul. Dîbâce, kitabın süsü kabul edilen, kitabın zineti denilen bir kısa takdim yazısı yàni.

Yine de böyle başlanmış ve fakat İbni Haldun’un; yedi bölümden meydana gelen dünya tarihi niteliğindeki Kitâbü’l-ʿİber ve dîvânü’l-mübtedeʾ ve’l-ḫaber fî eyyâmi’l-ʿArab ve’l-ʿAcem ve’l-Berber ve men âs̱erahüm min ẕevi’s-sulṭâni’l-ekber adlı eserine giriş (önsöz) olarak yazdığı Muḳaddime gibileri de vardır. Malûmâlileri «Mukaddime» İbni Haldun’un baş eseri olarak bilinir. Öyle ki o ismini zikrettiğimiz ve gûya bu mukaddimesiyle giriş yapmayı planladığı asıl kitabını gölgede bırakmıştır.

«Mukaddime», tarih ilminin zâhirî ve bâtınî cihetlerini ve tarihî vukuatların rastgele hadiseler olmadıını bunlardaki ilim ve hikmeti de izaha çalışan bir girişle başlar ve altı bölümden oluşur.

İbni Haldun Batı’da bizden iyi biliniyor…

Eskiler ecânib (ecnebiler) derdi. Yabancılar yàni. İşte o yabancılar hasseten Avrupa mütefekkirleri (oryantalistlerle sınırlı değil) şarkın neyi var neyi yoksa toplamış, hattâ intihal[1] ettiklerinin bazısını alenen kendilerine mal etmişlerdir. Öyle ki hálâ bazı yüksek ilim payeli kerli ferli Batı’lı Profesör şarkı iktibas eder fakat kaynak vermezler. Yàni intihal yaparlar.

“Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniyye” kitabının müellifi, başlangıçta Batı edebiyatı hayranı olan Ahmed Fâik Reşat (1851-1914) Batı’yı inceledikten sonra “Ecânibe isnâden yazılan fıkralardan hemen onda sekizinin eski muhâdarât[2] kitaplarından alındığı, yâni bunlar aslen şarkın mahsûl-i irfan ve zekâsı iken garba mâledilmiş olduğu tezâhür etti” der. Yàni ey ezikler, Batı ilimde olduğu kadar edebiyatta da hırsız. Şarkı intihal ediyor toptan ama ben yaptım ben ettim diyor.

Bu intihallerin (aşırmaların) en tipik misali, masal ve/veya hikâye denince eziklerin aklına ilk gelen isimlerden Jean de La Fontaine, (1621-1695) tipik bir aşırmacıdır.

Kendisinden asırlarca evvel yaşamış (vefatı 1273) Hazreti Mevlâna’nın (kaddesallah-u sırrûh) mesnevisindeki hemen bütün hikayeleri çalmış, fakat bu hin oğlu hin herif aşırmasını belli etmemek için hikâyelerde ufak tefek değişiklikler yapmayı da ihmal etmemiştir.

Neyse sadede gelelim…

“İbni Haldun Batı’da bizden iyi biliniyor” demiştik… Yalnızca o mu? İbni Haldun gibi bize yàni Müslüman Şark’a ait nice ilim ve âlim artık Batı’nın malıdır. Ve maalesef bu işte de hatanın büyüğü bizdedir.

Sen kalk koskoca İbn-i Sina’nın (980-1037) kendi el yazısıyla kaleme almış olduğu El-Kanun fi’t-Tıb eserini Kur’ân harfleriyle yazılmış diye çöpe at. Sonra bir kurnaz müsteşrik (oryantalist, doğu araştırmacısı) hurdacıdan bunu beş on paraya alsın ve dünyada (İbn-i Sina’nın el yazısı olan) tek nüshasını, bu ultra kıymetli eseri kendi diline tercüme etip üniversitelerinde ders kitabı olarak okutsun, el yazması nüshayı da devlet müzesine koysun…

Ve… aradan on yıllar geçtikten sonra duruma uyanıp geri almak isteyen Türklere “Türkiye bütçesinin yarısını verseniz vermeyiz” desin.

Kültür (irfan) kim, biz kim. Biz önce tarihimizin bu yüzkaralarıyla bir hesaplaşalım. Yakın tarihin arızî (bozuk, geçici) putlaştırılmış dönemini telafi edelim de sonra kültürden, irfandan bahsedelim.

Başlık dîbâce idi. Bu yazımı konu hakkında (yine yazılarımdan) meydana gelecek kitabıma önsöz yapacağım, o yüzden… 14.07.2021

 

————————————–
[1] Üniversitelerde tez hazırlayanlar bilir. İlimde kaynak belirtmeden hırsızlık, aşırma demektir. Birileri bir ömür vermiş bir eser telif etmiş, biri kopyalıyor altına kendi imzasını koyuyor!. En büyük oğlum birara bu inhitalleri engelleyen bir programın İngiltere adına satışını yapmıştı üniversitelere.
[2] Arapça kökenli, muḥâżara’dan çoğul eki ile muhâdarât anlamlı bir tâbir. Mánâsı, unutulmayan, yeri ve zamânı geldikçe tekrarlanan edebî, târihî fıkralar, hikâyeler, latîfeler veya ilimle, fenle ilgili bilgiler demek.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER