Ah kadın, aç kalbini görsünler
Herkes görsün dört göz odada ne çok acı var
O yürek sıkışmaları, serzenişler, feryatlar,…
Oyuncak bebekler gibisin
Bir susturur, bir küstürür, bir ağlatırlar seni
Ve en yakınlarından gelir ya hani
Kıymeti bilinmeyenlerdensin kadın
Oysa dünyayı çok eden sensin
Taşlarlar, yaralarlar ve öldürürler seni
Kör pencere kafesinde filizlenip solarsın
Çünkü sen kadınsın, kadın!
Saçların kesilir, sesin kısılır,
Ellerin bağlanır, ayakların kırılır
Kıymeti bilinmeyenlerdensin kadın
Bilmezler, anlamazlar
Olmasan dünyayı yok eden sensin!
Kadınlar dünyanın dört bir yanında hemen hemen tarihin her evresinde ‘‘ şeytansı, lanetli, itaat etmesi gereken, cinsel köle” olarak görülmüş; ilkel topluluklardan sözde modern topluluklara kadar birçok farklı dönemde, geleneksel öğretilerin birer işkenceye dönüştüğü uygulamalara maruz kalmışlardır. Tarih boyunca ataerkil toplumlar; kadının nasıl yaşamaları gerektiğinden, yaşamları boyunca ne gibi seçimler yapmaları gerektiğinden tutunda anne olmalarından ölümüne kadar geçen zaman dilimindeki her türlü kararların karar veren mercileri olmuşlardır. Her türlü tecavüz, şiddet, işkence, zorla evlendirme, mülk edinmeyi engelleme ya da eğitim hakkını elinden alınması gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kalan kadın, aynı işkencelerin kendi kız çocuklarına da uygulandığına maalesef çoğunlukla şahitlik etmiştir. Anne ve kızı arasında gerçekleşen bu acımasız düzen kadını kız çocuğu doğurmaktan korkar hale getirmiştir. Yakın tarihte yakın coğrafyamızda başta Afganistan ve Suriye olmak üzere birçok ülkede benzer uygulamaları görmek mümkün olmuştur. Yaklaşık 11 yıldır komşumuz Suriye’de devam eden savaşta en büyük zülüm, işkence ve ölümü kadınlar gördü. Bir dönem DEAŞ terör örgütü ve türevlerinin zulmüne maruz kalan kadınlar aynı şekilde rejim ve bazı grupların her türlü işkenceleri ile karşı karşıya kalmıştır. 11 Eylül saldırıları sonrası çeşitli varsayımlarla ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Afganistan’ı işgal etti. ABD’nin Afganistan’a müdahalesiyle birlikte Taliban yönetimi iktidardan uzaklaştırılmış ve Taliban üyelerinin bir kısmı ülkenin en ücra dağlarına çekilmiş olsa da çoğunluğa Pakistan’a sığınmıştı. Aradan geçen onca yıl ve savaştan sonra her nasıl olduysa ABD’nin askerlerini Afganistan’dan çekme kararı alması sonrası Taliban yeniden güç kazandı ve ülkenin tüm kontrolünü eline aldı. Taliban’ın geri dönüşüyle, kadınların ve kız çocuklarının son 20 yılda kısmi olsa da elde ettikleri geçici hak ve özgürlükler (ABD’nin işgali sonrası kadınların günlük yaşamında bazı özgürlüklerin önü açıldı.Burka zorunluluğunun kalkması , kız çocukların okullara gitmesi, kadın-erkek eşitliği kapsamında yasal değişikliklere gidilmesi, kadınların çalışma hayatı ve siyasette görünür olması gibi…) ile birlikte yarınları ne olacak sorusu en çok sorulan soru olmuş lakin cevabını bugüne dek kimse verememiştir. Kadınlar; 20 yıl önceki Taliban’ın kendi şeriat kanunları altında idam, hapis, işkence, sokak ortasında kırbaçlanma gibi sert ceza uygulamaları yeniden devreye sokacağı kaygı ve korkusu sarmış durumda. Şiddet ve zulüm ile geçen o karanlık günlerin geri döneceğinden dolayı çok korkmaktalar. Çünkü Afgan Kadını 1990’lı yıllarda Taliban’ın yönetimi altında çok ağır cezalarla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki kadınların günlük hayatta özgürlük alanı yok denecek kadar daraltılmış,yanında bir erkek olmadan ,tamamen örtünmeden evden çıkması, kamusal alanda konuşması ve sağlık hizmetlerine erişmeleri mümkün değildi. Taliban kendine göre şeriat yasaları uyarınca kadınlara günlük hayatı cehenneme dönüştürüyor ve her alanda acımasız cezaları uyguluyordu. Okula gitmek isteyen kız çocuk dahi dayak cezası alabiliyordu. Kadınlar ve kız çocuklara yönelik cinsel istismar bu dönem çok yaygın hale gelmiş, direnen kadınlar zina ile suçlanmış ve verilen ceza ise sokak ortasında öldüresiye taşlanmaktı. Taliban yönetimi altında 2001 yılında okula giden kız çocukların sayısı ne yazık ki SIFIR’dı. Yıllardır süren savaş, ülkenin zorlu coğrafyasının yanında, yoksulluk ve kültürel unsurların da etkisiyle özellikle kırsal bölgelerde kız çocukların eğitime erişiminde yaşanan zorluklar halen devam ediyor. Ayrıca kız çocukları zorla erken yaşta evlendirilmesi zulmün bir başka modeli. Afganistan’da Taliban yönetimine karşı gelen kadınlar tutuklanıp gönderildikleri cezaevlerinde taciz, tecavüz ve işkencelere maruz kalmaktaydı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre kadınların ve kız çocukların yüzde 87’sinin hayatları boyunca istismar edildiği ya da şiddet gördüğü tahmin ediliyor. İşte kadınların en büyük korkusu Taliban’ın gelişiyle birlikte bu tablonun tekrar yaşanabileceği ve bu nedenle kendilerini karanlık bir geleceğin beklediğini düşünmeleridir. ‘‘Zulüm bizdense ben bizden değilim’’ diyen koca yürekli barış gönüllüsü Rachel Corrie`canı pahasına Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasını engellemeye çalışırken bir İsrail buldozeri tarafından 16 Mart 2003`te ezilip öldürüldü… Bu zulüm ve zalimlik neye, kime karşı yapılırsa yapılsın susmamak lazım. Peygamber Efendimiz`in (s.a.v) “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.“ sözlerini her daim anımsamak lazım. Zulmün karşısında susan zulme ortak olur sözündeki derin manayla hareket ettiğimizde bugün yanı başımızda Afganistan’da kadına yapılan şiddete karşı susmamak gerekir. Yok sayamayız dünyanın neresinde olursa olsun mazlumun yere düşen kanını, görmezden gelemeyiz kadınlar ve çocuklar işkence çekerken ve hunharca öldürülürken. Kadınların işkence çektiği, zulüm gördüğü ve öldürüldüğü dünyada biz neden yaşayalım ki…
Dr.İmbat MUĞLU
YORUMLAR