Merhabalar Başkent postasın kıymetli takipcileri.
Biz Karadenizliyiz bizim tatilimiz köyümüze gidip mis gibi havasını koklamak yayla çimenlerin de dağında deresinde özgür ce yürümek toprakla yeşilin kokusunu ciğerlerimizde hissetmektir.Bende Ağustos ayında bu güzellikleri yaşamak için memleketimdeydim.
Güzel olduğu kadar zordurda bizim coğrafya, fındığı çayı mısırı fasulyesi odunu gazeli hep emek ister bilek gücü ister..O dik yamaçlardan araba yollarına odun taşımak fındık çuvalı taşımak tarlaya hayvan gübresi taşımak .Bunları hep sırtımızda ya sepetle yada iple taşırız mecbur..En çokta fındık işi yorar insanları ama bir okadarda guzeldir fındık toplamak.Bahcade içilen çayın tadı üzümle karpuzla ekmeğin lezzeti yerde bir örtünün etrafına toplanıp yenilen yemeğin zevki bir başkadır.Ama yağmur yağarsa en berbat iştir fındık toplamak. Önceden tarım ilaçları bu kadar yaygın değildi bahcedeki bitki örtüsü de çok çesitliydi mantar toplardık fındık ocaklarının etraflarından o akşamki yemeklikte hazır olurdu. Şimdi bulmak mümkün değil tabi ancak dağlarda ormanlarda yetişiyor. Bizim çocukluğumuzda köyler kalabalıktı her bahçede üç beş çocuk olurdu , bebekleri bile bahceye götürüp onlara iki findik dalının ortasına iple çarşaftan salıncak yatak kurulur orda uyutulurdu.. Cıvıl cıvıl çocuklar , gençler, büyükler kalabalık olurdu bahçeler. Simdi çoğunluk gurbette köyler eski neşesinden cok uzak,sadece emekli olan yaşlılarımız kalmış . Gurbetcilerde on gün izin alıp bahçeyi toplayıp patoza çektirip fındığı halledip kendileri işe çocuklarıda okula dönmek zorundalar. Ağustos gelince fındıkcı zamanla yarışıp bir an önce fındığı harmana getirme derdine düşüyor.Çünkü engebeli arazide dalından düşen fındık helede kuruyup çeç olmuşsa karışır yağmura, çamura ota . O yüzden vaktinde toplayip ziyan etmemek zorundadır köylü findığıni.Düz olan bahçeler dik yamaç bahcelerden daha kolaydir dalından düşen fındık bahçe temizse ot diken yoksa rahatca toplanır.. Diyeceksiniz ki biz fındığı biliyoruz niye anlatıyorsun çünkü fındığın zahmetini bilmeden fındığa fiyat biçenlerde bilsin onun zorluğunu.Mart ayında başlayan gübre işi ilaçlama işi temmuzda bahçe altını temizleme işi sonra Ağustos’ da toplamak için ırgat getirtmek taşıtmak patoza çektirmek harmanda seçip kurutup cuvallamak hem zahmetli hemde masraflıdır.İlaçlaması toplatması çektirmesi bütün masrafları çıkar üreticinin elinde ne kalıyor hesap ortada Kendi emeklerini saymıyorum bile.Sadece fındıkmı köyde yaşamak başlı basina emek ister özveri ister.Hani pazarlar vardır köylülerimizin yöresel ürünlerini getirirp sattığı l ,dalindan tarlasindan toplayip getirdiği taze mis gibi ürünler vardırya. O ürünler soframıza gelene kadar hangi aşamalardan geçiyor bilseniz köylülerimizin alın terinin emeğinin kıymetini daha iyi anlarsınız . İlkbaharın gelmesiyle tarlalar önce bastan aşağı temizlenir belleme kazma işleminden geçer toğum toprakla buluşur.Sonra yabani otların temizlenmesi tek tek her mısırın dibinin doldurulması fasulyelerin sırıklarının dikilmesi gübresi ürün vermesi için geçen süreç hep meşakkatli işlerdir. Mısırların toplanması otların samanların ayrı ayrı kurutulup ineklere kışlık yiyecek olarak depolanması yemekliğin toğumluğun ayrı ayrı kurutulup saklanması bunlar hep emektir.Bir bağ lahana bile binbir emekle yetiştirilip gelir pazara ordanda sofralarımıza.. Yine bitmez işler tabiki tarlanın ürünlerinden sonrada kışlık odun telaşı başlar memleketimizde.Ağacların kesilip evin yanına taşınması sobalık olarak parçalanması düzgün bir şekilde istiflenmesi kar yagmadan bir kış yetecek kadar odun depolanması hepsi insan emeği hepsi hayatta kalabilme mücadelesi ..Evet bu senede köye gidince akrabaları ziyaret edip ineği danası tarlası bahçesi ordaki hayatın çilesine bikez daha şahit oldum öyle oluncada köyde yaşayan kıymetli emekçilerimize ayırmak istedim Eylül sayısındaki köşemi.. Hep tarladan fındıktan anlattım ama özellikle unutmadan ilave etmek istediğim bir konu daha var.Dört yaşında bir torunum var Göktürk ,köyde büyüyor o çok şanslı bence dağını deresini dolu dolu yaşıyor. Her çocuğun köyün guzelligini yasamasi gerektiğine inaniyorum ama günümüz Türkiyesinde bu pekte mümkün değil.Aileler hem evlerini gecindirip hemde köyüne gezmeye gidicek ekonomik güce sahip değiller artık, hayat çok pahalı malesef.. Ama isterdim bütün çocuklar çocukluğunu köyünde dalından erik kiraz toplayıp yiyerek deresinde yüzerek ter temiz suyundan içerek büyüsün.Asıl konuya geleyim Göktürkün inek bakıp yoğurt yapan aile bütçesine katkı sağlayan bir ninesi var..O küçük adam ninesinin yoğurdundan baska yoğurt yemiyor.Geçenlerde teyze bizim cocuklara söylemiş artik uğraşmıyorum yaşlandim size yoğurt getiremeyeceğim diye.Ama ailesi bizim çocuk senin yoğurdun dan baska yoğurt yemiyor deyince teyzede kıyamamiş bizim paşaya her hafta bir külek yogurdunu yapıyor..O küçücük çocuk bile doğal olanın tadını farkını anlayıp ninenin yogurdundan istiyor.Emek birde sevgiyle buluşunca onun kıymeti lezzeti paha bicilmez oluyor .Evet bu ay emekçi köylülerimize burdan saygilar selamlar gondermek istedim.Alın terinin kiymetini anlatmak istedim. Yazımın sonuna gelirken hepinize mutlu huzurlu gunler diliyorum.
Ekim sayimizda buluşmak umuduyla hoşçakalın sevgili dostlarım.
YORUMLAR