Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Başkent Postası

TBMM 100 YAŞINDA

“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” Kutlu Olsun

Osmanlı İmparatorluğu’nda Meclis deneyimi ilk kez 1876’da I. Meşrutiyetle gündeme gelmiştir. Aralık 1876’da Kanun-i Esasi (Anayasa) devletin başkenti İstanbul’da ilan edildi. Osmanlı Devleti’ni bu denli etkileyen ve yönetim şeklinin kısmen de olsa yenileşmesine neden olan Anayasa farklı unsurları barındırmaktaydı. Halk ile yönetim arasında siyasi iktidarın şekli belirlenmiş, kısacası yöneten ve yönetilenlerin yerleri gösterilmiş ve bu da hukuk kurallarına dayandırılmıştı. 1909 yılında Anayasada birtakım değişiklikler yapıldı. Buna göre, Kanun-i Esasi, fert hürriyetine de değer vererek, fertler arasındaki eşitliği, şahıs hürriyetini, mal ve mesken masuniyetini, öğretim, basın, vicdan ve yargı hürriyetini esas almıştır. Ayrıca bu anayasa ile vatandaşlara dernek ve siyasi parti kurma özgürlüğü tanınmıştır. 

1876 Anayasasına dayanarak, Osmanlı Devleti’nin ilk parlamentosu olan Meclisi Umumi açıldı. 18 Mart 1877’de toplanarak çalışmalarına başlayan Meclis-i Umumi, Büyük Millet Meclisi’nin açılışına kaynak teşkil eden seçim sistemini oluşturdu. 1908 yılından itibaren anayasada birtakım değişiklikler yapılmış ve bu değişiklikler meclise de yansımıştır. Meclis-i Umumi adı verilen ve ilk Osmanlı Parlamentosu olarak görev yapan meclis, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan olarak iki kısımdan oluşmaktaydı. Bunlardan halk meclisi niteliğinde olan ve halkın temsil edildiği kanat olan Heyet-i Mebusan birinci kısmı teşkil ederken, Padişah’ın görevlendirdiği kişilerden oluşan Heyet-i Ayan da ikinci kısmı oluşturmuştur. Meclis çalışmaları belli bir esasa bağlanmıştı. Heyet-i Mebusan kanun tasarılarını görüşür, sonra Ayan Meclisine ve oradan da Padişah’ın onayına sunardı. Mebusan Meclisi’nin üye sayısı her 50.000 Osmanlı vatandaşına bir mebus düşecek şekildeydi.

İlk Anayasa Kanun-i Esasi ile Padişah’ın yetkileri kısıtlanmakta birlikte Padişah yine de üstün yetkilere sahipti ve Meclis’i feshetme yetkisi vardı. 24 Nisan 1877’de Rusya Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiş, (93 Harbi) Rus Ordusu Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar gelmişti. Ayastefanos Antlaşması’nın hazırlıklarının yapıldığı sırada Meclis-i Vukela (Bakanlar Kurulu) 10 Şubat 1878’de Padişah’a bir yazı ile Meclis’i kapatmasını önerir. Meclis-i Vukela yazısında, Antlaşma’nın Meclis’te görüşülmesinin zaman alacağını belirterek, Meclis’in kapatılmasını istemiş, açıkça Meclis denetimin önüne geçilmiştir. Abdülhamit 13 Şubat 1878’de Meclis’i kapatır. Meclis kapalı iken Ayastefanos (3 Mart 1878) ve Berlin (13 Temmuz 1878) Antlaşmaları imzalanmış ve İmparatorluk çok büyük ve değerli topraklarını kaybetmiştir. Duyun-u Umumiye’nin kurulması, Ermeni İsyanları, Balkanlar’daki bağımsızlık hareketleri, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı gibi acı olaylar Meclis’in kapalı olduğu döneme rastlamaktadır.

23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Kasım 1908’de, Meclis-i Mebusan seçimlerine başlandı. İttihat ve Terakki partisi seçimleri kazanmasıyla birlikte 17 Aralık 1908 günü Meclis-i Mebusan üçüncü kez yeniden göreve başladı. Meclis Başkanlığına getirilen Ahmet Rıza yaptığı teşekkür konuşmasında; ‘‘Egemenliğin topluma geçtiğini, II. Meşrutiyetin ilanı ile ulusal egemenliğin güçleneceğini ve bundan böyle Padişah’ın iradesinin değil de, Milli İradenin topluma egemen olacağını’’ duyuruyordu.

Meclis’in kapanması Ağustos-Kasım 1914’te yeniden gündeme gelir. İmparatorluk yaklaşan Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ne başvurmuş, bu devletlerin Osmanlı Devleti ile ittifaka yanaşmamaları üzerine iktidardaki İttihat ve Terakki (İTP) 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması imzalamış ve aynı gün Meclis kapatılmıştır. Söz konusu Anlaşmadan Sadrazam Sait Halim Paşa, Harbiye Vekili Enver Paşa, Dahiliye Vekili Talat Paşa ve Meclis Başkanı Halil Bey’den başka kimsenin haberi yoktur. 

Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Sultan Reşat 21 Aralık 1918’de Meclis’i feshetmiştir. Son Osmanlı Meclis’i Meclis-i Mebusan ise Mustafa Kemal Paşa’nın Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin baskısı ile kapanışından bir yıl, 22 gün sonra 12 Ocak 1920’de açılmıştır. Aralık 1918-Ocak 1920 dönemi tarihimizin en acı olayları yaşanmış; bu dönemde yurdumuz işgal edilmiş, içeride isyanlar çıkartılmıştı.

12 Ocak 1920’de açılan son Osmanlı Meclis’i 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali üzerine Padişah tarafından 11 Nisan 1920’de feshedilmiştir.    

Millî Mücadele Döneminde Millî Hakimiyet Fikri ve Parlamento Çalışmaları 

I. Dünya Savaşı’ndan galip çıkarak barış antlaşmaları imzalayan büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğu ile imzaladığı mütarekenin 7. maddesine dayanarak ve çeşitli bahaneler öne sürerek, 1 Kasım 1918’den itibaren Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını daha sonrada Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgale başladılar. İstanbul’da sarayın ve hükümetin bu olaylara çaresizlik içerisinde sesiz kalışı işgalleri daha da hızlandırmış, halkın can, mal ve namus güvenliği kalmamış, düşman İstanbul’u tamamıyla sarmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın teslimiyetçi olarak nitelendirdiği, Türk aydın ve idarecilerinin kurtuluş yolu olarak ortaya koydukları çarelerin birincisi İngiliz himayesini talep etmek, ikincisi Amerikan mandasını talep etmekti. Bu karar sahipleri, Osmanlı Devleti’nin bir bütün hâlinde muhafazasını düşünenlerdi. Üçüncü karar mahalli kurtuluş çarelerinden ibaretti. Mustafa Kemal Paşa ise kendi fikrini şu şekilde ifade eder;

“Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız yeni bir Türk Devleti kurmak, işte daha İstanbul’dan çıkmadan düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.’’ 

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1929’da Samsun’a çıktıktan sonra Anadolu’daki ilk faaliyetlerine Samsun’da başladı. Silah arkadaşları ve mülki amirler ile görüşerek Sivas ve Erzurum’da kongreler yapmak istediğini belirtti. Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919’da Havza’ya geçti ve temaslarına burada devam etti. Havza’da düşman işgalini kınayan coşkulu mitingler düzenlenmiş, en ücra kasaba ve köylere kadar bu hareket genişletilmeye çalışılmıştır. Bu sırada mitinglerde her türlü saldırının silahla önlenmesi gerektiği üzerinde durularak, Millî Mücadelenin silahlı yapılacağı yönünde kamuoyu oluşturulmuştu.

Havza’dan Amasya’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, Saraydüzü’nde bayram coşkusuyla karşılandı. 21-22 Haziran gecesi yaveri Cevat Abbas Bey’e Amasya Genelgesi’ni yazdırdı ve bütün sivil ve askeri makamlara gönderdi. Bu genelge Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Rauf Bey (Orbay), Refet Bey (Bele) tarafından imzalanmıştır.

Amasya Genelgesi, millî mücadelenin sebeplerini ve nasıl yapılacağını içeren bir program olmakla beraber millî kurtuluş savaşının başlangıcıydı. Büyük Millet Meclisi’nin temeli burada atılmıştır. Amasya Genelgesi’nin ilk bölümlerinde vatanın içinde bulunduğu olumsuz şartlar anlatılarak, kurtuluşun milletin kendi elinde olduğu belirtilmiştir. Amasya Genelgesi, Millî Mücadele ve sonrasında kurulacak olan Türk devletini ilk temel taşıdır.     Millî Mücadelenin ilk bildirgesi ve ulusal egemenliğe ulaşılmasının ilk adımı sayılan Amasya Genelgesi’de, millî egemenliğin temel unsurlarını şu cümlelerle belirtilmiştir:

‘‘… Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır… Anadolu’nun her bakımdan en emin mahalli olan Sivas’ta milli bir kongrenin serian inikadı (acele toplanması) takarrür etmiştir.’’ 

Amasya Tamimi memleket savunmasını teşkilatlandırmaktan daha öteye, Sivas Kongresi ile gerçekleşecek olan, İstanbul’dan ayrı bir hükûmet kurulmasını da öngörmüştür. Ayrıca, Amasya Tamimi ile ortaya konan millî irade anlayışı, kurulacak yeni devletin mayasını teşkil eder. Bu gerçek milletin bağımsız yaşama iradesinde olduğudur. Millet hadiselerin ortaya koyduğu kadere boyun eğmemektedir ve istiklal parolasını seçmiştir.

Bundan sonra, 23 Temmuz-7 Ağustos tarihleri arasında yapılan Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal Paşa, milletin kaderine hâkim olan millî iradenin ancak Anadolu’dan doğacağını belirterek, millî iradeden oluşacak bir heyetin derhal oluşturulması gerektiği üzerinde durmuştur. Ayrıca çıkarılan bir tüzükle Doğu Vilayetlerinde bulunan Millî Cemiyetler birleştirilmiştir. Kongre ile bağımsız bir devlet, millet iradesine dayanan bir meclis fikri daha da belirginleşmiştir.

‘‘… Kuvayi Milliyeyi amil (etken) ve İradei Milliyeyi hâkim kılmak esastı… Meclisi Millinin derhal içtimaını (toplanmasını) ve icraatı hükümetin Meclisin murakabesine (denetimini) vaz’ını temin etmek için çalışılacaktır…’’

Erzurum Kongresi, İstanbul Hükümeti ve İtilaf devletlerince hiç hoş karşılanmamış, Sadrazam Damat Ferit Paşa, ajanslara verdiği demeçlerde bu kongreyi ve yapılan faaliyetleri devlete ve hükümete yapılan bir isyan olarak nitelendirmiştir. Düşman devletlerin tüm engellemelerine rağmen Sivas Kongresi ulusal bir kongre olarak toplanmış, Erzurum Kongresi’nde doğu illeri adına alınan kararlar yurt genelini kapsayacak bir biçimde yeniden benimsenmiştir. Burada, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri bir çatı altında birleştirildi. Heyet-i Temsiliye oluşturulup başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmiş, milletin tümünü temsil etme yetkisi bir elde toplanmış, milletin başvuracağı tek mercinin Heyet-i Temsiliye olduğu vurgulanmıştı. Bu karar, telgrafla tüm yurttaki komutanlara, valilere ve ayrıca kongre kararı olarak Padişah’a da bildirilmiştir. Bu davranış, millet meclisine giden yolda atılmış en önemli adımdır. Temsil Heyeti, Ankara’da açılacak olan millet meclisine kadar âdeta bir hükümet gibi çalışmıştır.

Büyük Millet Meclisi 100 Yaşında

Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yürütülen Millî Mücadelenin teşkilatlandırılması çalışmaları sırasında ilk olarak Ankara’da açılacak olan Millî Meclis için faaliyetlerde bulunulmuştur. Ankara’da Millet Meclisi’nin açılması için alınan ciddi tedbirlerin başında, Mustafa Kemal Paşa’nın ülkenin içerisinde bulunduğu duruma göre, meclisle ve seçimle ilgili bir tebligat hazırlayıp bunu tüm yurtta yayınlamasıdır. Mustafa Kemal Paşa bu konudaki kararlılığını ve tatbikini gösteren tebliği, 19 Mart 1920’de yani İstanbul’un işgalinden üç gün sonra yayınlamıştır. Bu tebliğ işin önemini ve nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu tebliğe göre;

1. Ankara’da salahiyet-i fevkaladeye malik bir Meclis umur-ı milleti tedvir ve

murakabe etmek üzere içtima edecektir.

2. Bu meclise aza olarak intihab olunacak zevat meb’usan hakkındaki şeraiti

kanuniyeye tabidir.

3.İntihabatta livalar esas ittihaz edilecektir.

4. Her livadan beş aza intihab olunacaktır.

5. Her liva kazalarından celbedeceği müntehib-i sanilerinden ve merkezi liva idareve belediye meclisleriyle liva Müdafaa-i Hukuk Heyeti idarelerinin ve vilayetlerde merkezi vilayet heyeti merkeziyelerinden belediye meclisinden ve merkezi vilayet ile merkez kazası ve merkeze merbut kaza müntehib-i sanilerinden mürekkep bir meclis tarafından aynı günde ve aynı celsede icra edilecektir.

6. Bu meclis azalığına her fırka, zümre ve cemiyet tarafından namzet gösterebilmesi

caiz olduğu gibi her ferdin aday olmaya hakkı vardır.

7. İntihabata, her mahalin en büyük mülkiye memuru riyaset edecek ve selamet-i

intihaptan mesul olacaktır.

8. İntihap, rey-i hafi ve ekseriyeti mutlaka ile icra ve oyların tasnifi, Meclisin içlerinden intihap edeceği iki zat tarafından, fakat huzur-ı Mecliste ifa edilecektir.

9. İntihab neticesinde, bilumum azanın imza ve zat mühürlerini muhtevi üç nüsha mazbata tanzim olunacak. Bir nüshası mahalinde alıkonularak diğer iki nüshasının biri intihap olunan zata tevdi ve diğeri Meclise irsal olunacaktır.

10. Azaların alacakları tahsisat, bilahare Meclisçe takarrur ettirilecektir. Ancak azimet harcırahları intihap Meclislerinin masarif-i zaruriye hesabıyla takdir edeceği miktar üzerinden, mahalleri hükümetlerince temin olunacaktır.

11. İntihabat nihayet on beş gün zarfında ekseriyetle Ankara’da içtimaı edilmek üzere itmam olunarak, azalar tahrir ve netice azanın isimleriyle birlikte derhal iş’ar edilecektir.

Mustafa Kemal Paşa bu tebliği hazırlarken iki gün süreyle telgraf başında kalarak çeşitli bölgelerde bulunan kumandanlarla fikir alışverişi yapmış, onların da görüşlerini almıştır. Mustafa Kemal, tebligata dair yazmış olduğu ilk müsveddelerde,  ‘‘Meclis-i Müessisan’’

(Kurucu Meclis) tabirini kullanmıştı. Bu kelimeyi kullanmasındaki maksat, mevcut yönetim şeklinin değiştirilmesini, Ankara’da açılacak olan yeni mecliste gerçekleştirmekti. Fakat bu yaklaşım, Paşalar arasında birtakım tartışmalara neden olmuştur.

‘‘Ben ilk yazdığım müsveddede meclisi müessisan tabirini kullanmıştım. Maksadım da toplanacak meclisin rejimi değiştirmek salahiyetiyle ilk anda mücehhez bulunmasını temin etmek idi. Fakat bu tabirin kullanılmasındaki maksadı lüzumu izah edemediğim gibi halkın ünsiyet etmediği bir tabirdir, diye Erzurum ve Sivas’tan ikaz edildim. Bunun üzerine salahiyeti fevkaladeye malik bir meclis tabirini kullanmakla iktifa ettim.’’ 

19 Mart’ta yayınlanan bu tebliğde, memleket işlerini idare etmek ve denetlemek için olağanüstü yetkilere sahip bir meclis tanımı yapılırken, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde yani Büyük Millet Meclisi’nde toplanması kastedilmiştir. Heyet-i Temsiliye’nin tüm yurtta etkin olamaması nedeniyle ve kitle iletişim araçlarının yetersiz oluşu, seçimleri olumsuz etkilemiş, fakat buna rağmen seçimler tüm yurtta kesintisiz olarak devam etmiştir. 29 Mart’ta Sivas, Kayseri, Malatya, Tokat, Yozgat ve Kastamonu illeri seçimleri tamamlayarak vekillerini Ankara’ya göndermişlerdir. İstanbul’dan meclise katılacak olanlarsa, daha önce 1919 seçimleri ile seçilmiş olup Meclis-i Mebusan’ın İtilaf Devletlerince kapatılmasından sonra buradan kaçarak Ankara’ya ulaşan milletvekilleriydi. Bu grup Ankara’daki meclisin iki ayrı seçimle oluşmasına neden oldu. Çünkü İstanbul’dan bir önceki meclisten gelen 82 milletvekili de vardı.

Birinci Büyük Millet Meclisi İsim Defteri’nde, dönem sonunda 337 mebusun bulunduğu, dönem boyunca 71 mebusun istifa ettiği, 24 mebusun vefat ettiği, 3 mebusun mebusluğunun düştüğü ve 1 mebusun da mebusluğunun reddedildiği, bir başka mebusun da vekilliğinin onaylanmadığı belirtilerek böylece toplam üye sayısı 437 olduğu belirlenmiştir. Ancak adı geçen 437 mebustan 142 si birden fazla livadan seçilmiş görünmektedir. Mustafa Kemal Paşa ise 1 Mart 1921 tarihli konuşmasında meclis üye sayısını 350 olarak belirtmiştir. 270’i yeni seçilen, 80’i Meclis-i Mebusan kökenli olan mebuslardır. Bu mebusların 331’i, bu tarihe kadar BMM’ne katılmış ancak 19’u hiçbir oturuma katılmamıştır. 

Birinci Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 günü halkın coşkusu ve törenle açıldı. Memleketin her tarafından seçilerek gelen mebuslar ile İstanbul’dan Ankara’ya ulaşan mebuslar, bütün hükümet memurları ve Ankara halkı, ayrıca yurdun çeşitli bölgelerinden meclisin açılış törenini görmeye gelen kişiler vardı. Öncelikle Hacı Bayram Cami’nde Cuma namazı kılındıktan sonra, toplanan kalabalık ellerinde sancaklarla meclisin önüne gelmişler ve kapı önünde dualar okunup kurbanlar kesildikten sonra meclis açılmıştır.

Meclis 23 Nisan 1920’de açılıp çalışmalarına başladığında, Anadolu’da bulunan halkın çoğu meclisin açılmasını duymadığı gibi, daha İstanbul’un işgalinden bile haberdar değillerdi. Oysa Büyük Millet Meclisi açılış amacını halkın bağımsızlık ve özgürlüğünü sağlamak olarak göstermişti. 

Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Hükümetin Kurulması

23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi hemen çalışmalarına başlamış ve açıldığının ikinci günü olan 24 Nisan’da bir kanun çıkarmıştır. Böylece, Meclis yasama ile ilgili görevlerine başlamıştır. Bu arada Meclisin çıkardığı kanun ve aldığı kararları yerine getirecek bir yürütme organının kurulması şart olmuştu. İstanbul Hükümeti de yok sayıldığından, Milli Egemenlik esasına dayanan hükümet kurulmalıydı. Bunları kavrayan Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in 24 Nisan tarihli oturumda yaptığı konuşma sonrasında, hükûmet teşkiliyle ilgili birtakım esaslar ortaya koymuştur. 

Bu esaslar şöyledir;

-Tarih tecrübelerine, ilmi verilerine ve halen içinde bulunulan şartlara göre memleketin milli kuvvetlerini bir teşkilatta birleştirmek esastır.

-Bu teşkilat Osmanlı Anayasa metinleri gereğince olmamalıdır. Milli vicdanın ifadesi olan Meclisin yapacağı kanunlara bağlı bir hükümetin kurulması şarttır.

-Meclis, hükümeti(İcra Heyeti’ni) kontrolle yetinecek ‘‘murakıb ve müdekkik’’126 bir yasama organı değildir, milletin mukadderatına bu sıfatla ve kuşbakışı bakamaz. Fakat bu mukadderata ‘‘bilfiil iştigal etmek’’ zorundadır.

Bundan dolayı, Meclis yasama yürütme yetkilerini kendisinde toplamış olmalıdır.

Meclis günlük politika ve idare işlerinin ayrıntısına kadar inemeyeceğinden ve meşgul olamayacağından kendi içlerinden bir heyet seçmelidir. Belli hükümet işlerine göre ayrılmış dairelerin idaresi, bu heyet üyelerine verilmelidir. Bu heyetin adı ‘‘Heyet-i İcraiye’’ olmalıdır. Üyelerine de ‘‘Vekil’’ denilmelidir.
Meclisin kendisi mercisiz kalmıştır. Bunun için seçeceği başkan meclisi temsil etmeli, fakat İcra Heyetinin de başkanı olmalıdır. Bu kişi de diğer vekiller gibi, meclise karşı sorumlu olacaktır.
Reissiz bir hükümet vücuda getirmek zaruriyeti içindeyiz. Çünkü Padişah-Halife hem Osmanlıların, hem de bütün Müslümanların başı olmakla beraber zor durumdadır. Bu sebeple geçici dahi olsa, Anadolu’da bir hükûmet reisliği veya bir padişah vekilliği kurmak doğru olmaz. Maksat Padişah-Halifenin kurtarılmasıdır. Seçimle iş başına gelen Meclise sınırlı yasama yetkileri vermekten ziyade, onu millî iradenin yegâne merkezi yapmak, böyle tanımak gerekir. O halde, Meclisten daha üstün bir hukuki ve siyasi kuvvet(millî egemenliği kullanacak daha üstün bir organ) bulunmayacaktır.
Türkiye’nin siyasi tarihinde, taklit hükümet rejimleri vardır. İstibdatlar vardır. Teklif bu olaylardan alınan derslere göre yapılmaktadır. Karar, Meclis Umumi Heyetindedir. İçinde bulunulan olağanüstü durum süratle hareket edilmesini gerektirmektedir.  
Mustafa Kemal’in hükümetin teşkili hakkındaki teklifi milletvekilleri tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Yapılan tartışmalar ve görüşmeler neticesinde teklif olduğu gibi kabul edilmiştir. 2 Mayıs 1920’de yapılan görüşmelerde ise hükûmetin kurulması için gerekli ortam hazırlanmış, Genelkurmay Başkanlığı’nın da hükûmetin içerisinde yer alması uygun görülmüştür.

Kaynakça

AKIN, Rıdvan, TBMM Devleti (1920–1923), İletişim Yayınları, İstanbul, 2001.

AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İstanbul, 1980.

ALTUĞ, Yılmaz, Türk İnkılâp Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1997.

ARSLAN, Yavuz, TBMM Hükümeti, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2001.

ATATÜRK, M, Kemal, Atatürk Söylev ve Demeçleri, T.T.K Yayınları, Ankara,

ÇEÇEN, Anıl, Atatürk ve Cumhuriyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1981.

ERGİL, Doğu, Birinci Dünya Savaşından Sonra Toplumsal Farklılaşma ve Siyasal Sorunu, Ankara, 1976.

KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimiz, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1960.

KARACA, N, Taha, Son Osmanlı Meclis-i Mebusan Seçimleri, TTK Yayınları, Ankara, 2004.

YALÇIN, Durmuş, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi

Yayınları, Ankara, 2000.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER