Her yazarın bu yolculukta bir serüveni vardır. Benim yazarlık serüvenimin başlangıcında iki ismin yeri çok özeldir. Birincisi satrancın usta ismi, aynı zamanda Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden hocam olan Dr. Sabri Koçak. İkincisi ise mizah yazıları ve kitaplarıyla bilinen usta Gazeteci Rıfat Yörük’tür.
Üniversite yıllarında Bilgisayar dersimizin hocası olan Sabri Koçak, final sınavına ek olarak bir yazı istemiş, ben de Cebeci Kampüsünün bulunduğu Kurtuluş’tan Kızılay’a kadar yürüyerek bir gözlem yazısı kaleme almıştım. Sabri Hoca o yazıya 93 puan vermiş ve “Adem yazmayı sakın bırakma!” demişti.
10 yıl önce bir nisan akşamında ise Rıfat Yörük yönetimindeki “habertaraf.com” sitesinin “yazı-yorum” bölümünde yazmaya başlamıştım. Bir ay sonra, yani tarihler 8 Mayıs 2010’u gösterdiğinde, Rıfat abi arayıp “Adem kardeşim artık seni yazarlarımızın arasına dahil ediyoruz, kalemine kuvvet” dediğinde biraz şaşırmış, ardından sessiz kaldığım saniyelerden sonra “Allah utandırmasın abim” dediğimi bugün gibi hatırlıyorum. Böylece 10 Mayıs 2010’da yazar unvanıyla ilk köşe yazımız yayınlanmıştı.
Yazarlık: bilgi birikimi, okuma alışkanlığı, analiz etme yeteneği, gözlem yapabilme kabiliyeti gerektirdiği gibi tüm bunları yalın bir dil ve doğru Türkçe ile yazıya aktarmanızı da zorunlu kılar. Bu meşakkatli yolculukta sürekli yazabilmek için sürekli okumak da gerekiyor. Yazarlığa başladığımız yıllarda günlük en az 50 köşe yazısı ve 125 sayfa kitap okumayı kendime disiplin edinmiştim. O disiplin ve hocalarımızın manevi desteği, gazeteci dostlarımızın bizlere internet sitelerini, gazete sayfalarını açmasıyla 10 yılı tamamladık.
Bu on yılda: İçten Bakış Dergisi, Genç Öncüler, Olay, Belde, Haber Vaktim, Aktifhaber Gazetesi, Kayseri Gündem, Yeni Akit Ankara, Haber Ankara, Başkent Postası ve Son Nokta Haber gibi çok sayıda mecradan dostlar yazılarımızı yayınlamak için talep etti. Hiçbir beklenti içine girmeden, “Tirajınız ne kadar?” kaygısı gütmeden, “Site trafiğiniz nasıl” sorusu sormadan, büyük emeklerle kaleme aldığımız yazılarımızı gönderdik.
Eğer yazı yazmayı ve bunu kamuoyuna açık alanlarda yayınlamayı düşünüyorsanız her türlü eleştiriyi, hakareti hatta küfre varan yorumları göze alıyorsunuz demektir. Eğer dürüstlüğü ilke edinmiş, yazılarınızın tarafına halkı konumlandırmışsanız kimseden kolay kolay küfür duymaz, kimseyle davalık olmazsınız. Çok şükür 10 yıllık yazarlık serüvenimizde hiçbir okurumuzdan küfür içeren yorum almadık.
Peki, bu on yılda neler mi yaşadık? Çok basit birkaç örnekle izah edelim. Siyaseten iktidarın iyi yaptığı işleri destekleyen yazılar yazınca muhalefete gönül verenlerin eleştirilerine muhatap olduk. Muhalefetin doğrularını, iktidarın yanlış yaptıklarını yazınca, bu sefer iktidara gönül verenlerin eleştirileriyle karşı karşıya kaldık.
Milli ve manevi değerleri savunan yazılar kaleme aldığımızda, bu değerlerin karşısında kendini konumlandıranların hedefi olduk. PKK gibi terör örgütlerinin insanlarımıza, ülkemize verdiği zararları yazınca, bu örgütlerin sempatizanlarının tehdit içeren maillerini e-posta kutumuzda bulduk.
15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunup, silahla vatandaşa kurşun sıkan FETÖ’cüleri yazınca bu örgüte gönül verenlerin, “eş, dost, akraba” dediklerimizin hakaretlerine maruz kaldık. Bu süreçte haksızlığa uğrayanların sıkıntılarını dile getirince, “devletin dini adalettir, hatalar da oluyor” deyince bu sefer de “iktidar düşmanı” ilan edilecek hale geldik.
Gönüllü yazarlık yaptığımız halde yazılarımıza sansür uygulayanlar oldu, onlara da “Buraya kadarmış, Eyvallah” demesini bildik… Çokça tebrik, dua ve başarı dileği de aldık. En önemlisi de binlerce okur kazandık.
Bu sürecin en büyük kazanımı olan siz okurlarıma saygılarımı ileterek; Allah ömür verdikçe, gücümüz yettikçe, nefsimize yenik düşmeden, doğru bildiklerimizi yazmaya, varsa hatalarımızdan da ders çıkarmaya devam edeceğiz.
YORUMLAR