Evet bugün günlerden 1 Mayıs. İşçinin, çalışanın bayramı olarak nitelendirilen bu günde şunu tekrar hatırladım ki öz değerlerimizi korumuş olsak zaten hergün bayram niteliğinde geçecek.
İslam ve Hak tanımlamaları sanki bunun delili gibi değilmidir?
İslam; sulh, selâmet ve huzur bulma, Allah ve Rasûlü´nün bildirdiklerine tâbi ve teslim olma, sâlim ve emin bir yola girerek selâmete yürüme, herkese hatta her şeye güven vaad etme ve hiç kimseye hiçbir şekilde rahatsızlık vermeme manalarına gelir.
İnsanın bir şeyler üzerindeki malikiyeti ve iktidarını ifade eden “Hak” kelimesi ise, doğru, gerçek ve adalet manalarına gelmektedir.
İslam ve Hak birbirinden ayrı düşünülemez. İslam da Hak; Allah hakkı, insanların hakları ve müşterek yani sosyal haklar olarak da Kuran ve sünnet sistematiği ile düzenlenmiştir. Bu bağlamda İslam; ruhbanlık gibi ferdiyetçi değil ancak ferdin haklarını koruyan bir cemaat dinidir. Hal böyleyken İslam da işçinin ve patronun toplumda ve ticaretteki hakkı da elbet en adaletli yerdedir.
Kuran ve sünnet sistematiğini bozmaya çalışarak, tevillerle oluşturduğumuz yeni toplum düzenlerinde; ne kadar çırpınsak da ne kadar yeni düzenlemeler getirsek de şirazesi bozulmuş terazi gibi işçi-patron arasında ki hak mücadelesi bitmiyor. Bir taraf sürekli ezilip diğer taraf da sürekli mağduru oynuyor. Peygamberimiz döneminde dahi var olan bu anlaşmazlıklar o zaman belki “Hisbe teşkîlâtı” nın cemiyet huzurunun sağlanmasında ki önemli rolü ile çözülse de bu gün mesele hukuk ve ahlak çerçevesin de daha bir çıkmaz halde.
Her fert toplumda yer yer patron yer yer işçi olabiliyor aslında. Örneğin çalıştığımız şirkette işçi iken evimizi boyatmak istediğimizde çalıştırdığımız ustaların patronu olabiliyoruz. O yüzden çalışan ve çalıştıran hukukunda hepimizin yeterli seviyede bilgiye sahip olma yükümlülüğü vardır.
Bizler; “Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların haklarını ve ücretlerini eksiltmeyin, halka haksızlık etmeyin!” (A´râf, 7/85) ayeti düsturunda hareket etmeliyiz.
“İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız, yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer zor bir işi yapmalarını isterseniz, siz de onlara yardım edin!” (Müslim) diyerek mescit inşaatında açlıktan karnına tuğla bağlayıp sahabe efendilerimizle beraber çalışan, evdeki hizmetlilerine sürekli yardım eden bir peygamberin ümmeti olduğumuzu unutmadan O´nun sünnetini örnek almalıyız.
“Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde edemez.”(İbn Mace) diyor peygamberimiz. O yüzden çalıştığımız yerlerde de elde ettiğimiz kazançları gerçekten hakkına uygun olarak kazanmalı ve temiz kazancımıza kara sürmemeliyiz. “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Gayretinin semeresi ise ileride mutlaka ortaya çıkar; emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenir.” (Necm, 53/39-41) vaadini unutmadan mecburi çalışmalarla emeğinin gerçek manada karşılığını vermeyen patronlara aldırmadan çalışmalı insan. Şüphesiz ki gerçek patronun asıl mükafatı vereceğini bilerek.
Selametle
YORUMLAR