Balkanlar, Osmanlı’nın da başını ağrıtmıştı. Nihayetinde elimizden çıktı ve bu da beklenen neticeyi verdi; Balkanlar tam anlamıyla bir ateş çukuruna döndü.
Kosova gerilimi ne ilktir ne de son olacaktır.
Balkanlarda, Arnavut, Sırp, Boşnak etnik unsurlarıyla İslâm, Hristiyanlık birlikte yaşamak zorunda. Bunu lafta söylemek, barış ve istikrar demek kolay ancak tatbikatta hayli müşkil, fevkalâde zordur.
Birincisi Sırplar tarih boyunca vahşi ve saldırgan bir etnisite olarak kendini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı’nı bile bir sırp saldırganın 1914’te Saraybosna’ya gövde gösterisi için gelen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ı öldürmesi başlatmıştı.
İkincisi bu son krizde de yine Sırplar haksızdır. Tamamen hukukî zeminde alınmış mütekabiliyet anlaşmasına uymadılar. Sırplar Kosova’dan gelen vasıtalara 60 günlük geçici plaka veriyordu.
Kosova haklı olarak mütekabiliyeti uygulamak istedi. Durumdan hoşnut olmayan Sırplar derhal isyan etti ve kuzeyde yoğun yaşadıkları yerlerde sınırları kapattılar.
Kosova hükûmeti de bölgeye silahlı asker gönderdi. Hain Sırplar, sirenler çalarak toplanmaya, Kosova’ya karşı savaşa çağırıldı. NATO barış gücü (!) de hadiseye karıştı ve Kosova’ya kararı 30 gün ertelettirdi.
Ve durum şimdilik yatıştı ancak Balkanlar’da binlerce şehidlerimiz var, oralardan bin türlü işkence sonucu varını yoğunu terkedip kaçanların ahları var. Balkanlar asla, kıyamete kadar istikrara kavuşamayacak!.
* * *
Muhterem okurlarım dün müstearımda bahsettiğim konuya devam edeyim: “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin başındaki kavaid-i külliye (100 temel ve genel prensip), sadece hukuk metni değil, evrensel düşünce ve bilgelik konusunda da çok önemli bir metindir” demiştik.
Bu metnin ruhunu selim akılla kavramış üstâd Mehmed Şevket Eygi merhum şöyle demişti:
“Müslüman düşünürlerin günümüzde de birtakım kavaid-i külliye denemeleri yapmaları, bunların, çok yüksek derecede ehliyeti ve liyakati olan küçük heyetler tarafından tedkiki yapıldıktan ve son şeklini aldıktan sonra basılmaları ve başta üniversite gençliği olmak üzere bütün halka öğretilmesi de gereklidir.
Ehliyetim olmamakla birlikte, bu sahada herhangi bir çalışma yapıldığını görmediğim için bir miktar kavaid-i külliye denemesini arza cesaret etmiş bulunuyorum:
(Esasen üstâd merhumdan daha liyakatli kaç kişi çıkardı, mütevazılığından dolayı böyle söylüyordu merhum)
1 – (……) bin adet yarım kiloluk pirinç paketleri bir araya getirilince 500 kilo pirinç olur. Lakin bin adet yarım adam bir araya gelince bir adet tam adam etmezler.
2 − Muktedir olmayanlar, seçimleri kazansalar ve iktidara geçseler bile, gerçek mânasıyla iktidar olamazlar.
3 − Sadece kemmiyet üstünlüğü, kelle sayısı çokluğu ile demokrasi olmaz. Keyfiyet, vasıf üstünlüğü yoksa kemmiyet üstünlüğü bir şeye yaramaz.
4 − İhlâs ya yüzde yüz olur, ya olmaz. Bir kimse için “O yüzde doksan dokuz ihlâslıdır” demek saçma bir sözdür.
5 − (……) burslar fakir (veya fakir olmayan) gençlerin geçim masraflarına katkıdan ibarettir. Yetiştirmek, her genç için paralel ve alternatif bir eğitim uygulamakla olur.
6 − Her sahada, yeterli miktarda vasıflı, güçlü ve üstün elemanlara sahip olmayan bir toplum hür, aziz ve haysiyetli bir hayat süremez.
Üstâd böyle elli (50) madde daha yazmıştı.
Bunların kimisi veciz, kimisi açıklamalı ibretamiz, bilgece (hikmetli) sözlerdi. Sanıyorum Müslümanların pek hoşuna da gitmemişti. Zira öyle bir hale geldik ki nefsimize dokunduranları linç etmek istiyoruz.
O hâlde bir maddelik deneme de benden olsun:
− Adam olmak isteyene nasihat kâr eder, eşşek kalmak isteyeni zorlama, vur sırtına bir semer. 01.08.2022
YORUMLAR