Çocukken yağmurlu havalarda bir şarkımız olurdu. “Ver Allah’ım ver, sicim gibi yağmur” nakaratlıydı.
Allah verir, verebilir. O’nun (c.c) kudreti her şeye yeter. Lâkin devlet veremez. Devletin bir bütçesi vardır ve o bütçe sonsuz bir hazine değildir.
Muhâlefet bunu bir türlü anlayamıyor.
− Vergileri almayın…
− Emriniz olur. Olur da…
O zaman bütçeye ne koyacak, memurun emeklinin maaşını ne ile verecek, devlet çarkını hangi suyla döndüreceksiniz?
Nasreddin Hoca merhum hikmetli işler yapar, hikmetli sözler söyler bilge bir zattı. Sabah namazından sonra mutad uzun uzun duâ edermiş.
Komşusu Yahudi bunu farketmiş ve “acaba ne diyor, Tanrıdan ne istiyor?” diye meraklanıp bir sabah hocanın penceresi önüne çökmüş onu dinlemek istemiş. Hoca mübarek de bunu nasılsa farkediyor.
Başlıyor mutad duâsını yapıyor. Ve sonra şöyle bir ilâve duâ da yapıyor yüksek sesle:
− Allah’ım senden yüz altın istiyorum. 99 olursa kabul etmem…
Yahudi hemen çöktüğü yerden kalkmış koşup evinden bir kese içinde 90 altın alıp gelmiş, hocanın seccadesi üzerine atıvermiş…
Hoca mübarek adam, bıyık altından gülmüş ve yine yüksek sesle altınları saymış: ……..88. 89, 90…
Yahudi seyrediyor ve bakıyor ki hoca keseyi bir kenara koyup şöyle mırıldanıyor Allah’a:
− Ey kerem sahibi, ey Gani. Hikmetinden sual olunmaz. Ben öyle duâ ettim, eksik olursa kabul etmem dedim ama sen afvedicisin benim günahımı afvet. Senin takdirine itiraz etmek, isyan etmek haddimize midir, hamdolsun ya Rab, şükürler olsun…
Yahudiyi bir telaş alır ve aklı gider. Hemen kapıyı açıp hocanın evine dalar ve başlar hocayı paylamaya…
− Hani bir altın eksik olursa kabul etmeyecektin, on altın eksik yine kabul ettin, bu ne iş ver altınlarımı, onları seni denemek için ben attım önüne…
Hoca istifini bile bozmadan Yahudi komşusuna seslenir:
− Bak Salamon, komşumsun diye bir kerelik afvedeceğim, kadıya şikayet etmeyeceğim seni. Haneme tecavüz ettin. Ayrıca sen ne hakla benimle Allah’ın arasına girersin? Allah’tan istedim o da verdi. Altınlar benimdir. İstersen mahkemeye gidelim.
Salamon hemen atlar: − Tamam hemen gidelim, yürü.
Hoca – eyi o zaman git bana bir at getir yaya gidemem. Ayrıca terliyim bir de temiz iç çamaşır al getir. Ha bir de kaftan tàbî, bu kılıkla koskoca kadı efendi huzuruna çıkamam.
Salamon doksan altını kurtaracak olmanın heyecanıyla denilenleri yapar ve kadı efendinin huzuruna varırlar. Davacı olarak söze başlar, “vaziyet bundan ibâret kadı efendi. Nasreddin benim altınlarımı gasbetti” der.
Kadı efendi hocanın savunmasını ister.
Hoca da – Ne münasebet efendim, şimdi siz bu müfteriye bakarsanız şu kaftanıma da sahip çıkar…
Salamon tuzağı farketmez ve atlar: − Elbette ben aldım onu sana ya.
Hoca devam eder: − Kadı efendi gördünüz işte, bu herif kapı önündeki atıma da sahip çıksa şaşırmam artık…
Salamon yine tuzağı farketmez:
− Yaya gelmem dedin, onu da ben aldım sana… der.
Hoca artık son noktayı koyar: − Kadı efendi bu rezil imdi benim iç çamaşırlarımı da kendinin sayarsa vallahi takdir sizindir.
− Bre Nasreddin… temiz iç çamaşırı dedin alıp getirdim ya…
Kadı efendi burnundan solumaktadır. Celâllenir ve neferlerine seslenir:
− Atın şu densizi dışarı iki de kamçı vurun…
Nasreddin Hoca, kadı efendi ile başbaşa kalınca gerçeği anlatır ve hiddetten köpüren kadı efendi bu kez kahkahalarla gülmeye başlar. Yahudi serbest bırakılır, hoca da kadı huzurunda altınlarını iade eder, “bir daha kimsenin gizine muttali olmaya kalkma” der.
Kıssadan hisse… Muhâlefet Salamon gibi aklı ermeyen işlere karışmayı bıraksın da işine baksın. Ekonomi rayına oturacak, bu kötü günler de geride kalacak. Gölge etmesinler başka ihsan istemez. 24.07.2022
YORUMLAR