Mürüvvetin kelime anlamı dahi meçhuldür birçoğumuza. Biz de kalkmış siyasette, en tartışmalı zeminlerdeki mürüvvetten bahsediyoruz…
Yine de bahsedelim. Lâkin madem ki hal böyledir, önce bizzatihi mürüvvetin kendisinden bahsedelim:
Lügat olarak: Arapça kökü mer’ (erkek – adam’dan murü’et) olup, murüvvet halini almıştır. Bu haliyle yalnızca yiğitlik, mertliktir. Lâkin mürüvvet bundan ibaret değildir!
«Mürüvvet»te, insànca davranma, insàniyet (hayvaniyetinden sıyrılmış insànlık) mánâsı ön plandadır. Mürüvvet insanlığa uygun olan şeyi yapmak, güzel huyları (ve işleri, amelleri) benimseyip tutmak, kınancak işler türündeki her şeyden kaçınmaktır.
Mürüvvet, iyilik ve ihsanda bulunma, cömertlik, lutufkârlıktır. Nâmık Kemal’in “Affeyler isen olur mürüvvet / Reddeyler isen olur adâlet” sözü meşhurdur. Zaten mürüvvetin âdil, güvenilir, emniyet edilir (adam) mánâsı da vardır.
Halkımız mürüvveti daha ziyâde, ana babaların çocuklarına vazifeleri ve umutları tahtında; sünnet, iş güç sâhibi olma ve bilhassa evlilik gibi mühim hayat dönemlerine, olgunluğa ulaştıklarını görme sevinci ve mutluluğu olarak bilir. Allah cümlemize evlâtlarımızın mürüvvetini göstersin. (Amin)
“Mürüvvete endâze olmaz” denilmiştir. Yàni iyiliğin, güzel işlerin, olgunluğun ve cömertliğin sınırı yoktur. Bu yönüyle de mürüvvet, iyilik ve ihsanda bulunmak, insànlık şerefine yakışır davranmaktır.
Ünlü şair Nâmık Kemal, yazımıza ışık tutacak yàni «siyasî mürüvvet» bahsinde ise, “Usanmaz kendini insàn bilenler halka hizmetten, / Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez iânetten” der. Yàni siyasetçi, yönetici veya ricâl-i devletten olanlar; eğer insànlıktan nasibdar (nasibli) iseler; halkın zengin ve üst tabakasına değil, garib gurabasına, mazlumlarına düşkünlerine yardımdan asla el çekmez, bütün bu hizmetlerden bıkmaz, bir yorgunluk ta duymazlar.
İster iktidarda, ister muhalefette olun… Mutlaka «mürüvvetli» insànlar olmalısınız. Elimde olsa milletvekili yeminlerine “mürüvvetli olacağıma, halkıma, gariplere, mazlûmlara iânetten el çekmeyeceğime…” diye bir madde ilâve ederdim.
Hoş bu mebus yemininin silbaştan yazılması şart o da ayrı. Ne o öyle feşmekanın ilkelerine bağlı kalacağına diye yemin mi olur? Faşizm mi demokrasi mi bu? Bir “Heil Hitler” misâli “Hay Atatürk” selâmı kalmış geriye.
Bu saçma yeminle, bu zihniyet ve faşizan rejimle elbette vaziyet daha güzel olacak değildi. Hergün gürültü, patırtı, kavga. Küfürler, hakaretler uçuşuyor koridorlara kadar…
En mürüvvetli eşhasın içtiması olmak gereken TBMM ergen çocukların toplandığı mekânlar kadar olgunluk sergileyemiyor!..
Baksanıza emekli ve memur, maaşlarına yapılan cüz’î zammı sabırsızlıkla beklerken üç dört gün daha gecikecek farkları almaları.
Kanun teklifi meclisten geçememiş. Mürüvvetin mánâsını dahi bilmeyen vekiller çoğunluğu sağlayamamışlar mecliste…
Acaba “devlet batsın, halk gebersin yeter ki biz iktidar olalım” diyen muhâlefet vekilleri mi daha suçlu, yoksa iktidar vekilleri mi?
Muhâlefet, “zamlar geciksin ki halk iktadara daha da verip veriştirsin” diye mürüvvetsiz bir yaklaşımla,
İktidardaki vekiller ise, “seçimler yaklaşıyor öteki dönemi garantiye almak için sahalarda çalışalım” diye (yine elbette mürüvvetsiz) bir zihniyetle Genel Kurul’a gelmemiş olabilirler.
Ah mürüvvet, ah… Bu ülkede sen yalnızca taife-i nisâya (kadınlara) isim olarak kalacaksın galiba. 16.01.2022
YORUMLAR