«Big Bang» (Büyük Patlama), Batı’nın Jeofiizikçi bilim insànlarınca, kâinatın yaklaşık 14 milyar sene önce «Tekillik Noktası» denilen bir noktadan itibaren genişlediğini ve bu suretle yaratıldığını iddia eden kozmolojik modeldir.
Allah’ın yaratışını hesaba katmayan bu pozitivist iddia, gâvurluk ciheti nedeniyle tamamen yabana atılmamalı diyorum. Zira insànoğlundaki ilim de, en büyük ilim sahibi Allah’ın kullarına ihsanıdır.
Cenâb-ı Allah, tahkik-i imanı emrettiğine göre İslâm alimleri de kâinatı tetkik etmeli ve yaratılışın sırlarına (imanlarına halel getirmeyecek şekilde) bakabilmeliydiler.
Netekim öyle de yaptılar. İslâm âlimleri bu yolda geometri, matematik, fizik, tıp gibi temel ilimler dahil, tüm fen ilimlerinde ilklerden olmuşlardı. Sosyal ilimler zaten ezeliyattan onlardan soruluyordu.
O mübarek İslâm âlimleri, meselâ namaz vakitlerini saniyesine kadar doğru bir şekilde tesbit edebilmek için Kur’ân ve Hadîs-i şerîf’lerden yola çıkarak hesaplar yapmış, hesaplarında kendi icadları olan usturlap gibi aletleri kullanmış, güneş ve ayın hareketlerine, dünyanın dönüş hızına dair fevkalâde mühim bilgiler çıkarmışlardı.
Bugünkü ilim dünyası İslâm âlimlerine çok şeyler borçlu demek büyük haksızlık. Neredeyse herşeylerini İslâm âlimlerine borçlular çünkü.
Matematiğin olmazsa olmazı, «sıfır» rakamının bulunmasından tutun, en çetrefilli hesaplara, açılar ve logaritmalara, tıbbın aşılarına kadar, nice ilimde İslâm âlimleri göz kamaştırıcı bir başarıya sahiptiler.
Benim üzüldüğüm bu ilmî başarının sekteye uğratılmış olmasıdır. Japonlar binlerce yıllık yazılarını terketmedi ve çağın en büyükleri oldular. Türkler ise sanki bütün kabahat yazılarındaymış gibi bin yıllık yazılarını kaldırıp çöpe attı, hattâ yeni nesillere yasakladılar!.
Behey nádân herifler bari inkıtâa uğratmadan latin harfleri de öğretilseydi. Bu daha iyi olmaz mıydı? Şimdi zavallı milletimiz iki nesil önceki dedelerinin kabir (hece) taşlarını bile okuyamıyorlar.
Neyse «Big Bang» (Büyük Patlama) işine dönelim biz yine.
Malûm, bendeniz jeofizikçi falan değilim. Lâkin min gayr’i haddin belki tefekkürümün âlimlere bir faydası olur diye arzedeyim:
Ezelde bir vakit, yegane Hallâk (yaratıcı) Allah kâinatı halqetti (yarattı). Bunda hafsalamızın alamayacağı kadar büyük hikmetler ve ilim olduğu kesindir. Fakat Allah (c.c) insànı da bütün yarattıklarından üstün kıldı ve ona ilminden ve iradesinden bir cüz (parça) verdi.
Yarattığı kâinatı tahkik etsin istedi.
“Göklerin ve yerin yaratılmasıyla ilgili olarak on âyette yer alan “bi’l-hakkı” ifadesi “doğru ve isabetli” veya “hikmetli” şeklinde açıklanmıştır. Nitekim göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların boş yere (bâtıl) yaratılmadığını bildiren âyetlerdeki bâtıl kelimesine (Âl-i İmrân 3/191; Sâd 38/27), “anlamsız, amaçsız, eğlence olsun diye” mânası verilmiş (el-Enbiyâ 21/16; ed-Duhân 44/38), bu âyetlerden evrenin ve evrendeki her şeyin yaratılışındaki hikmetin vurgulandığı belirtilmiştir.” (Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Yaratma maddesi)
O hâlde hikmeti araştırmak Yaradan Allah’ın dileğidir. En doğrusunu elbette Cenâb-ı Allah bilir, bendenize göre Allah (c.c) Cennet’i yarattı, sonra Cehennemi. Ve Cennet’te atamız Âdem ile Havvayı yarattı.
Cehennemi yarattıktan sonra bir parçasını koparıp onunla Cennet’ten küçük bir parçayı çarpıştırdı. Böylece Büyük Patlama (Big Bang) meydana geldi bu iki zıddın çarpışmasından. Ve yine iradesiyle dağılanları yıldızlar, gezegenler olarak sayısız galakside topladı.
Dünyanın içinde olduğu galaksideki Güneş Sistemi bunlardan biriydi. Sonra (ezeli ilmiyle Âdem ve Havva’yı dünyaya göndereceğini bildiği için) yeryüzünü insànoğlu için döşedi. Suyu, bitkileri ve sair canlıları yarattı.
Peşinen söyledim, en doğrusunu Allah (c.c) bilir. Bizimkisi bir tefekkür. Biz kullar, Allah’ın yegane yaratıcı olduğuna iman ve yaratılanın yaratandan ötürü hikmetini teslim ile mükellefiz. 14.12.2021
YORUMLAR