İstanbul’un meseleleri, devasa dertleri kolay bitecek şeyler değil. Bugün de lodos ve beraberindeki şiddetli yağış İstanbul’u neredeyse felç etti.
Mazide; güzellikleri, boğazı, tarihî eserleri ve mürüvvetli insanlarıyla payitaht İstanbul (gerçek başkent), numune, yaşanası bir şehirdi. Bugün ise maalesef 84 milyonluk Türkiye’nin baş belâsı halene gelmiştir.
Onu bu hale rantçılar, alçak, cibilliyeti bozuk bazı paragöz müteahitler getirmiştir. Elbette bu zümrelere ait günahların tüm vebáli öncelikle siyasetçilerin üzerindedir.
Siyasetçiler oy avcılığı ve para için büyük yolsuzluklara, rüşvetlere, İstanbul’un şehir fıtratına aykırı işlere göz yummuşlardır. Bu durum el’ân devam ediyor.
İstanbul’un yüzü «biraz» cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu devirde gülmüştü. Evet “biraz” diyorum çünkü o bile rantçıların hakkından gelememişti. İBB başkanlığından başbakanlığa ve nihayet cumhur reisliğine geçti (yükseldi, terfi etti) fakat ardında bıraktığı İstanbul’u adeta unuttu.
“Gökdelenlere izin vermeyeceğiz, betonlaşmayı durduracağız” dediler lâkin inadına devam etti ucubeler. İstanbul, İstanbul olmaktan çıktı.
Artık şair Nedim bile, “bu şehr’stanbul ki bi müslü bahadır” demez, «bi müslü belâdır» derdi… Çin başkenti Pekin’in 20 milyonluk nüfusunu geçti İstanbul nüfusu. Bir felâket olsa ilaç, barınacak yer falan değil ekmek bile yetiştiremezsin.
Üstat Mehmed Şevket Eygi, tá 2008 yılında “Hindistan’dan, Çin’den, İran’dan, dünyanın her yerinden otomobil ithal ediliyor. Birkaç sene içinde İstanbul trafiği cehennemî bir kördüğüm haline gelecektir” demişti! Yıl 2021. Manzara malûm. Üstat müneccim miydi? Hayır, görünen köy kılavuz istemez demişler.
Hálâ bazıları bir yerine iki araba kullanıyor ve tek kişi gidip geliyorlar. Son iki yıldır KORONA yüzünden toplu taşımadan korkuluyor ama işin aslı, aynanı yok içmeye, tahterevanla gider def-i hacete.
Trafik için yine de bir şeyler yapılabilir mi diye kafamı zorluyorum Meselâ dolmuşlar zırt pırt her yerde durup yolcu alamasın, indiremesin. Hakiki bir müeyyidesi, cezası olsun bunun.
İstanbul’lular da “sağda müsait yerde” alışkanlığını bıraksın. Bazı bay ve bayanlar idman olsun diye adımsayar takıp binlerce adım yürüyor, dolmuşa binince on adım yürümemek için “müsait yerde” diyorlar.
“Getir, götür, iste gelsin…” İnternet siparişi yayılınca, motokuryeler de zibil gibi çoğaldı. Zavallı çocukların kaza yapmadıkları gün yok. Ey İstanbul’lu evde otur poponu büyüt modundan çık, yürü git al gel.
Toplu taşıma araçları iki katlı olsun. Tàbi güzergahlardaki üst geçitler de hesap edilerek. Böylece (Londra’da olduğu gibi) tek otobüs iki otobüs yolcusunu taşır. (Duraklardaki izdihamdan ölenler bile oluyor!)
Metro ise Paris metrosu gibi geniş bir ağa sahip olsun. Paris’te (gidenler bilir) adeta bir metro Paris’i de yer altında. Metroyla heryere ulaşmak mümkün. Çok da ucuz.
Sağolsunlar «MARMARAY»ı da yaptılar. Lâkin metro ağı yaygınlaştırılmadı. Yeni İBB idaresi “paramız yok” diyor. Bay başkan CHP’li Ekrem İmamoğlu İstanbul’da sanki bir turist. Zaten hayatı gezerek, tatillerde geçiyormuş.
“Allah İstanbul’u kurtarsın” duâsını yaparken korkuyorum. Üstat Eygi, ünlü mimar Turgut Cansever’e sormuş: “İstanbul nasıl düzelir, ıslah olur?..” O da acı bir tebessümle “büyük bir zelzeleden sonra” cevabını vermiş. Muhafazallah.
Başkan Ekrem bey fevkalâde başarısız. Seçmenler “rey veren elim kırılaydı…” diyorlar ama bade harab’ül Bağdat (Bağdat harap olduktan sonra neye yarar). Ve bu ünlü söz de sayelerinde artık bade harab’ül İstanbul olarak söylenecek. 30.11.2021
YORUMLAR