“Ak Parti (iktidarı) faizi teşvik ediyor” denilse eminim çok kişi hemen itiraz edecektir.
O zaman soralım, Vakıfbank, Halkbank, Ziraat Bankası gibi bankalar özel midir, kamu malı yàni devletin midir?
“Adam uzatma, ona bakarsan Merkez Bankası da iktidarın elinde, ne diyeceksen kısa kes, hem şimdi bunların sırası mı?” türü itirazlar yağdanlık konumlarından müstefid olmuş eşhâs-ı kirâm (!) itirazlarıdır.
“Ak Parti ne yapsın, düzen bozuk. Bak yine de adamlar faizi düşürmeye çalışıyor yàni ellerinden geleni yapıyorlar” türü itirazlar ise yaygın halk bilincidir ve bunlarla asla tartışmam üzerlerine gitmem.
Neden Vakıfbank, Halkbank, Ziraat Bankası gibi bankalardan bahsettik o hâlde? Hemen cevaplayım. Şunun için:
Emekli maaşımı çektiğim bankayı değiştirmedim, Vakıfbank’ta tuttum. Oysa çok daha yüksek promosyonla «bize gel, kazan» diyenleri vardı.
“Devletim kazansın, çünkü zaten bana bu maaşı veren de devletim” dedim. Bu düşüncemden de hiç vazgeçmedim, ömrüm yettiğince böyle kalacak. Fakat, amma ve lâkin…
Devlet bankalarına Müslüman iktidarın müdahale etmesini istiyorum. Bu bankalara bir tâmim gönderiniz ve “mûdilerinize[1] kredi ve/veya kredi limitini arttırma baskısı yapmayın, faize teşvik mahiyetindeki bu türden uygulamaları men ediyoruz, yasakladık” deyiniz.
Bendeniz bir Müslüman olarak bu tür şeylerden fevkalâde rahatsızım. Ve “baskı yapılıyor” diyorum zira, ne zaman mobil zihazımdan uygulamayı açsam veya ATM’lerden para çekecek olsam (ki çoğu bozuk oluyor) “kredi liminiti arttırmak ister misiniz?” sualiyle muhatab oluyorum.
Yüz defa “istemiyorum, ilgilenmiyorum” desen yüzsüz yapay zekâ yine soruyor… Vatandaş zor durumda. Bu nedenle de denize düşen yılana sarılır hesabı kimbilir kaç gariban bu “kredi” tuzaklarına düşüyor.
Duyuyoruz, haberleri çıkıyor zaman zaman. Kredileri zamanında ödeyemeyen nicelerinin evine haciz geliyor. Yazıktır, günahtır.
(İkinci yazı) Bir müçtehid-i âzam (!) kişiye…
Ünlü, entel (entelektüel değil) yazar, zayıflamış olan dinî hayatı iyice berbat etmek için reformist zehirler saçmakta.
Sanırsın müçtehid-i âzam. Bunlar öyle hin oğlu hin ki nice saftirik Müslümanı kolayca zehirliyorlar (zehirlemişler).
CB Erdoğan’ın da bir ara ağzından kaçırdığı ve sanırım kadınlar konusundaki popülist yaklaşım kaynaklı “dinde güncelleme” vahim yanlışı ve sayın İbrahim Kalın’ın CB’na destek mahiyetinde “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” şeklinde telafuz ettiği Mecelle 39’uncu maddesi “dinde reform yapılabilir” icazeti değildir.
Ahmed Cevdet Paşa riyasetinde yazılmış ünlü Mecelle’deki “zamanın değişmesiyle hükümler değişir” meâlindeki bu madde; İslâm dininin naslarla sâbit (namaz kılmak, oruç tutmak, başörtüsü gibi) hükümleri değiştirilebilir demek değildir.
Eğer böyle olsaydı, aynı Mecelle’de “Mevrid-i nassta içtihada mesağ yoktur” (Kur’ân ve hadîs-i şerîf’lerle sâbit konularda yeni hükümlere yer yoktur) maddesi (14. madde) olmazdı.
Muhterem okurlarım bu fasıkları dinlemeyiniz. Sahih kaynakları (başta Ehl-i Sünnet bir ilmihali) okuyun, bozuk mezheplerden uzak durun. Bu iş, Korona için söylenen “maske, mesafe, hijyen” misâlidir.
Oku korun (maske). Fasıklardan uzak dur (mesafe). İslâm’ın Ehl-i Sünnet dairesinden çıkma. Olur ya fasıklarla temas edersen hemen tövbe et, namaz ve duâ ile Allah’tan yardım iste (hijyen).
Din askerlik gibidir. Kuralları da dinin disiplinidir. Bunlar bozulur, ya da uygulanmazsa itikad ve iman ile birlikte din çöker. 25.08.2021
——————————————
[1] Mûdi, Arapça “emânet olarak bırakmak” mánâsındaki «іdā»dan türemiştir. Bir nesneyi emânet olarak veren, emânet bırakan kimsedir. Bankaya para yatıran, hesâbı olan kimse de yine mûdidir.
YORUMLAR