Fırat’ın Doğusu; Fırat nehrinin Türkiye’den Suriye topraklarına girdiği nokta olan Cerablus’tan Irak sınırına kadar kuş uçuşu yaklaşık 400 kilometre uzanan Ayn-el Arap, Tel Abyad ve Kamışlı ile birlikte Fırat Nehri’nin kıyısındaki Rakka ve Deyri Zor şehirlerinin bulunduğu geniş bir coğrafyanın adıdır. Bu coğrafya Osmanlı Devletinin I. Dünya savaşından yenik çıkması ile bölge haritası yeniden çizilince Suriye toprakları Fransa işgali altına girdi. Böylece bölgede yaşayan Kürtler Osmanlı’dan ayrılmış oldu. Lozan Antlaşması ile Türkiye- Suriye sınırı kesinleşince Türkiye’nin Güneydoğusunda yaşayan Kürtler ile Suriye tarafında yaşayan Kürtlerin arasına sınır çizilmiş oldu. I. Dünya savaşı sonrasında Fransız mandasında Suriye devletinin kuruluşunun ardından sınırlar aşiretlerin göçlerine kapatıldı. Ancak özellikle 1925 yılında doğuda çıkan Şeyh Sait isyanı sonrasında bölgede uygulanan politikalardan dolayı birçok Kürt aşireti Türkiye’den Suriye’nin kuzeyine göç etmek zorunda kaldı. Son günlerde gündemde olan Fırat’ın doğusunun en önemli yerleşim alanı Ayn-el Arap bölgesi Halep vilayetine bağlı bir merkezdir. Osmanlı kaynaklarında burası Arap Pınar olarak adlandırılmıştı. Suriye yönetimi ise bunu Arapçaya çevirerek Ayn-el Arap olarak değiştirdi. Bağdat demiryolu kenarında 1910’lu yıllarda kurulan Alman şirketine ithafen kullanılan Kompany kelimesinin Kürtçeleşmesi ile birlikte bölgedeki Kürtler burayı Kobani olarak adlandırdılar. Ayn-el Arap’da Kürtlerin nüfusu hakkında net rakamlar olmamakla birlikte buraya bağlı 120 köyde Kürtler yaşamaktadır. Ayn-el Arap (merkez), Şeyuk Tahtani ve Serrin olmak üzere 3 nahiyeye sahip olan ilçenin en kalabalığı Ayn-el Arap’tır. Büyük su kaynakları ve barajlara sahip olan bölge her açıdan kritiktir. Petrol ve doğalgaz kaynakları, zengin tarım alanları ile bölge ekonomisinin adeta kalbi. Bu sebeplerden dolayı 1900’lü yıllarda bile İngiltere Dicle ve Fırat ve onun doğusu üzerinde ‘siyasi ve iktisadi araştırmalar yaptırmaya başlamıştı. Bölgedeki ‘etnik’ araştırmalar da buna dâhildi. Aynı şekilde I. Dünya Savaşı sırasında müttefikimiz olan Almanların ordusu ısrarla Bağdat’a girmek istemiştir. Bu ısrarlarının sebebini sonradan öğrenmiştik, Almanlar da Irak petrollerinin bulgularına erişmişlerdi.
I. Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Mütarekesi ardından ABD ‘Fırat’ın Doğusu’ üzerinde hesaplar yapmaya başlamıştı. ‘Amerikan Sefareti’nden bir heyet ‘Fırat’ın doğusuna’ giderek araştırmalar yapmaya başlamıştı. Orada ‘Kürt Teali Cemiyeti’nin’ önde gelenlerinden Seyyit Abdülkadir ve Şükrü Mehmet Efendi ile temaslarda bulunmuşlardı. Onlara sordukları üç soru şuydu:
1-Bu bölgedeki Kürt nüfusu sayısı ne kadardır? 2-Trabzon’dan İskenderun’a kadar hangi limanlardan yararlanmak istersiniz? 3-Musul’u Kürdistan topraklarından sayıyor musunuz?
Dün bu hesapları yapan yapılar şimdiki zamanlarda ise bu coğrafyada hüküm sürmek için silahlandırdığı PYD terör örgütünü tetikçi olarak kullanarak hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Deyim yerinde ise Amerika, Fırat’ın doğusuna bölgedeki PKK varlığını kullanarak yerleşik bir düzen kurmak istiyor. ABD’nin Türkiye üzerindeki emperyalist siyasetleri ve bölge üzerindeki hesaplarının dâhilinde Irak işgal edilmiş ve işgalin ardından Irak’ın kuzeyinde Kürt devletçiği kurulurken Güneydoğu Anadolu üzerinde ‘Özerklik Siyaseti’ gündeme oturtulmuştur. Avrupa Birliği de geçmiş süreçlerde özerklik kararları almıştır. ABD emperyalizmin güneyimizdeki silahlandırma hareketlerinin temelinde “Fırat’ın doğusu, Güneydoğu Anadolu ve Fırat’ın batısı olan bölgede BOP’a zemin hazırlayarak maşa bir devlet oluşturma oyunu devreye sokulmuştur. Türkiye için en kritik mesele ise hala Fırat’ın doğusudur. Menbiç sonrasında ilk gündeme gelecek olan konu da bu fakat Amerikan tarafı da yeni bir yönelim keşfetmediği müddetçe PYD konusunda Türkiye’ye yaklaşmaktan özellikle kaçınıyor. Hazır bu kadar mühimmat yığmışken, hazır bu kadar terörist eğitmişken ve Suriye’de 18 üssü varken. Bu askeri üslerin Türkiye sınırında bulunan Ayn-el Arap bölgesi ve Kamışlı ’da kurması ve öte yandan petrol kuyularının olduğu Deyri Zor kırsalına da üs çalışmalarının yapılması meselenin asıl ne olduğunu açık net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kadar üs bölgesi inşa etmişken bu bölgeyi ve örgütü terk etmesini kimse beklemesin. Böyle bir adım atılması için Amerika’nın dış politika sıralamasının değişmesi lazım. Türkiye Fırat’ın doğusu konusunda çok ciddi. Buraya yönelik operasyon ihtimali en yüksek mercilerden ve en açık biçimde dile getiriliyor. Ancak Amerika’nın varlığı ve desteği sürdüğü müddetçe bu operasyonun çok büyük bir maliyete dönüşme ihtimalini kimse göz ardı etmiyor. Bir gün Türkiye mutlaka bu bölgeye giriş yapacaktır. Ancak aceleci de olmayacaktır. Bu nedenle şimdilik bir çevreleme strateji izleniyor. PYD’nin kontrolündeki bölgede uzun vadeli bir kuşatma uygulanması ve örtülü operasyonlarla PYD’nin zayıflatılması en uygun seçenek gibi. Karaya hapsolmuş ve kuşatılmış bir PYD bölgesinin sürdürülmesi kolay değil. Tabii tam bir kuşatma sağlayabilmek için Irak/İran siyasetinin de devreye girmesi gerekecek. Sincar bölgesinden ve Kandil’den geçişleri engelleyecek adımları ancak Irak ve İran’ın destekleri ile mümkündür.
Şunu tüm dünya bilmeli ki “Türkiye, Fırat’ın doğusu konusunda kararlı ve bu kararlılığında asla geri adım atmayacaktır.’’
YORUMLAR