Belki zaman zaman, çeşitli yerlerde yazılan neoliberalizm kavramını görünce, içinizden bu zaten yabancı bir sözcük bizi ilgilendirmez diye düşünebilirsiniz ama emin olun öyle değil…
Nasıl mı?
Şöyle; neoliberalizm çalışanları, tüm emekçileri hatta emeklileri de yoksulluk sınırında ücrete mahkûm ederken, emperyalist ülkelerin, onların küresel şirketlerinin ülkemizdeki sınırsızca hemen her alanda özgürlüğü anlamına gelmektedir…
Peki, yabancı sermaye bir ülkeden ne ister? İlk olarak O ülkeye para girişinin ve istediği anda çıkarabilmesinin serbest olmasını değil mi?
Başka
Emperyalizm siz bunu küresel şirketler olarak da anlayabilirsiniz, hiçbir şekilde o ülkede bağımsız, kendi pazarlarını daraltan kamu işletmesi falan da istemezler, bunların kapattırılması, değilse özelleştirme tezgâhıyla kendilerine teslim edilmesi onlar açısından çok önemlidir.
Hem böylece ilgili ülkeye ekonomik olarak egemen olunurken…
Ekonomik kaynaklardan uzaklaştırılmış devleti de her dilediklerini yaptıracak kadar zayıflatırlar.
Tabi burada devleti kontrol altına alarak, onun sanayileşmeye, tarıma…
Ülke kalkınmasına ayırabileceği birikimi engellemek de son derece önemlidir.
Bu anlamda, geçmediğimiz yola, köprüye…
Uçmadığımız hava alanına, yatmadığımız hastanelere ödenen korkunç miktarlardaki paraların da esbabı mucibesi budur.
Ayrıca
Sermaye, işçi ücretlerinin olabildiğince düşürülmesini ister ki bunun bir alt sınırı yok…
Bu açlık sınırına kadar gidebilir.
Yani kısacası yıllardır sözde; devlet küçülsün, ekonomiden elini çeksin diyen neoliberal anlayış, çalışanlar açlığa ve sefalete mahkûm edilirlerken sessiz kalırken…
İş kendilerine gelince pekala…
Her türden teşvik verilmesini, borçlarının ertelenmesini, hatta tek taraflı geri ödemesiz krediler açılmasını çok kolay olarak isteyebilmektedirler.
Bu türden yerli yandaş ve yabancı şirketlere destekte o kadar ileri gidilir ki…
Neredeyse bedavaya devraldıkları veya kiraladıkları devlet şirketlerinden müthiş paralar kazandıkları halde vergi vermez, kira ödemez…
Öderlerse de bu borçları 10-20 yıl çok kolay bir şekilde ertelenebilir ki çok yakın tarihte örnekleri var.
Belki içinizden ya vergi…
Bunlar vergi vermiyor mu sorusunu sorduğunuzu duyar gibi oldum bu nedenle söyleyim…
Yabancı şirketler eğer bizim ülkemizde bir batılı ülkenin şubesi gibi faaliyet gösterirlerse emin olun…
Karları da, vergileri de o kendi merkezlerinin bulunduğu ülkelere ödenmektedir…
Bazıları hani zaman zaman sermayenin vatanı yok falan gibi laflar ediyorlar ya kesinlikle doğru değil.
Bu türden şirketler, vergilerini şirket merkezlerinin bulunduğu ülkelere ödemektedirler.
Diyebilirsiniz ki vergi vermeleri ya da karlarını bırakmaları konusunda biz bu şirketlere baskı yapıp hesap falan sorsak olmaz mı? Gibi bir düşünce aklınıza gelirse…
Bizim de kabul ettiğimiz Uluslararası tahkim yasalarına göre inanın yabancı şirketler üzerinde çok fazla bir hakkınız ne yazık ki bulunmuyor.
Tabi hepsi bununla sınırlı değil…
Dahası da var…
Diyelim ki yabancı şirket ülkemize sigara fabrikası kurdu.
Ya da bir ilaç…
Veya bir gıda katkı maddesi…
Sonra o işletmenin bulunduğu ülke diyelim ki sigarayı…
Veya ilgili ilacı veya o katkı maddesini yasakladı.
Böyle bir durumda ne oluyor biliyor musunuz?
Bu şirketler her ne üretiyorlarsa hükümetin aldığı karar yüzünden zarar ettiklerini öne sürerek uluslararası yaptırım için başvurabilir ve ülke bu nedenle çok ciddi parasal bir zarara uğratılabilir.
Eskiden ilgili şirketin merkezinin bulunduğu devletler bu işte müdahil olurlarken son yıllarda pek çok ülke tarafından onaylanan ve kısaltması ISDS olarak anılan bir anlaşmaya göre ilgili şirketler de devletlere karşı uluslararası tahkim mahkemelerine dava açabilmektedirler.
Tam burada diyebilirsiniz ki tamam, da; bu konunun bizim yoksullaşmamızla az maaş almamızla…
Veya emeklilere çok düşük maaş verilmesiyle ilgisi var mı?
Elbette var, olmaz mı?
Öncelikle belirtmeliyim ki bu şirketler ürettikleri ürünleri ülke içinde değil, öncelikle yurt dışına satmak istemektedirler ve ülkemiz bu anlamda onların ucuz işgücü kullandığı atölyeleri konumundadır.
Bu nedenle dünya çapında pazarı ellerinde tutmak için maliyeti alabildiğince geri çekmek durumundadırlar…
Bunda da en önemli etken, ucuz işgücüdür.
Onu ne kadar aşağı çekebilirlerse uluslararası piyasada rekabet edebilme şansları o kadar yüksek olabilecektir.
İşte işçi ücretlerinin düşük tutulmasındaki…
Asgari ücrette günlerce yapılan havanda su dövme toplantılarındaki
Emeklileri açığa mahkûm etme politikalarının ardında yatan en önemli neden budur.
Onu ne kadar aşağı çekerlerse kar oranlarını bir o kadar yükseltme söz konusu olacaktır.
Ama bununla birlikte o ülkede yaşayan halkın da yabancı sermayeye alıştırılması ve bunu emperyalizmin ekonomik işgali falan gibi değil de, küreselleşen bir dünyada sözde işbölümü gibi görebilmeleri anlamında ulusçu düşüncelerden de uzaklaştırılması gereklidir ki, çok uluslu şirketlerin gelecekteki ulusçu bir uyanışla ülkeden kovulmak gibi bir tedirginliği olmasın.
Tam da bu gerekçeyle 2011 yılında MEB Teşkilat Yasasında değişiklik yapılarak eğitimin amaçları…
Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı, Vatan sevgisi taşıyan öğrenci yetiştirmekten, bir anda “küreselleşmenin ihtiyacı olan işgücünü yetiştirmek.” gerekçesiyle her türden emperyalizme kayıtsız kalacak, kimliksiz kişiliksiz, vatansız öğrenci yetiştirmeye değiştiriliverdi ama bununla da yetinilmedi…
Ardından 2017 yılında MEB Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinden de bir madde çıkarılıverdi…
Aklınıza hangi madde geldi?
Yanılmadınız.
MEB Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinden “öğrencilere vatan sevgisi kazandırır” maddesi tamamen çıkarılıverdi…
Onlar da biliyorlardı ki ulus bilinciyle, vatan sevgisiyle bu milletin çocuklarını küresel şirketlere hizmet ettirmek gerçekten zor işti…
Ama bununla da yetinilemezdi…
Amaçlarına ulaşılabilmesi için tüm okulların aynı zamanda mutlaka imam hatip yapılması da gerekiyordu ki öğrenciler, ulus bilinciyle, bağımsızlık ruhuyla, Atatürk ilkeleriyle değil de kavram olarak bile emperyalizmin olmadığı, ulus bilincinin yok farz edildiği, ümmet bilinciyle eğitilebilsin.
Belki tüm bunları okuduktan sonra bu açmazdan kurtulabilir miyiz yeniden Atatürk İlke ve Devrimleri yolunda Bağımsız bir Cumhuriyete tekrar kavuşabilir miyiz?
Tüm halkı ulus kimliğimiz etrafında birleştirebilir miyiz?
Eskiden olduğu gibi halkımızın refah düzeyini yükselterek kendi kendimizi besleyen ülkeler arasına girebilir miyiz?
Tekrar dağımıza, ormanımıza, denizimize, gölümüze sahip çıkıp koruyabilir miyiz? Gibisinden aklınıza çeşitli sorular gelirse şu kadarını söyleyim.
Hayatta hemen her şeyde olduğu gibi bunda da iki seçenek bulunmaktadır…
Ya Ulusçu bir seçenek oluşturup…
Ülkenin dışarıya aktarılan parasının ülke içinde kalmasını sağlayıp, tarımı…
Sanayiyi yani kısacası…
Ekonomi ve eğitim de içinde olmak üzere hemen her şeyi tekrar ulusal hale getirerek ülke yeniden ayağa kaldırılır…
Ya da uyguladığı neoliberal politikalarla ülkeyi yağmalatan, ulus devlet düşmanı siyasal İslamcı partileri seçerek, küresel pazar olmaya devam…
Tercih sizin.
27-07-2023
Nusret KEBAPÇI
YORUMLAR