İnsan nasıl, ne, kim için yaşar, ya da yaşamalı?
Bir kere insanın yaratılış gayesi vardır. İnsan yaratılıştaki amacına göre yaşaması kendisi için yaşamak ve kulluk görevidir.
Millet olarak sanki daha çok başkası için yaşıyor, daha çok başkasını dinliyor, başkasının isteğini yerine getiriyor, kendimizden daha çok başkaları için yaşıyoruz sanki.
Oysa insan değerleri, inançları, kendisi için yaşamalı.
Ve Kalem şiire sarılarak der ki…
Kimse görsün diye derdimiz yok,
Kimse bilsin diye gayretimiz yok,
Kimseyi razı etme diye kaygımız yok,
Kimseye yaranma diye tabi olmamız yok,
Kimseden beklemek için küçülmemiz yok,
Kimsenin adamı olmadığımız için kaybımızın önemi yok,
Kimseye yakın olamadım, kimsenin adamı olamadım gibi bir hüznümüz yok,
Kimse kim?
Varsın kimse bilsin bizi veya bildirsin samimiyetimiz o kimseye bizi,
Ama herşey sadece O’nda gizlidir, O’nda…
Derdimiz O’nu razı etmek ve O’nun rızasını kazanmak olmalıdır.
Gayretimiz O’nun bizi bilmesi ve tanımasıdır.
O’nu razı etmek en büyük kaygımız olmalıdır,
Çünkü O razıysa, halk da razı olur, halk razı olmasa ne önemi var!
Her şeyi verene; O’na yaranmak ve O’na tabi olmanın tadının tarifi yok.
O’nun önünde küçülünce, baş-boyun büküp el açınca asıl büyür insan.
Başkasının adamı olmaktansa O’na kul olmaktır en büyük lütuf.
O’na yakın olunca dertler son bulur, hayat anlamlı olur.
Güç ve sevgi hep O’nunla olmak ve ölümsüzleşmektir.
Var mı O’na yakın olmaktan başka daha büyük dert ve zevk!
Yalnız O, yalnız O…
O, bizi bilir ve razı olursa insan da kainatta razı olur,
…Ve “kimse” diye bir dert kalmaz.
Kimse bizi bilmez ve razı olmazsa bizi Allah bilir, O Bize yeter,
Bilen bilir, bilmezse vardır onda da bir hayır…
Kimse kim…
Maksat Allah’ı razı etmek ve Allah’ın rızasını kazanmak…
YORUMLAR